Chris Rock ve Dave Chappelle’den bahsedip de sıradaki komedyenden bahsetmemek olmazdı. Kendinden sonra gelen bu iki komedyen ve daha bir sürü siyahi komedyen için üstad sayılan Eddie Murphy, 80’li yıllardaki stand-up’larıyla komedide neden daha fazla çeşitliliğe ihtiyacın olduğunun kanıtı gibiydi. Ana akıma yayılan ilk siyahi komedyen değildi; fakat kendinden sonra gelenler için bir emsal teşkil ettiği kesin. O zaman daha fazla uzatmıyor, komedyen incelemesinin bu yazısını açıyorum. Karşınızda Eddie Murphy.
Eddie Murphy, otuz beş senedir yeni bir stand-up şovu yapmamasına rağmen en iyi stand-up komedyenleri arasında sayılır. Ben daha doğmadan Eddie Murphy stand-up kariyerini bırakıp kendini filmlere vermişti bile; yine de birçok komedyen, seneler sonra bile ondan ilham aldı. Eddie Murphy’nin komedideki, özellikle de siyahi komedyenler arasındaki yerini anlamak, onu bu kadar özel yapan şeyi keşfetmek için stand-up ile birlikte oyunculuk kariyerini de göz önünde bulundurmak gerekir.
80’lerin İkonu, Günümüzün Efsanesi
Eddie Murphy adının Amerika’da duyulmasını sağlayan ilk program, ünlü skeç şovu Saturday Night Live (SNL)’dı. 80’li yılların başında SNL’de yer alan oyuncu karizması ve akılda kalıcı karakterleriyle o dönem o kadar iyiydi ki, kimilerine göre o dönem neredeyse batmak üzere olan şovun toparlanmasını sağladı. Skeçlerdeki performansıyla kısa zamanda kendi kitlesine sahip olan Murphy, gazı alıp film sektörüne geçti. 48 Hours, Trading Places, Coming to America ve Beverly Hills Cops filmleri o dönem çıkardığı en popüler filmlerdi. 80’lerde ırksal ve sınıfsal farklılıkları tiye alan bu tip filmler ünlendikçe, Eddie Murphy de kısa zamanda özellikle siyahi Amerikalılar başta olmak üzere Amerika’da bir ikon haline geldi. Kendisi hâlâ bir ikon olarak anılır.
Sonrasına da zaten biz yetişiyoruz; 90’lardan itibaren yaptığı Dr.Dolittle, Nutty Professor, Haunted Mantion ve Daddy Daycare gibi aile dostu filmler sayesinde Amerika’dan da çıkıp bizim de çocukluğumuzdan itibaren hayatımızda yer edinen komedyenlerden biri oldu. Shrek ve Mulan’da yaptığı seslendirmeler sayesinde de herhalde birkaç neslin çocukluğunun demirbaşı olmuştur. 2015’te Mark Twain ödülüne layık görüldü ki bu Amerika’daki komedyenler için epey büyük bir onur. Bir müddet ortalıktan çekilmişti ancak son birkaç senedir onu tekrar görmeye başladık. 2019 yılında Dolemite is My Name’deki performansı baya takdir görmüştü. Özetle Amerika’da yapılmış herhangi komedi filmi izleyip Eddie Murphy’e denk gelmemek zordur.
Delirious ve Raw
Delirious ve Raw şovlarını incelemeden önce bahsetmem gerekir ki, Eddie Murphy’nin şakalarından bazıları epey homofobik. Delirious’un açılışı 2020’de yapılmaz, size öyle söyleyeyim. 80’lerde kabul edilebilir hatta komik sayılan homofobik şakaları bu zamanlarda ben pek desteklemiyorum. Komedide bir grup insana hakaret edip gülmektense onlarla birlikte gülen komedyenleri her zaman tercih etmişimdir. Homoseksüel insanları malzeme yaptığı zamanlar haricinde Eddie Murphy’nin içeriği genel anlamda çizginin “birlikte gülelim” tarafında. Bunu da açıklığa kavuşturduğuma göre Eddie Murphy’yi övmeye başlayabilirim.
