Bu hafta yaz sıcaklığını da hesaba katarak içinizi seri cinayet hikayeleriyle daraltmamaya karar verdim. Kanın oluk oluk aktığı cehennem mangalarına da girmeyeceğim. Bu hafta yaz aylarını fırsat bilip pek çoğumuzun yaptığını yapan ve tatile çıkan bir ailenin hikayesini size sunacağım. Doug TenNapel‘in yazıp resimlediği 2011 tarihli Bad Island fantastik bir aile macerasından talep edeceğiniz her şeyi size sunuyor. Böyle bir talebiniz yok mu? O zaman önyargılarınızı kırma vaktiniz geldi, zira Bad Island bunu sonuna kadar hakediyor.
Kitabımız bilinmeyen bir zaman ve gezegende başlıyor. Dev bir robot ırkının, gezegendeki yerli insansı ırkı yaklaşan düşman saldırısından koruma çabasını birkaç sayfa boyunca takip ediyoruz. Ardından günümüz Amerika’sına, ortayaşlı bir baba olan Lyle ve onun ailesine geçiyoruz. İki çocuğu ve karısıyla olan ilişki ağını kuvvetlendirmek isteyen Lyle kendi konumundaki her babanın yapacağını yapar: “Zoraki aile tatili”. Ne var ki rutin tatil planı okyanusta yakalandıkları dev fırtına ile bambaşka bir şekil alır, küçük çekirdek ailemiz kendini bir anda ıssız bir adanın üzerinde bulur. Şimdi Lyle ailesini bir arada tutmak için gerçek bir yaşam savaşı vermek zorundadır. Üstelik bu savaş sadece klasik bir Robinson hikayesinden de fazlasıdır; gizemli adanın garip bir bitki örtüsü ve akılalmaz ürkütücülükte hayvanları bulunmaktadır.
Amerikan sanatçı Doug TenNapel’i ismen tanımıyor olabilirsiniz; ancak kendisi çoğumuzun çocukluk yıllarına itinayla dokunmayı bilmiş bir şahıs. Kendisi 1994’te hayatımıza giren efsanevi platform karakteri Earthworm Jim‘in yaratıcısı. Video oyunlarında tercihiniz platform değil de macera türü mü? O halde sessiz bir çığlık atmaya hazırlanın: TenNapel 1996 yılının muhteşem stop-motion oyunu The Neverhood‘un da arkasındaki isim. Yakın zamanda satışa çıkacak olan yeni oyunu Armikrog ile çok kalpler çalacağına da şüphe yok. Özgün tasarım konusunda muhteşem bir yeteneğe sahip TenNapel’in çizgi öykücülüğü de bir o kadar iyi. Bad Island’ta küçük ailenin adaya düşüşü ile başlayan keşif süreci ve gittikçe büyüyen gizem öğesi hikayeye çok güzel yedirilmiş. Çizimlerdeki ve renklerdeki canlılık da okuru her sayfada yeniden tavlayacak nitelikte. Kitabın ilk başta tamamen alakasız gözüken uzay savaşı kısmı da çok kıvrak bir şekilde esas hikayeye eklemleniyor ve ortaya bütünlük konusunda hiçbir sıkıntısı olmayan bir iş çıkıyor.
Bad Island’ın bana sunduğu keyifli deneyimden ötürü TenNapel’in bir önceki kitabı olan Ghostopolis‘i de büyük bir heyecanla edinip okudum ve TenNapel’in genel olarak özgün işler yaratma konusunda usta bir isim olduğuna bir kez daha kanaat getirdim. Ne var ki iki kitap arasında sadece bir senelik bir zaman aralığı bulunmasına rağmen Bad Island karakterlerin oturmuşluğu açısından Ghostopolis’ten çok daha profesyonel bir iş. Her nedense Bad Island, Ghostopolis kadar görünür olabilmiş bir iş değil; bu durumda Hugh Jackman’ın Ghostopolis’e karşı gösterdiği özel ilginin ve kitabı filme çekme çabasının etkisi büyük olsa gerek.
İşin özü iki kitap da kesinlikle ortalama üstü işler; ancak Bad Island’ın bana sunduğu keyif çok daha fazla (Bu durumda Bad Island’taki bazı karakter tasarımlarının The Neverhood’un sürreal ruhuna çok daha yakın olmasının payı var). Vaktiniz varsa ikisini de okuyun ama Bad Island’ı sakın es geçmeyin. Şu aralar bu keyifte macera kitapları zor bulunuyor…