Süper kahramanlar ile gerçek dünyadaki bazı yetenekli sporcular arasında benzerlikler bulunduğu sizin de dikkatinizi çekti mi? Öyle ya, bu çok yetenekli ve başarılı sporcuların fiziksel kabiliyetleri söz konusu olduğunda, onları “insanüstü” diye nitelendirmiyor muyuz? Profesyonellik alanlarına göre ortalama bir insandan çok daha hızlı koşuyorlar; refleksleri, ortalama bir insana göre kat kat daha iyi oluyor yahut vücutları, ortalama bir insanın asla sokamayacağı şekillere giriyor.
Hatta bazı sporcuların lakapları da bazen görünüşleri bazen de kabiliyet alanlarının ortaklığı sebebiyle süper kahramanların isimlerinden geliyor; Hulk lakaplı Givanildo Vieira de Souza gibi. Tabii burada süper kahramanlar ile yetenekli sporcuların aynı şey olduğunu savunmuyorum, yanlış anlaşılmasın. Zira bana sorarsanız yeteneklerini birtakım kimyasal kazalar yahut doğuştan gelen mucizeler sebebiyle değil de düzenli ve istikrarlı bir şekilde durmadan daha iyi olmaya çalışarak kazanan sporcular, süper kahramanlardan daha çok saygıyı hak ediyor olmalı.
Böyle deyince de süper kahramanları haddim olmayarak hakir görüyormuşum gibi mi oldu sanki? Yok yok, amacım kesinlikle bu değildi. Anlatmak istediğim, doğuştan bazı yeteneklere sahip olmaktan daha çok bu yetenekleri kazanmak veya geliştirmek için harcanan çabanın önemli olduğuydu. Zaten bu dediğime benzer sebeplerle güçlerini öylece görücüye çıkartmaktansa iyi işler başarmak veya insanlara yardımcı olmak için kullanan kahramanları sevmiyor muyuz? Büyük gücün, büyük sorumluluk getirdiğini bilen kahramanları…
Bir de tabii süper kahraman olup binlerce ton binaları taşımak, gasp edilen insanların cüzdanlarını geri almak yahut dünyanın yok edilmesine engel olmak gibi gündelik uğraşlarının yanında çeşitli sebepler ve zamanlarda farklı spor dallarına eğilen, sporcu süper kahramanlar var. Spor temalı dosya yazımızın sonuncusunu, bu süper kahramanlar için ayırmış bulundum.
Yalnız baştan anlaşalım, ben sporu hayatının bir noktasında yaşam biçimi hâline getirmiş olan süper kahramanlardan bahsetmek istiyorum. Daha iyi savunma yapabilmek için krav maga kursuna giden yahut süper kahramanlığı zaten dövüş sanatlarına hâkim olması nedeniyle olanlardan bahsetmiyorum. Bunu doğrudan sporculuk kabul etmek keskin nişancılar harika nişan alır yahut güvenlik kuvvetleri dövüş eğitimi alır demek gibi bir şey çünkü. Bu da Batman veya Punisher gibi pek çok karakteri elememize sebep oluyor hâliyle.
İkinci olarak spor faaliyetlerine bir ya da birkaç defaya mahsus olarak katılan süper kahramanları da konu dışında bırakıyorum. Çünkü dediğim gibi, sporu hayatının şu veya bu noktasında bir yaşam biçimi hâline getirmiş olan süper kahramanlardan bahsedeceğiz. Yoksa Superman’in çizgi romanlarda bazen futbol oynadığının, Peter Parker’ın gençliğinde bir dönem yeni keşfettiği gücünden faydalanmak için güreş maçlarına çıktığının, X-Men’in takımca basketbol maçı yaptığının veya bunlar gibi daha pek çoklarının olduğunun farkındayım.
1. Delroy Garret Jr. – Triathlon
Delroy Garrett, önce Triathlon, sonra da 3-D Man olmadan öncesinde Olimpik standartlarda, madalyalı bir koşucuymuş. Ancak bir sefer testlerde kanında steroid tespit edilince üç altın madalyasını kaybetmiş. Umutsuzluk ve çaresizlik içerisinde bir takım ilahi arayışlar arayışına giren Garret, çareyi, üçlü beyin modeli olarak özetleyebileceğimiz ve insanın potansiyelini en üst seviyeye çıkartmayı amaçlayan bir nevi kült yapılanması Tribune Uderstanding’e katılmakta bulmuş. Grubun kurucusu Jonathan Tremont, mistik bir objenin süper güçler barındıran üç parçasını buluyor ve bunları Garret’a veriyor. Tabii Garret, uzunca bir süre kavuştuğu güçlerin bu nesnelerden değil, yaşadığı ruhani aydınlanmadan kaynaklandığını düşünüyor, orası ayrı.