Eddie Murphy’nin adını taşıyan ilk albümü dışında var olan iki şovu Delirious ve Raw’ın ikisi de 80’li yıllarda kaydedilmiş. Daha komedi kariyerinin başında, çok genç, komik ve seksi olan Eddie Murphy adeta yürüyen bir karizma. Sahneye adım attığı andan itibaren asla seyirciyi kaybetmiyor. Anlattığı her hikâyede ilgili maksimum düzeyde. Delirious’ta kırmızı Raw’da ise mavi-siyah renklerini tercih ettiği deri takımlarından özgüven fışkırıyor. Şovlarından önce çeşitli televizyon programlarında yaptığı küçük setlere baktığımızda da daha kendi şovunu yapmadan inanılmaz bir özgüven ve sahne hakimiyeti olduğunu görürsünüz. Eddie Murphy’nin sahne karizması ve özgüveni onun stand-up’ının çok büyük bir parçası ve bu ne yazık ki taklit edilemez bir şey. Zamanında Chris Rock’ın da dediği gibi, yeni bir Eddie Murphy asla var olamaz. Ondan yalnızca bir tane var.
Şovun kendisine gelecek olursak, SNL’den stand-up’a geçen neredeyse tüm aktörlerde spesifik bir huy var; skeç şovlarından esinlenerek yapılan şovların tadı bir başka oluyor. Hele ki komedyenimiz Eddie Murphy’se. İzlediğim onca komedyen arasında onun kadar müthiş karakter oynayanını daha görmedim. Delirious’ta dondurma alınca dans eden çocuk, annesinin silah çeker gibi ayakkabı çekmesi ve babasının aileye sitemi bir stand-up şovunda izlediğim en komik karakter canlandırmaları olabilir. Raw’da ise yaptığı İtalyan tiplemesinin yanı sıra Michael Jackson ve Bill Cosby gibi ünlülerin taklitlerinde de tam on ikiden vurmuş. Üstelik tıplı filmlerinde ve SNL skeçlerinde olduğu gibi, Eddie Murphy stand-up yaparken de bir karakteri canlandırdığında, nasıl oluyorsa karakterin içinde kendine has bir şekilde kayboluyor. Aynı anda hem tamamen karakteri özümsüyor, hem de Eddie Murphy’liğinden bir şey kaybetmiyor.
Tabi burada önemli olan sadece taklit veya tipleme yapabilmek değil; taklit yeteneğine güvenip hikâyeyi onun üzerine kurmak bir süre sonra bir komedyeni sıkıcı yapabilir. Mesela zaman zaman yeni komedyenlerde bu hataya düşüldüğünü gördüğüm olmadı değil. Önemli olan, taklit ve tiplemeler sayesinde zaten iyi bir hikâyenin anlatımına renk katabilmek, sesteki değişiklik ve mimiklerle hikâyenin karakterleri ete kemiğe büründürmek. Yoksa hikâyenin kendisi iyi olmadıkça taklit ve tiplemeler havada kalma riski altında.
Delirious’taki dondurma sahnesini ele alalım. Dondurma kamyonundan dondurma alan çocuk taklidinin çok ama çok iyi olması, hikâyenin şovun en akılda kalıcı hikâye olmasının sebeplerinden sadece bir tanesi. Evet dans komik, evet Eddie Murphy’nin sesi, mikrofonla oynayışı ve zamanlaması mükemmel. Yine de şakanın özü eğer dandik olsaydı sadece taklitle bu kadar kahkaha toplayamazdı. Dondurma alamayan çocukla dalga geçerken kullandığı “welfare check” yani sosyal yardım çeki şakasında, o salonda bulunan herkese tanıdık gelen bir hissiyat vardı. Hatta sırf salonda da değil, otuz sene sonra şovu izleyen biri bile bu şakaya gülebilir.
