Bugün tamı tamına dört adet film izledik Berlinale’de. Zaten daha fazla film izlemek, çakışmalardan ötürü pek mümkün olamıyor ne yazık ki. Şansımıza her film birbirinden ilginç, bazıları da oldukça güzeldi. İlk izlediğim François Ozon’un Peter von Kant filmi ile ilgili yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
Gün içerisinde izlediğim diğer filmler hakkındaki düşüncelerimi de sizlerle mini yazılar şeklinde paylaşmak istiyorum. Bundan sonraki yazılarda da gün içerisinde izlediğim filmleri sizlere böyle paylaşacağım.
Viens je t’emmène
Komedi ve dramayı harmanlayan bu Fransız filmi, kimi zaman absürt bir hal alsa da, özünde Avrupa’nın her geçen gün artan mülteci sorunu, terörizm ve İslamofobi konularına güzel bir yerden yaklaşıyor. Özellikle filmde oyunculukları, aşk ve bağlanmayı ele alış biçimini çok beğendiğimi söylemek istiyorum. Film bir adamın, bir fahişeye yaklaşıp, ona ilanı aşk edip kendisi ile birlikte olmak istediğini söylemesi ile başlıyor. Daha sonra şehirde olan bir terör saldırısı ile olaylar gelişiyor. Kesinlikle izlemeye değer bir film.
Rimini
Bugün izlediğim filmler arasında en çok sevdiğim film kesinlikle Rimini oldu. Ben hayatını sıçıp batırmış adam filmi izlemeyi çok seviyorum. Rimini de çaptan düşmüş, midi klavyelerle bezeli, ama teyze ve dedelerin ayıla bayıla dinlediği müzikler yapan Avusturyalı Richie Bravo’nun hikayesini anlatıyor. Yazlık beldenin kış zamanı verdiği tatsız atmosferi harika vermiş filmin yönetmeni Ulrich Seidl. Wrestler’ı seven insan bu filmi de çok sever bence. Filmin benim için tek bir kusuru vardı, o da sonlara doğru yönetmenin artık filmi uzatmasıydı. Bu film eğer yarım saat daha kısa olsaydı tadından yenmezdi.
Flux Gourmet
Absürtlüğün de bir sınırı olmalı sanırım. Bu filmi izlerken absürdizme, sembolizme koşmaya hayran hayran bakıp, bir kısmını anlayıp, bir kısmını anlamamanın aslında çok normal olduğu ile barıştım. Bu film bende kesinlikle yeni bir kapı açtı. Filmin içine girmek ve tam olarak neler döndüğünü anlamam bir 15 dakikayı buldu. Performatif sanat, hazım problemi ve yemeğe karşı olan duruşu aslında oldukça eğlenceliydi. Gwendoline Christie’yi de böyle cıvık bir filmin içerisinde görmekten çok keyif aldım. Filmin herkese göre olduğunu düşünmesem de, absürdizm sevenlerin (Airplane gibi absürt komediden bahsetmiyorum) göz atmasında fayda var.
Ertesi gün görüşmek üzere! Auf wiedersehen.