Bir süre boyunca Triune’in sözcülüğünü yapan Garret, bir gün havalimanındayken Avengers’ın Magnum (Moses Magnum) tarafından ele geçirilmesine şahit oluyor ve onları serbest bırakıyor. Bir süre sonra Triune tesislerinin Lord Templar ve Pagan sebebiyle büyük hasarlar almasının ardından, Avengers ile yolu bir kere daha kesişiyor. Bir noktada da Kaptan Amerika kendisini süper insan kayıt sistemine karşı kurulan Secret Avengers’a katılmaya davet ediyor. Triathlon bundan sonra da pek çok süper kahraman olayına dâhil olmaya devam ediyor, en sonunda ise 3-D Man kimliğini kullanmaya hak kazanan ikinci kişi oluyor.
Doping nedeniyle madalyalı bir atlet olabilmek için verilen bütün emeklerin boşa gidişinin tesellisi, uzaylılara ait nesneler sayesinde insanüstü güçler kazanmak mıdır bilmiyorum. Ancak Kaptan’ın takdirini kazanmak da az bir iş değil sanki?
2. Mary Elizabeth Kane – Flamebird
Kısa ismiyle Bette Kane, sarışın, mavi gözlü ve oldukça güzel bir genç kız olmasının yanında oldukça yetenekli bir tenis oyuncusuymuş. İlk gençliğinde teniste, daha sonrasında da jimnastik ve yüzme dallarında büyük başarılar elde eden Bette, yarışmacı ve hırslı kişiliğinin bir sonucu olarak spor alanında fethedilecek daha fazla başarının kalmadığını düşünüyor ve kendine yeni heyecanlar aramaya başlıyor.
Bulduğu heyecan arayışının karşılığı ise harika çocuk Robin oluyor. Şöyle ki Bette ta küçüklüğünden beri Robin’e hayranlık besliyormuş ancak kendisine yazdığı fan mektuplarına hiç cevap alamamış. Hâliyle bu hırslı genç kız büyüdükçe Robin’i takıntı hâline getirmiş. Hayatının heyecansız bir döneminde, hayattaki en büyük amaçlarından birinin peşine düşerek Robin’i elde etmeye karar veriyor.
On altı yaşında Robin ile tanışmaya yemin ediyor, kırmızı ve altın renkli kumaşlardan kendisine bir kostüm yapıyor ve Flamebird takma ismiyle, süper güçleri olmayan bir adalet savaşçısı olarak sokaklara iniyor. Bu yolla Robin’e ulaşabileceğini düşünüyor ancak başarılı olamıyor. On altı yaşındaki bir ergen genç kız olarak duruma daha da sinirleniyor, kostümü falan çöpe atıyor ve normal hayatına geri dönüyor. Yalnız normal demişken, hırsı ve takıntısından süper kahramanlığa soyunacak kadar heyecan arayışı içinde olan bir üstün yetenekli sporcuya göre normal. Çünkü bu dönemde kendisinin heyecan arayışı devam ediyor ve rüzgâr sörfünden dağcılığa kadar adrenalin içeren her türlü sporu yapıyor. Fakat tahmin edebileceği gibi bu sporların hiç birisi kendisine sokaklarda adalet savaşçılığı yapmak kadar tatmin edici gelmiyor.
Bette Kane bundan sonra kostümünü tekrar üzerine geçirip Flamebird kariyerine devam ediyor. Birkaç küçük başarıdan sonra Titans West’in kurucu üyelerinden biri oluyor. Fakat eninde sonunda Robin ile tanışmayı başarsa bile istediği gibi olmuyor, bu aşk hikâyesi de başlamadan bitiyor.
Bundan sonrasında da Flamebird kostümü içerisinde pek çok ufak çaplı süper kahraman grubunun içerisinde bulunuyor Bette. Ancak sporcu kimliğini de asla kaybetmiyor. Üniversitede spor hekimliği üzerine iyi bir eğitim alıyor, izleyenlerde büyük bir hayranlık uyandırdığı tenis kortlarına geri dönüyor.
Hırs, aşk ve sporun birleştiği bu hikâyesiyle Bette Kane, kendisine bahşedilen süper özellikler olmadan, kendi kararlılığı ve azimli çalışmasıyla elde ettiği ve asla vazgeçmediği sporcu kimliği sebebiyle yazımız için harika bir örnek oluşturuyor.
