Her güzel şey gibi Brooklyn Nine-Nine da sona erdi. İçim buruk olsa da sekizinci sezonuyla birlikte diziye yakışır şekilde finalini yapmasının, içime su serptiğini söylemem gerekir. Komedi dizileri nedense yedinci sezonlarını geçtiğinde tehlike çanları çalmaya başlar, ya iptal olurlar ya da tadı kaçık bir şekilde devam ederler. Brooklyn Nine-Nine’ın sekizinci sezonu da George Floyd’un bir polis tarafından öldürülmesiyle alevlenen Black Lives Matter hareketinden sonraya denk gelince bir endişelenmedim desem yalan olur. Fakat bu kadar hassas bir konudan kaçmak yerine bu konunun üstüne düşecek cesareti gösterip, son sezonun ana hikâyesi haline getirmeleriyle birlikte Dan Goor ve Michael Shur benden tam puanı kaptı. Ne yazık ki bu cesur hamleleri Brooklyn Nine Nine’ın sekizinci ve final sezonunu kurtaracak güçte pek değildi. Önceki sezonlara göre yavan olan sekizinci sezon en azından son iki bölümünde dizinin, final soygununa yer vererek layığıyla bir final yaptılar. Neticede yayın hayatını çok da uzatmadan, karakterlerine de güzel sonlar yazarak ekranlara veda etti.
Brooklyn Nine-Nine’ın en etkileyici yanlarından biri de sekiz sezon boyunca büyüyen ve gelişen karakterlerin, neredeyse hiçbirinin diziyi başladıkları yerde bitirmemeleri oldu. Zaten dizinin son bölümünün son sahneleri de bunu vurgular nitelikteydi. Özellikle Holt ile Jake ve Rosa ile Amy’nin arasındaki diyaloglar içimde buruk bir gülümseme bıraktı. Karakterlerin yaşadıkları gelişimlerin üzerine biraz daha düşününce dizinin sekiz yıl boyunca komedisinden ödün vermemesinin yanında, karakter gelişimini bu denli başarılı bir şekilde gerçekleştirmesi beni ayrıca mutlu etti. Üstelik sekizinci sezonun kendisi bende derin bir etki bırakmadığı için karakterlerin yaşadıkları gelişmeleri tekrar hatırlamanın, mükemmel bir veda olacağını düşünüyorum.
Yazının geri kalanı sekizinci sezon için spoiler içermektedir, benden söylemesi.
Jake Peralta
“Tek öğrenemediği şey büyümek” sözleriyle bize tanıtılan Jake Peralta, yetenekli olmasına rağmen tembelliği ve işini ciddiye almaması sebebiyle iyi bir dedektif sayılmazdı. Tamam, işin vaka çözme kısmında iyiydi hatta belki de ekipten ondan iyisi bile yoktu ama Holt’un birinci sezonun başında vurguladığı üzere ekibin geri kalanı Jake’in arkasını toplamasa, evrak işindeki eksiklikler yüzünden çözdüğü vakalar hiçe sayılacaktı. Sekiz sezon boyunca başına gelen hadiseler sayesinde hem daha iyi bir ekip arkadaşı olmayı hem de iyi bir dedektif olmayı öğrendi. Ekibin lideri konumundayken başkasının içgüdüsüne güvenerek liderliği devretmeyi, gerektiğinde ekibinden yardım istemeyi ve işinin vaka çözme kısmında değil geri kalan tüm unsurlarında elinden geldiğinin en iyisini yapmayı öğrenen Jake, özellikle hapse gittikten sonra sorumluluk sahibi bir dedektif oldu. Sorumluluk sahibi olmayı öğrenirken çocuksu ruhundan bir gün olsa bile vazgeçmedi, son gününe kadar aldığı her vakayı bir filme dönüştürmeyi başarması, Holt dahil herkesin polislikten biraz daha zevk almasını sağladı.
Ta ki tüm bunlardan fedakarlık edip oğluna bakmak için polislikten ayrılana kadar.
Dizinin en başındaki Jake’e bir gün polisliği bırakır mısın diye sorsanız herhalde yüzünüze “Asla!” diye bağırıp, daha sonra Die Hard referansı yaparak oradan uzaklaşırdı. Zamanını sadece ve sadece dedektiflik yapmakla geçiren Jake’i çocuğuna zaman ayırmak için polisliği bıraktıracak kadar olgunlaşmasında, başta Amy olmak üzere Nine-Nine ekibinin yeri çok büyük. Babasının genç yaşta evlerini terk etmesi ve annesinin de çalışıyor olması sebebiyle yalnız bir çocukluk geçiren, bu yüzden de büyümeyi beceremeyen Jake, Nine-Nine’da birbirinin arkasını kollayan ve onu asla yalnız bırakmayacak bir aile buldu. En başından beri ekipteki herkesin zor anında yanında olan Jake, bu işte sezonlar ilerledikçe daha iyi oldu. Amy çavuşluk sınavı öncesi çıldırırken, Holt depresyondayken ya da Rosa ailesine kimliğini açıklarken yanında olmak, birinci sezondaki Jake’in yapabileceğinden daha üst seviye duygusal olgunluk gerektiriyordu, ilerleyen sezonlarda da o, bu olgunluğa ulaştı. Amy sayesinde de yumurta haşlamayı bile bilmeyen bir adam-çocuktan kendi çocuğuna bakmaya hazır bir yetişkine dönüşünce, çocuğuna bakmak için NYPD’yi bırakması belki de bugüne kadar aldığı en doğru karar haline geldi.