Sosyal yardım çekleri darda olan ailelerin kullandığı bir şeydi, Eddie Murphy’nin hafızasından onu çıkarıp bulmuş olması insanda “o da bizden biri” hissini uyandırıyor. Zaten buna benzer şakaları, özellikle de siyahi Amerikalıların kendini özdeşleştirdiği biri olması sebebiyle Murphy kariyerine neredeyse başlar başlamaz bu kadar sevilen bir komedyen oldu. SNL’de de bunun parçaları vardı, keza filmlerinde de hep o “bizden biri” hissinin üzerine oynadı ve kariyerini bu his üzerinden yürüttü. Bu şaka da bu his üzerine kurulu. Tüm çocuklar dondurma yerken tek bir çocuk dondurma alamıyorsa geçim sıkıntısı vardır mantığının bir adım ötesini, yani sosyal yardım çekini düşünmek inanılmaz bir tespit.
Kısacası dondurma alan çocuğun hikâyesi tipleme yapmadan da başka bir şekilde kurgulansa da güldürü alabilirdi. Eddie Murphy üstüne bir de o müthiş taklidini yapınca yüzde yüzlük bir segmente dönüşmüş. Bir de üzerine annesinin silah çeker gibi terlik fırlatma hikâyesine inanılmaz derecede pürüzsüz geçmesi, tam bir ustalık işi. Bunun Murphy’nin ikinci şovu olduğunu unutmamak gerek, şu zamanda iki sekme arasında bu kadar başarılı geçiş yapan komedyen zor bulunur.
Eddie Murphy’nin komedisinin konusunu az çok belli ettim zaten, şovlarının konusu kendisi. Delirious’ta daha çok geçmişi ve aile yaşantısından bahsederken, Raw’da ününün artmasıyla birlikte gelen renkli anılar şova dahil olmuş. Delirious şovunda o zamana göre biraz küfürbaz sayılmış olacak ki Raw’da onu eleştiren Bill Cosby’yi bir güzel tiye alıyor. Üstüne setini asla temizleştirmiyor. İnsanlar güldüyse küfür edip etmediğim umurumda değil edası sayesinde Delirious ve Raw gibi iki mükemmele yakın şov çıkmış. Chris Rock gibi politik bir yönelimi de yok, iki şovunda da genel olarak siyahi ailelerin daha iyi anlayabileceği espriler, kadın erkek ilişkileri ve genel olarak ırksal göndermeler mevcut. İki şov arasında materyal arasında ününden dolayı ufak bir fark olsa da tarz anlamında çok bir değişiklik yok. Hatta Raw’da McDonalds şakası gibi Delirios’a göndermeler bile var. Şikayetçi miyim? Asla.
Anlayacağınız, bugün nereden baksak kırk senelik kariyerinde altmıştan fazla filmde rol alan Eddie Murphy, Amerikan komedisi için ilah konumunda. Gelin görün ki yukarıda bahsettiğim Mark Twain ödülünde gecenin açılışını yapan Arsenio Hall, konuşmasında Murphy’nin 83’te yayınlanan Delirious şovunu övüyor. Chris Rock ve Dave Chappelle zaten mümkün olan her yerde çıkıp, otuz senedir stand-up yapmayan Eddie Murphy’nin stand-up’ı sayesinde komediye başladıklarını söylüyorlar.
Meramım şudur ki, Eddie Murphy, kendi adını taşıyan ilk şovunu da sayarsak sadece üç stand-up şovu çıkararak bu kadar derin bir etki bırakabilmiş ve kendinden sonra gelen komedyenlere ilham kaynağı olmayı başarabilmiş birisi. Yaşayan efsane diye boşuna demiyoruz. Geçen sene 2020 yılında stand-up’a döneceğine dair söylemleri de vardı ama malumunuz bu aralar sahne sanatlarının akıbeti sallantıda, kendisini bir müddet daha sahnede göremeyebiliriz. O zamana kadar geride bıraktığı iki şahane şovu ile yetinmek durumundayız.