Yazar: H. Emre Almaz

Bundan 28 yıl önce, yedi sanatçı bir araya geldi ve meşhur Deadpool’un da yaratıcılarından olan Rob Liefeld önderliğinde “Youngblood” serisinin ilk çizgi romanı piyasaya sürüldü. Bu adımla birlikte, çizgi roman anlayışını büyük ölçüde değiştirecek bir ekip, sektöre en sert adımlarını da atmış oldu.

Jim Lee, Erik Larsen ve Todd McFarlane gibi birçok Marvel ve DC çizgi romanında da yaratıcılık yapmış ismi bünyesinde bulunduran Image, Youngblood sonrasında da hızlı yükselişine devam etti ve kimi serileriyle birlikte sektörün tekellerine kafa tutacak bir seviyeye gelmeyi başardı. Hâlâ birçok çizgi roman hayranı tarafından “tarihin en iyi üçüncü çizgi roman yayımcısı” olarak görülen Image; Spawn, Saga, Kick-Ass ve The Walking Dead serileriyle birlikte sektördeki ağırlığını da en tepelere taşımasını bildi. Peki bu kıymetli abiler bunu nasıl başardı?

DC, Marvel ve sektör yozlaşmaları

Image Comics’in başarısının altında yatan en büyük etkenlerden biri, DC ve Marvel’ın yazarlarına ve çizerlerine karşı göstermiş olduğu tutum. Bunun için en rahat verebileceğimiz örnek, Marvel’ın bugünlerdeki marka değerini yaratmasını sağlayan büyük isimlerden biri olan Jack Kirby. Çok azımızın ismini duymuş olduğu ve genellikle Stan Lee’nin ister istemez gölgesinde kalan isimlerden biri olan Jack Kirby; X-Man, Hulk, Avengers, Fantastic Four ve Captain America gibi şirketin en büyük serilerinin yaratılmasında hatırı sayılır derecede büyük bir pay sahibi. Fakat Kirby, Marvel için her ne kadar önemli biri gibi gözükse de iş emeğinin karşılığının verilmesine geldiğinde bunu söylemek çok mümkün değil.

Marvel’dan uzunca bir süre sadece sayfa başı para alan ve hiçbir zaman düzenli bir maaşa sahip olmayan Kirby, ilk düzenli ödemesini sektöre girdikten yıllar sonra, 1984 yılında alabildi. Bu ödemeyi de Marvel’dan değil, Kenner ismine sahip bir oyuncak firmasından, onlar için tasarladığı aksiyon figürlerinin karşılığı olarak aldığını belirtmekte fayda var. Kariyerinin uzun bir bölümünde her gün bir şeyler yaratmak ve çalışmak zorunda olan Jack Kirby, sektörün görülmeyen sömürgeci tarafının yalnızca bir örneği olarak tarihe geçti. Image Comics’in kurulmasının temelinde yatan fikir de buydu; yaratıcılığın sömürülmesinin son bulması.

Yeni neslin yükselişi

Erik Larsen, Rob Liefeld, Todd McFarlane, Marc Silvestri, Whilce Portacio, Jim Lee ve Jim Valentino

Yazımızın başında da kendilerine değindiğimiz yedi isim — Todd McFarlane, Mac Silvestri, Jim Lee, Robb Liefield, Erik Larsen, Whilce Portacio — Marvel’ın büyük bir ivme kazanarak yükselişe geçtiği 80’li yıllarda şirket için önemli sayılabilecek yaratıcı akıllardan yalnızca birkaçı. 80’lerin ortasında getirdikleri yenilikler ve geleneksel olmayan tarzlarıyla birlikte “Çizgi roman dünyasının The Beatles’ı” olarak da anılmaya başlanmış olan bu isimler; Spider-Man, X-Force ve X-Men gibi seriler için kendi çizgi romanlarını yaratmış ve milyonların üzerinde bir satış başarısını da yakalamışlardı. Marvel çatısı altında yaşadıkları bu başarıya rağmen kendilerinden önce gelen yaratıcı beyinlerle aynı kaderi yaşamaktan çekinen bu yedi adam, bu düzeni kabullenmek istemiyordu. 90’ların başına gelindiğinde, yarattıkları eserler üzerinde neredeyse hiç hak iddia edememeleri ve emeklerinin karşılığını alamamaları artık onlar için devam edilebilir bir seçenek değildi. Yeni nesil, eskilerin iş anlayışıyla yola devam etmeyecekti.