3. Matthew Murdock – Daredevil
Pek çoğunuzun derinden sevdiğini düşündüğüm Matthew Murdock’u bu yazıya sadece ve sadece bir kahraman olmadan çok öncesinde boksa ilgi duyması sebebiyle dâhil ediyorum. Takdir edersiniz ki yaşadığı kaza sonucu kör olması ve diğer hislerinin kuvvetlenmesinden sonra Ninja üsta Stick’ten dövüş sanatlarını öğrenmesi spor amaçlı değil.
Matt’in hikâyesi aslında ünlü bir boksör olan babası Jonathan Murdock ile başlıyor. Oğlunu yalnız büyüten ve ona annesinin öldüğünü söyleyen Jonathan, oğlunun kendisinden daha başarılı bir adam olmasını istiyor. Bu yüzden Matt’i sürekli olarak dışarıda çocuklarla spor yapmak yerine ders çalışmaya yönlendiriyor. Fakat bu durum uzun vadede Matt’in diğer çocuklar tarafından zorbalığa uğramasına neden oluyor.
Zorbalığa ve maruz kaldığı alaylara sinirlenen Matt de sinirini, babasının spor salonunda gizlice boks talimi yaparak atmaya başlıyor. Babasının mesleği olması sebebiyle boksa merak salan, daha sonrasında da gizli talimlerle bu merak ve ilgisini faaliyete çeviren Matt, giderek daha da başarılı oluyor.
Bir gün Matt, gözleri görmeyen bir adamın, kendisine doğru gelen bir kamyonu fark etmeden yola girdiğini görüyor. Adamı yoldan çekiyor ancak bu esnada onlara çarpmamak için dengesi bozulan kamyon kaza yapıyor ve taşıdığı radyoaktif madde etrafa saçılıyor. Bu maddenin Matt’in yüzüne de temas etmesi ve gözlerini kör etmesiyle de Matt’in Daredevil olma yolculuğu başlıyor.
Bir süre hastanede yatan Matt, görme duyusundan kalan boşluğu, üstün başka duyu hislerinin doldurduğunu fark ediyor. İyileşmesinden birkaç ay sonra da Stick ile tanışıyor ve ondan eğitim almaya başlıyor. Böylelikle yeni kabiliyetlerini kullanmayı öğrenmenin yanında, dövüş ve akrobasi alanındaki yeteneklerini de geliştiriyor.
4. Benjamin Grimm – Thing
Reed Richards ile tanışmadan, o elim kaza yaşanmadan ve Fantastik Dörtlü’den öncesinde Benjamin, yetenekli bir futbolcuymuş. Manhattan’ın aşağı yakasında fakirlik içerisinde hayata gözlerini açan Benjamin’i, alkolik olan babası çalışamadığı için, abisi büyütmüş diyebiliriz. Yalnız abi de çok iyilik timsali değil, bir sokak çetesinin liderliğini yapmış. Tabii küçük Benjamin için bunlar önemli değil, o abisini bir rol modeli olarak görüyormuş.
Benjamin sekiz yaşındayken abisi rakip çeteler arasında yaşanan bir çatışmada öldürülüyor, bunu izleyen on yıl içerisinde abisinin yerine Benjamin çeteye katılıyor. Ancak ebeveynleri de öldükten sonra başarılı bir adam olan amcası Jake, Ben’i koruması altına alıyor ve hayatı değişiyor.
Eski yaşantısını ve karanlık çete geçmişini geride bırakan Ben, liseye kaydoluyor ve çok geçmeden burada Amerikan futbol takımının yıldız oyuncusu oluyor. Yeteneklerinin ve çalışma azminin karşılığı olarak da son senesinde Hegeman Üniversitesi’ne futbol bursuyla kabul ediliyor. Ben’in sahalardaki lakabı ise Azrail.
Üniversitede geçirdiği ilk yılında, oldukça zeki bir öğrenci olan Reed Richards ile oda arkadaşı oluyor. Reed bir gün Ben’e yıldızlararası seyahat edebilecek bir uzay gemisi yapacağını söylüyor. Ben de şakayla karışık Reed’e eğer o gemiyi yaparsa kendisinin de geminin pilot olacağına söz veriyor.
Nitekim Benjamin mezun olduktan sonra Amerikan Hava Kuvvetleri’ne üstün yetenekli bir savaş pilotu olarak katılıyor. Ben, burada aynı zamanda bir test pilotu ve astronot da oluyor. En iyi arkadaşı Reed ise hem kendi kişisel servetinin hem de Devlet’ten aldığı fonun yardımıyla uzay gemisi inşa etme amacının peşinden gidiyor. Bir noktada Ben ordudan ayrılıyor, Reed de verdiği sözü hatırlatmak için ona ulaşıyor. Buradan sonrası da zaten uzay yolculuğu, elim kaza, vücut transformasyonu ve Fantastik Dörtlü.