Favori Jake anı ile ona veda edelim: “Tell me why!”
Kaptan Raymond Holt
“Beep boop, zerp” diyerek hayatımıza giren, zamanında Twitter’ın onu bir bot zannetmesine yetecek kadar insandan çok bilgisayara yakın mizaca sahip Holt, tartışmasız dizinin seyir keyfi en yüksek karakterlerinden birisi. Mükemmeliyetçi, rekabetçi ve idealist olan Holt bulunduğu her ortamın en üst kalitede olmasını bekleyen ve bunun için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır, dört dörtlük bir polis kaptanıydı. Etik değerlere verdiği önem ve hizmet ettiği topluma duyduğu saygı sayesinde sekiz sezonun ardından sadece Brooklyn’in doksan dokuzuncu karakolu hizmet ettiği toplum için daha iyi bir yer haline geldi. Şimdi sıra tüm New York’ta.
Kendisini en çok Jake ile görsek de her karakter ile çok spesifik ve özel bir ilişkisi vardı Holt’un. Dizideki rolü ise belki de diğer karakterlerden daha büyüktü, çünkü o her karakterin karakter gelişiminde büyük bir rol üstlendi. Jake’e bir baba figürü olması ona sorumluluk sahibi olmayı öğretti ama Jake’ten de işini nasıl zevk alarak yapabileceğini öğrendi. Amy’nin mentoru olarak onu geliştirdi ve son sezonda yaptıkları polis reformu projesi sayesinde kariyerinde çok büyük bir adım atmasını sağladı. Terry’den ekibini yönetirken yaratıcı kararlar alabilmeyi öğrendi, karşılığında da onu halefi olarak yetiştirerek doksan dokuzuncu karakolu emin ellere bıraktı. En az onun kadar duygularını dışa vurmaktan kaçınan Rosa ile dizideki en samimi arkadaşlığı kurdu, romantik ilişkiler konusunda o en çok Rosa’nın, Rosa da en çok onun tavsiyesini dinledi. Charles ise Kaptan Holt’un dediği gibi onun “yaramaz” özelliğini ortaya çıkardı fakat Holt’un etik olmaya verdiği önem Charles’a bulaşınca onları şantaj yapmaktan kurtaran Charles oldu. Holt herkesin büyümesinde yardımcı olduğu gibi, dizideki her bir karakterden öğrendikleriyle kendisi de gelişti.
Holt’un Kevin ile ilişkisi de sekiz sezon boyunca nice badireler atlattı. Önceki sezonlarda da Holt’un polis kaptanı olmasının Kevin ile ilişkisine verdiği zararları görmüştük. Son sezonda işler kırılma noktasına gelince de dizinin en mükemmel çifti olan Holt ve Kevin da ayıldılar. Fakat dizinin yapımcıları bizi üzgün bırakmadılar, Holt işi ile ilişkisi arasında denge kurabilmeyi öğrendi, hatta ilişkisini kurtarabilmek için Jake’in yaptığı fedakarlığı kendi de yapmaya razıydı. Holt sekiz sezon boyunca işini sadece kitaba uygun yapan bir robottan, duygularını daha rahat ifade edebilen bir insana dönüştü.
En sevdiğim Holt anı ile kendisine veda ediyoruz: Bone?!
Amy Santiago
Holt kadar rekabetçi, mükemmeliyetçi ve idealist biri daha varsa o da Amy’dir. Onunla tanıştığımızda, her ne kadar New York şehrinin en genç kaptanı olma hayali kurmasına yetecek seviyede azimli ve hırslı olsa da kendi potansiyelini keşfedememiş biriydi. Amirinin kararlarını sorgulamayı bırakın onun yanında garip bir yere gitmeyecek kadar konuşabilmesi bile mucizeydi. Sezonlar geçtikçe Amy Holt’un doğum günü partisindeki garip halini bırakıp kendinden daha emin biri olmayı başardı. Karşılaştığı her zorluktan önce kendinden ya da geleceğinden şüphe etse de zamanı geldiğinde yapılması gerekeni hakkıyla yapmayı her daim becerebildi. SAM-SAM mülakatlarında çıraklık değil mentorluk yapmaya hak kazanan, genç yaşında çavuş olarak hem hemcinslerini hem de Latin kadınları layığıyla temsil eden – ki bunlar benim değil Holt’un sözleri, gelinlikle suçlu kovalayıp çocuğunu doğurmak üzereyken karakoldaki tüm krizlerle baş edebilen ve son olarak da NYPD’de köklü değişikliklere yol açacak bir programın temelini atarak şefliğe yükselen Amy Santiago; azim, çalışkanlık ve hırsın yanında özgüvenin de birleşmesiyle neler başarılabileceğin kanıtı. Bir de dans. Dansı unutmamak lazım. Azim, çalışkanlık, hırs, özgüven ve her başarının ardından gelen o müthiş dans.
Tabii ki Amy’nin başarılarından bahsederken ona her daim destek olan Jake’ten bahsetmezsem dizinin yazarlarına haksızlık etmiş olurum. Amy’e her daim destek olan ve onun kariyerinde yükselebilmesi için her şeyi yapmaya hazır Jake de televizyon tarihinde hayal kırıklığına uğratmayan erkek karakterler arasında yerini aldı.
En sevdiğim Amy ânı: Damn Sarge!
Devamı bir sonraki sayfada.