Marvel’ın belki de en yetenekli yedi sanatçısı, aynı gün şirket bünyesindeki işlerine son verdiler. Ayrıldıktan kısa bir süre sonra birleşerek Image Comics’i kuran bu ekip, şirketin değil, yaratıcıların kendi fikri mülkiyet haklarına sahip olacakları bir düzen oturtmayı amaçladılar. İstifalarıyla birlikte özellikle Marvel’a büyük bir darbe vurmuş olan ekip, sektörün iki devi için kuruldukları günden bu yana hiç sahip olmadıkları bir şeyi de yaratmış oldular; yeni ve güçlü bir rakip.

Yükselen ivme ve yaratılan değer

Image Comics’i kurduktan sonra bildikleri en iyi şeyi yapmaya devam eden yedi kişilik bu ufak ekip, süper kahraman yaratmak konusunda birçoğuna göre dünyanın bir numarası konumundaydı. Bundan dolayı, tahmin edeceğiniz üzere, hızlı ve ani bir yükseliş de Image için kaçınılmaz görünüyordu. Rob Liefeld’in ana yaratıcılığını üstlendiği ilk çizgi roman serileri olan Youngblood’la birlikte bağımsız yayımcılar klasmanındaki tüm satış rekorlarını tek tek kırmaya başlayan ekip, uzunca bir süre de kendi rekorlarını kırmaya devam etti. Todd McFarlane’nin Spawn’ı, Erik Larsen’in Savage Dragon’u gibi çizgi romanlar markayı daha da yukarılara taşıdı ve oldukça kısa bir süre içerisinde Image Comics ekibi, sektörün milyonerleri arasındaki yerlerini de aldı. Artık kendilerine ait gerçek bir markaları ve ceplerinde de hak ettiklerinin karşılığı vardı.

Image Comics’in yaptığı bir diğer iyi şey ise genç yetenekleri bulmak ve onlara kendi çatıları altında şans yaratmaktı. Jake Lee, Dale Keown gibi Image Comics’in ikinci nesline önderlik eden isimler markayı yukarılara taşımaya devam ediyordu ama Image için tehlike çanları da kurulduktan sonra kısa bir süre içerisinde çalmaya başladı. Kurucu olan ilk nesil arasında başlayan anlaşmazlıkların boyutu yavaş yavaş şirket sınırlarını aştı. Şirket, birden fazla patrona sahip olmanın dezavantajlarıyla iyiden iyiye yüzleşiyordu artık.

Ufukta görünen zor günler

Şirket altında her kurucunun kendi markası bulunuyordu. Örnek vermek gerekirse Rob Liefeld Extreme Studios’un başında, Marc Silvestri ise Top Cow’un başındaydı. Kurucular arasındaki ilk problemler de alt markaların yetenek arayışları sonucunda patlak verdi. Neredeyse her marka, Liefeld’in onlardan yeni yetenekleri çaldığını iddia ediyordu. Bu tartışmalara dayanamayıp Image Comics bünyesinden ayrılan ilk isim Marc Silvestri oldu. Diğer kurucular şirket içerisinde kalmaya devam etse de Rob Liefeld’in onlar için yarattığı sorunlar bitmek bilmiyordu. Yaptığı yanlış hamlelerle pazarı karıştırıyor ve diğer kurucuların da işine büyük ölçüde engel oluyordu. Büyüyen tartışmalardan kısa bir süre sonra Rob Liefeld de Image Comics bünyesinden ayrıldı ve Image’a direkt rakip olan yeni bir şirket kurdu: Maximum Press. Kimisine göre Liefeld şirketi kendisi terk etti, kimisine göre de oy birliğiyle şirketten atıldı. Hangisinin doğru olduğu bilinmez ama şüphesiz bu durumdan en büyük kazancı sağlayan Marc Silvestri’ydi. Liefeld’ın gidişiyle birlikte Silvestri, şirketteki koltuğunu da geri aldı.

