Bu gece Cadılar Bayramı imiş. “İmiş” diyorum çünkü hayatımda Cadılar Bayramı’nın pek bir yeri yok. Aslında küçükken çok özenirdim, Amerikan dizilerindeki gibi kafama maske geçirip “Şeker mi yoksa oyun mu?” diye kapı kapı dolaştığımın hayalini kurardım ama bunu gerçekleştirmete hiç imkanım olmadı. Türkiye’de doğarak kültür bariyerine kafa üstü çarpmıştım bir kere. En fazla Ramazan Bayramı’nda şeker için kapı çalardım, onu da annem ancak tanıdığımız komşulara yapmama izin verirdi. Birazcık hüzünlüyüm, yaşanmamışlıklar falan koyuyor bünyeme, ama bu durumun hafif travmasıyla günümü zehredecek de değilim. Madem bugün Cadılar Bayramı imiş, işin doğasını yaşayan arkadaşlara küçük bir hediyem olsun istedim.
Şimdi size durduk yere “Junti Ito” desem ne dersiniz? Bir kısmınız haklı olarak bana boş gözlerle bakar, kalanınızdan ise “Ooooo uzumakiiiiii!” diye bir enteresan kelime öbeği duyulur. Ito’yu korku-mangası hayranları genel olarak Uzumaki’den bilir ve severler, kendisi Japonya’nın bu alandaki en ünlü sanatçılarından biridir. Ben ise kısmi bir Ito hayranı olarak Uzumaki’den pek zevk almam. Şahane tasarımlara rağmen yaratmak istediği etkiye erişemeyen, çok kısa ve aniden kesilen hikayeler bütünü olarak görürüm bu seriyi ve sadece artistik açıdan göz gezdiririm. Korku ya da gerilim gibi taleplerle okumam. Ancak Ito’nun az bilinen pek çok kısa hikayesi vardır ki asıl onlar okuru alır götürür, gerçekten ensede soğuk bir ürperti hissettirir.
Geçenlerde “Bizim Ito gene ne işler karıştırmış?” diye internette dolaşırken kendisinin görece eski ama benim okumadığım ilginç bir eserine denk geldim: Kitabın adı Black Paradox. Buyrun şu görsel ile söze başlayalım.
Black Paradox isimlerini gizli tutan dört karakterin internette tanışıp buluşması ile başlayan, oldukça karanlık bir seri. Kahramanlarımız birbirinden farklı sebepler ile yaşamlarına son vermek istemektedirler ve uzun bir plan sürecinin ardından bunu bir toplu intihar ile gerçekleştirme kararına varmışlardır. Marusou, bir hastanede hemşire olarak çalışmaktadır ve gelecekle ilgili gördüğü kehanetlerden ötürü dehşete düşmektedir. Taburou zengin bir adamdır ve bir gün karşısına beliren “kopyasının” ölümüne bir işaret olduğunu düşünmektedir, beklenmedik bir anda yok olmaktansa bu işi kendi yapıp huzur bulmaya karar vermiştir. Üçüncü karakter Piitan (ki dörtlünün en ilginci kendisi oluyor) bir teknik enstitüde çalışmaktadır ve dünyanın ilk cyborg’ünü üreten takımın içindedir. Tasarlanmakta olan cyborg Piitan’ın görünümüne sahiptir ve büyük ilgi toplamaktadır. Soyal ilişkileri zayıf olan Piitan cyborg’ünün kendisi yerine yeterince ilgi topladığına, bu yüzden etten kemikten vücuduna yeryüzünde artık ihtiyaç duyulmadığına inanmaktadır. Son karakterimiz Barachii ise genç ve güzel bir kadındır ancak yüzünün yarısında büyük bir doğum lekesi vardır ve bu lekeden kurtulamaması onu depresyona sürüklemiştir.
Dörtlümüz ormanlık bir araziye geçip kendilerini karbonmonoksit ile zehirlemeye karar verir. Plan basittir, sonuca hızlı bir şekilde ulaşmaları da kaçınılmazdır. Ne var ki Marusou ve Taburou grupta bir gariplik farkederler. Yüzünde leke olan Barachii’nin aynada yansıması bulunmamaktadır ve ölüm anı yaklaştıkça Piitan’dan anlaşılmaz bir motor sesleri gelmektedir…
Junti Ito’nun bir hikayeci olarak en büyük becerisi, birbirinden tamamen kopuk gibi gözüken bir sürü öğeyi anlatısına karışık bir şekilde yerleştirip bunları sonra çok zekice bağlaması ve bu bağlanan öğelerin bir anda muhteşem bir dehşet atmosferine hayat verebilmesi. Üzerine bir de tamamen kendine has tasarımlar da eklenince iyi bir Ito hikayesi gerçekten akıllarda uzun süre yer edinebiliyor. Bunun şüphesiz en iyi örneği okyanustan gelen balıkların bir anda tüm dünyayı istila ettiği Gyo serisi idi. Biz Anglosakson kültürün groteskiyle büyümüş zihinler için denizlerin dibindeki başat dehşet öğesi Cthulhu iken Ito’nun evreninde deniz-korku ilişkisi bambaşka ve hiç tahmin edilemez bir doğrultuda ilerliyordu. Gyo’daki gibi oldukça özgün, okuru finalinde başladığı noktadan çok farklı yerlere ulaştıran bir hikayeye Black Paradox’ta da rast geliyoruz. Gyo’yu beğenen manga okurlarının Black Paradox’u da çok seveceğine eminim.
Uzun lafın kısası, ilginç ve gerginlik tonu yüksek bir çizgiroman okumak istiyorsanız Black Paradox size göre. Hikayenin büyük kısmından keyif alacaksınız. Finali ise tatmin edici bulmama riskiniz var (ben çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim) ancak son bölüme kadar yaşadığım heyecandan ötürü bunu büyük bir sıkıntı olarak görmüyorum. Deneyin, zamanınız boşa harcanmayacak.
2 Comments
Junji Ito’nun her serisi okumaya değer bir şaheserdir zaten bence. Ama nedense Black Paradox diğer hikayelerinin biraz gerisinde kalıyor bence. Mesela bir Yami no Koe bana göre ondan daha iyi. Velhasıl Junji Ito okuyunuz okutturunuz.
çivili çocuğun maceralarıydı o, değil mi? o da çok güzeldir. Ito kesinlikle okunmalı ama iş hikayecilik olduğunda bir kazuo umezu’nun ito’dan az tanınır olması beni üzüyor. gene de ito iyidir, ito candır, elalemi korkutup korkutup evine kat çıkmıştır.