Süper kahramanları öyle çok da sevmeyen bir insan olarak Benjamin Grimm’in hikâyesini pek çok açıdan diğerlerinden farklı ve ilgi çekici buluyorum. Sizler ne dersiniz?
5. Bonus Kötü: Lawrence “Crusher” Crock – The Sportsmaster
Hep iyi kahramanlardan bahsettik ama çizgi romanlarda sporla ilgilenen hiç kötü karakter yok mu? Var, mesela Lawrence Crock, bunlardan biri.
Crock, buz hokeyi, kayak, basketbol, tenis gibi pek çok farklı spor dalında dünya rekoru kırabilecek derecede yetenekli olan bir sporcuymuş ancak kötü adam olmak kanında var ya işte, barışçıl ve kurallara uyan bir adam değilmiş. Başka bir deyişle zeki ve çevikmiş ama ahlaklı değilmiş. Baya rekabetçi bir insan olan Crock’un bu özelliği, adil oynamamasıyla da birleşince, bir gün bir rakibini kasıtlı olarak yaralaması kaçınılmaz olmuş hâliyle. Bir futbol maçı esnasında rakibini felç eden Crock, bütün spor dallarını kastedecek şekilde profesyonel sporculuktan men edilmiş.
Sporculuktan sonsuza kadar men edilen Crock, kendisine yeni bir meslek olarak suçluluğu seçiyor. Maskeleri kuşanıp kendisine hırsızlık yapmak üzere bir çete kuruyor. Crock, hırsız çetesiyle birlikte bir polo maçı esnasında soygun yapmaya hazırlanırken, Green Lantern tarafından durduruluyor. İkisinin mücadelesinin neticesinde öldüğü sanılan Crock, bir süre sonra Sportsmaster ismiyle kostümlü mostümlü, tam teşkilatlı bir kötü adam olarak ortaya çıkıyor. Bundan sonra da her zaman sporla ilgili bir olay esnasında baskın yapıyor, soygun planlıyor ve bunları da patlayıcı tenis topları gibi spor ekipmanları kullanarak gerçekleştiriyor.
Böylelikle sporcu süper kahramanlardan bahsettiğimiz yazımızın ve spor temalı dosyamızın da sonuna gelmiş bulunuyoruz. Benim yazıya almadığım diğer sporcu süper kahramanları da sizler iletirsiniz diye umuyorum. Yalnız kriterlerimiz net olsun. Mesela süper kahraman olmadan önce iyi birer Amerikan futbolcusu olan Hank McCoy (Beast) ve Victor Stone (Cyborg)’u yazıya özellikle almadım çünkü her ikisi de birtakım özel güçler kazandıktan sonra; özel güçlere sahip oldukları için başarılı birer sporcu oluyorlardı.
Son olarak süper kahramanlar ve spor demişken, konu hakkında iletmek istediğim bazı teessüflerimin olduğunu da sizlerden gizleyecek değilim.
Ben bu yazının başına gayet kendimden emin oturmuştum, demiştim ki bu süper kahramanlar meslek icabı mecburen anatomilerine ve yaşam tarzlarına dikkat etmesi gereken insanlar. E bunların hepsi de yedi yirmi dört asla durmak bilmeden kahramanlık peşinde koşmuyor; çoğu gündüz başka bir iş yapıyor, arada romantik ilişkiler kuruyorlar veya ailelerine zaman ayırıyorlar. Mantıken bunlardan bazıları mutlaka hobi olarak yahut sadece kafa dağıtmak için spor da yapıyordur. Hatta böyle belki hiç o şekilde olabileceğini aklımdan geçirmediğim süper sporlar falan yapıyorlardır. Fakat durum hiç de öyle değilmiş.
Hem dünyayı kurtarıp hem bilimden, teknolojiden anlayıp hem de spor mu yapsınlar, diye ekrana çemkirmeyin lütfen, süper insan diyoruz bunlara. Ay ne bileyim, hiç olmazsa bir Tony Stark’ın düzenli olarak golf oynamaması, bir Stephen Strange’in eskrime merak salmaması size de garip gelmiyor mu?
Kaynaklar:
Delroy Garret
Benjamin Grimm
Lawrence Crock
Mary Elizabeth Kane
Matthew Murdock
Sportsmaster