Şirketin hızlı yükselişiyle birlikte, temellerinin hızlı sarsıntılarının da sayısı artıyordu. Image Comics bünyesindeki çatlaklar hızla genişliyordu ve kimi çatlak da artık onarılamaz hale gelmişti. Kurucu üyelerden biri olan Jim Lee, şirketten ayrılan Rob Liefeld’le birlikte Marvel bünyesine keskin bir dönüş yaptı. Birçok kesim tarafından eski sisteme dönmüş olmaları beklenmedik ve yanlış olarak karşılanıyordu fakat Marvel’ın eski yıldızlarını getirmekten başka bir çaresi de yoktu. 90’lı yılların ortaları, yaratıcılık açısından, Marvel için oldukça kısır ve karanlık zamanlardı. Lee ve Liefeld’in dönüşüyle birlikte bu kötü gidişatın son bulacağı düşünülüyordu.

90’lar genel olarak tüm çizgi roman sektörü için oldukça kötü geçti. Pazar tamamen çöktü ve DC ile Marvel da dahil olmak üzere hiçbir şirket para kazanamıyordu. Bu süreç içerisinde Marvel Comics iflas bayrağını çekti ve Image’ın parçalanması da katlanarak devam etti. Tarihler 1998 yılını gösterdiğinde, Jim Lee’nin yaptığı bir hamle Image Comics için işleri biraz daha karıştırdı. Yıl içerisinde kendi kariyeri için farklı bir yol izlemeye karar veren Jim Lee, Image bünyesindeki kendi markası WildStorm Studios’un tüm haklarını DC’ye sattı. Bu satışın ardından şirketle olan bağları tamamen kopan Lee’nin kariyeri The New 52, Batman: Hush gibi çizgi romanlarla devam etti.

Dağılmalar sonrası Image Comics

Çöküşün ardından tekrar yükselişe geçen çizgi roman piyasasında Image, eskisi kadar net bir yükselişe sahip olmasa da işleyebilmeye ve bünyesindeki yazarlara para kazandırmaya devam etti. Robert Kirkman önderliğinde çıkarılan Invincible ve ardından gelen The Walking Dead serileri, 90’lı yıllarda çıkan serilerden sonra Image Comics’in en çok ses getiren çizgi romanları haline geldi. The Walking Dead, istenilen satış rakamlarına ulaşmayı başaran ilk zombi konulu çizgi roman olmasının yanı sıra, tüm zamanların en çok satanları arasında da yerini almayı başardı. Todd McFarlane ise, günümüze kadar gelindiğinde, kurucular arasından Marvel bünyesine dönmeyen ve tekrardan büyük bir şirket için çalışmamış olan tek isim.

Çizgi roman dünyasına getirdikleri yenilikler, iş modelinde yaptıkları değişiklikler ve güçlü kalemleriyle birlikte sektördeki bazı dişlilerin nasıl döneceğini kökünden değiştirmeyi başaran bu yedi kişilik ekip, yollarına her ne kadar birlikte devam edebilmiş olmasalar da canımızdan çok sevdiğimiz çizgi romanlarımıza çok derin ve yerinde izler bırakmayı başardılar. Şimdilerde bu sektöre girmek isteyen genç ve yaratıcı beyinler, kesinlikle bu yedi adama büyük bir teşekkür borçlu.

Kaynakça:

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.