Yazan: Bunn-y

İki Dünya Savaşı atlatıldıktan sonra, mülteci bir ailenin fakir bir çocuğu olarak büyüyen ve dünyadaki en zengin insanların arasına bileğinin hakkıyla çok çalışarak çıkan Andrew Ryan adlı bir girişimci; Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından gözü korkmuş, bu dünyanın sonunu getireceği Nükleer Savaş’ın başladığını söyleyerek bundan kaçmanın yollarını aramıştı. 1946 yılında devletlerden, ülkelerden, sınırlardan uzakta; denizin altında bir şehir yapmaya karar vermişti. İnsanın üzerindeki milliyetçilik, din gibi baskıları olmadan alın teriyle mükemmel şeyler başarabileceğine inanıyordu ve bunun için Rapture‘u seçti.

bioshock-rapture-city1

“Rapture’u deniz altında yapmak imkânsız değildi,” diyordu Ryan, “onu başka herhangi bir yerde yapmak imkansızdı. Ben Tanrı’ya, gökyüzündeki görünmez adama inanmam. Fakat her birimizden daha güçlü bir şey vardır; çabalarımızın birleşimi, endüstride bizi birleştiren Büyük Zincir.” diyordu ayrıca. İnsanlarının emeklerinin onları birleştireceğini, bunun için hiçbir inanca ihtiyacı olmadığını söylüyordu. Rapture’u geliştirecek olanın insanların çabaları ve rekabeti olacağını inanıyordu. Bunun için, bu düşünü onunla birlikte paylaşacak insanlara birer mektup yolladı ve onları Rapture’a davet etti. Modern bir Nuh peygamber oluvermişti bir anda; tek farkı suyun üstünde gemi yüzdürmek yerine, suyun altında bir şehir kurmuştu.

Çağrısına cevap almaya başladıkça daha da mutlu olmaya başlamıştı Andrew. Dünyanın her yerinden bilim adamları, sanatçılar, mühendisler, tüccarlar ve işçiler Rapture’a hayallerinin peşinden gelmeye başlamıştı. Artık dinin, toplumun baskıları olmadan diledikleri araştırmaları yapıyor; istedikleri eserleri yaratıyor ve hepsi geleceği kendileri için adım adım öne çekiyordu.

Denizin altında yükselen binalardan hayatlarına mutlu mesut devam ediyorlardı bu yeryüzünden kaçan insanlar. Sevdikleri birçok şeyi geride bırakıp yeni şeyler sevme arzusuyla yerleşmişlerdi Rapture’a. Şurada Kavgacı McDonagh’ın barı, burada Arcadia, orada Fontaine Balıkçılık derken koskocaman bir şehir haline gelmişti. Başka hiçbir şehrin sahip olamayacağı deniz manzarasının keyfini çıkarıyorlardı. Bir su altı volkanından elde ettikleri jeolojik enerjiyi kullanıyor, şehirlerine tek girişin olduğu deniz kulesi yardımıyla atmosferden oksijen çekiyorlar, kapalı sistemlerinde sadece birkaç materyali dış dünyadan getirtiyorlardı. O kadar alışmışlardı ki şehrin bu kapalı sistemine Bill McDonagh’ın Rapture’da doğup büyüyen kızı, Arcadia’daki ağaçları ilk defa görünce korkmuş ve babasına sarılmıştı. Bu sırada Ryan ise “Arcadia’ya tohumu tanrı ekmedi, ben ektim!” diyerek böbürleniyor, eseriyle gurur duyuyordu.

bioshock-rapture

Ama Andrew Ryan’ın ütopyası istediği gibi yükselmedi. Rekabete dayanamayanlar evsizler için ayrılan yerlerde yaşamaya başladı, rekabeti kazananlar ise onu iyice sömürmeye başladı. Sonuçta kapalı bir sistem, tekelciliğe ne kadar dayanabilirdi ki? Rapture’da istediğini bulamayanlar evine dönmek istiyordu, ama Andrew Ryan daha şimdiden Rapture’un dış dünyada duyulmuş olabileceğinden şüphelendiği için böyle bir şey için şehrini, hayallerini riske atmayı reddediyordu. Artık Rapture’da istediğini bulamayan, dışarı çıkmak için ümitleri kalmayan fakir insanlar dışarıdan kaçak sigara ve kaçak din getirtiyorlardı. Ryan’ın artık din haline gelen Büyük Zincir düşüncesi ise çöküyordu. Ve Atlas adındaki bir devrimci Rapture’u iç savaşa götürüp onun yıkımına sebep olana kadar günler artık Ryan’ın, Rapture’u hala güzel bir yer yapma hayali, insanların ise hayatta kalma çabasıyla devam ediyordu.

