Bugünlerde fantastik güçler adına bir yandan Rings of Power, bir yandan da House of the Dragon tarafından kuşatılmışken ben size başka bir güç yüzüğünün hikâyesini anlatmak istiyorum.
George R.R. Martin’in bizzat üzerinde çalışmış olduğu bir hikâye bu. Bu yüzük de içinde bulunduğu dünyayı yozlaştırıyor. Bu dünyaya kimin, neyin nereden dâhil olduğunu anlayamıyoruz, kimlerin hangi karmaşık ama benzer isimlere sahip olduğunu hatırlayamıyoruz. Herkesin yasaklı bilgiler ve düş ötesi güçler peşinde koştuğu, böyle arayışlarda olmayanların yiğitliklerini ispat ederek görkemli bir ölümü arzuladığı, geriye kalanların ise en olmadık yerlerde, en kötü şekillerde öldüğü ve deliliğin, acımasız bir tavırla her şeyi kuşattığı bir evren bu. Sadece okunması, izlenmesi veya duyulması gereken bir dünya değil, aynı zamanda doğrudan içinde yaşayarak deneyimlenmesi gereken bir dünya. George R. R. Martin ve Hidetaka Miyazaki’nin el ele vererek inşa ettikleri bir hikâye; Elden Ring’in hikâyesi.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki Elden Ring’in dünyası sizin onu keşfetmeniz için orada. Karakterleri, fraksiyonları, tanrıları ve ideolojileri öğrenmek için ya kıtayı dolaşarak şehirlerin, vadilerin, dağların havasını içinize çekmeniz, duygusal tonu yavaş yavaş özümsemeniz gerekiyor -ki bunu büyük bir keyif ve dehşet ile yapıyor olacaksınız- ya da tam tersine elinize geçen her bir bilgi kırıntısını en ince detaylarına kadar incelemeniz gerekiyor. Bu noktada dünyayı hangi yolları kullanarak göreceksiniz bu tamamen sizin seçiminize, tarzınıza kalmış ama sizi temin ederim hep daha fazlasını isteyeceksiniz.
Elden Ring’in dünyası “parçalanma” denen bir olayın ardından olduğu gibi değişiyor. Depremler ile koca kıtalar sarsılıyor, devasa kara parçaları ya batıyor ya yükseliyor, büyük şehirler olduğu gibi yerin dibine giriyor, hatta bazı yerler göklerde süzülmeye başlıyor. Bu parçalanma hem fiziksel bir değişimi tanımlarken hem de “Elden Ring” denen yüzüğün kendisinin parçalanmasına işaret ediyor. Bu yüzük tek başınayken yaşamın, düzenin, dünyanın kendisine hükmediyor. Parçalanınca da aynı şekilde hükmettiği cihanı parçalıyor ve kelimenin tam anlamıyla her şeyin altını üstüne getiriyor. Bizim hikayemiz de bundan sonra başlıyor.
Yüzüğün varlığına bağlı olarak dünya üzerinde hüküm süren bazı tanrılar ve yarı tanrılar var. Yüzüğün asıl sahibi Ebedi Kraliçe Marika her şeye hükmederken, kendisine eş olarak seçtiği kişiler de “Elden Lord” unvanına sahip oluyorlar. İlk Elden Lord’un Godfrey ve ikincisinin Radagon olduğu söylenirken daha kadim başka varlıkların da Elden Lord olmuşluğu, ahalinin içinde dolaşan söylentiler arasında.
Bu tanrısal varlıkların çocukları, kardeşleri ve çeşitli yakın müttefikleri de daha sonra çatırdayan yüzüğün parçalarına sahip olacaklar ve yarı tanrı varlıklar olarak hükümlerini ilan edecekler. Tabii bu yarı tanrılar da güç ve yasaklı bilgilerin yarattığı arzularla kıvranacaklar ve en imkânsız savaş alanlarında dünyanın sonunu getirircesine birbirleri ile çarpışacaklar. Ta ki ismi daha yüce güçlerce verilecek bazı bilinmeyen kahramanlar yeterince cesaret ve azim bulup onların sonunu getirene dek.
Oyunun geçtiği ve “Lands Between” olarak anılan Ara Topraklar farklı farklı bölgelere ayrılmış durumda. Her bölgenin içinde farklı topluluklar, yerleşimler ve yaşam türleri var. Liurnia of the Lakes dört bir yanı göller ve bataklıklarla çevrili ve üzeri her daim yoğun bir sis ile örtülü bir bölge. Merkezinde ise Hogwarts gibi bir yer olan ve Ay ile Gökler’in gizemlerine adanmış Raya Lucaria Akademisi bulunuyor. Genelde büyücülerin ve astrologların egzotik bilimler peşinde koştukları bir yer burası.
Yine bir bataklık bölgesi olan Caelid ise ateş ile çürümenin bütün yaşamı boğduğu bir yer. “Sonunu düşünen kahraman olamaz”, diyenlerin at koşturduğu ve genelde kahramanların sonunun hızlı geldiği bir yurt olan Caelid, aynı zamanda keşfetmesi en keyifli yerlerden birisi çünkü kim bilebilirdi ki peşimde benden bir ısırık almaya çalışan canavarlardan kaçarken yeni bir şeyler keşfetmek ve başka canavarların ışıltılı cicilerini kapıp koşmaya çalışmak insanı inanılmaz coşturan bir deneyim olacak. Ta ki ölene kadar. O noktada da zaten bu fantastik ve epik hikâye tam anlamıyla bir korku filmine dönüşüyor çünkü tüm o eşyaları geri toplamak için tek şansınız var.
Ve bu zor. Çok zor.
Elden Ring dünyasını bu kadar destansı ve özel yapan unsurlardan birisi de ana kahramanı olabildiğince küçük ve önemsiz hissettirip dünyanın geri kalanını kozmik seviyelere çıkarması. Durum böyle olunca eninde sonunda bir şekilde fethettiğiniz ve yendiğiniz tüm bu mekanlar ve düşmanlar, yanınıza aldığınız dostlar, geride cesetlerden ve küllerden bıraktığınız hiç bitmeyen uzun bir iz ve de arkadan verilen o coşkulu müzikler size epikliğin bambaşka bir boyutunu gösterecek.
Yüzük, yeni efendisini bekliyor, uzun ve acılı bir yoldan sonra kendisini kanıtlayacak efendisini. Geriye ise tek bir soru kalıyor: Siz nasıl bir yol seçeceksiniz?
3 Comments
Elden ring bir yüzük değil.
Abi o ring yüzük olan ring değil 🙁
Usta oradaki ring yüzük değil halka/rün cinsi bir varlık ve evrenin denge ve kurallarını sabit tutmaya yarıyor. Bir sürü great rün’ün birleşmesinden oluşuyor, takılan bir şey değil yani