Artık Rapture eskisi gibi değildi. Bir daha hiçbir zaman da olmayacaktı. Ondan geriye kalanlara bakıyorum; sokaklarında eskiden aristokratların konuştuğu, dansçıların dans ettiği, bilim adamlarının yeni icatlarını sergilediği yerlerde şimdi cebinizdeki birkaç kuruş için sizi öldürecek katiller dolaşıyor. Müziklerin hiç susmadığı McDonagh’ın barı hala kanlı yılbaşı partisinin izlerini taşıyor, Çay Bahçesi’nde el ele tutuşarak ölmüş bir çiftin cesetleri çürüyor. O kadar deliliğe sürüklenmişti ki Rapture, bir kadın onu hayatta tutan tek şeye bağımlı olmuş, bebek arabasına koyduğu bir silahla konuşuyordu.

Ama korkunç olan şey; Rapture’u bu hale getiren dış dünyadan gelmemişti: Size bahsettiğim aristokratlar, bilim adamları, politikacılar Rapture’ı buna dönüştürdüler. Yukarıdaki dünyadaki bütün kötülüklerden kaçtılar ama o kötülüğü yine kendi elleriyle Rapture’a getirdiler. İnsanoğlunun en ilkel ve en doğal iç güdüsünü saklayamadılar; hayatta kalmak. Hayatta kalmak için öldürdüler, hayatta kalmak için delirdiler, hayatta kalmak için evrim geçirdiler. Adapte oldular, kendilerinden geriye hiçbir şey kalmayana kadar adapte oldular ve yeryüzünün en parlak zihinleri yukarıdaki dünyadan kaçtıkları vahşi yaratıklara dönüştüler.

pablo-mendoza-peces-rapture-grisalla-low

Şimdi uzaktan Rapture’u düşünüyorum ve korkudan mideme kramp girerken buluyorum kendimi. Neydi ondaki bu kadar korkutucu olan şey? Bir fikir adamının yavaş yavaş bir diktatöre dönüşmesi mi, sokaklarında işlenen cinayetler mi, kaçakçılar mı? Hayır. Bunların hepsi yukardaki dünyada da vardı, hem de daha fazlasıyla. Onun korkutucu yanı insanoğlunun doğasının, etrafında kısıtlama olmadan ne kadar kötü olabileceğiydi, onun en beter yanı insanoğlunun en ilkel iç güdüsünün yüzyıllar sonra hala onu ele geçirebilecek, deliliğe sürükleyebilecek kadar güçlü olduğuydu. Ona bakınca korktuğum şey, insanoğlunun kendini götürdüğü her yere yanında aç gözlülüğü, deliliği ve vahşeti götürecek olması gerçeğiydi.

Her zaman kendimize kısıtlamaların insanları gelişmekten alıkoyan şeyler olduğunu söyleriz, ama Rapture’da kısıtlamalar yokken insanları tıp adına öldüren doktorlar gördük, çocukları annelerinden kaçırıp bilim adına onları yaratıklara çeviren bilim adamları gördük, evsiz insanları maket haline getiren ve onlarla eğlenen ama bunları sanat için yaptığını söyleyen sanatçılar gördük. Hayır dostlarım, kısıtlamaları kaldırdığımızda insanoğlunun geliştiğini görmedik, tek gördüğümüz insanoğlunun içindeki kötünün ne adına olursa olsun vahşet derecesinde korkunç olabileceğiydi. Rapture bir hayalin şehriydi ve biz onun bir kabusa dönüştüğü gördük.

___________

DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.