Günlerden Cuma. Saat olmuş sekiz. İşin yorgunluğunu yavaş yavaş üzerinizden atıyorsunuz. Belki sevdiceğiniz var yanınızda, belki panpalarınız. Bir film izliyorsunuz. IMDB‘ye mi gireceksiniz şimdi? O kadar tartışma çıkacak, “Ya ben sevmiyorum böyle filmleri” denecek, puanlar kıyaslanacak. Ne gerek var? Buyrun biz buradan size film önerimizi yapalım. Batman haftasının kapanışında, kara şövalyenin en iyi filmini alır mıyız?

Geekyapar olarak (belki büyük bir hezeyan içerisinde kaçırmışsınızdır diye tekrar söyleyelim) bir haftadır Batman‘i ve Batman’e dair her şeyi kutluyoruz. Bazen yerdiğimiz de oldu dürüst olmak gerekirse, ama kalbimizdeki Batman tahtının ne derece sarsılmaz olduğunu, aşağı yukarı herkes görmüştür diye düşünüyoruz. Batman’i çizgi roman tarihinin en büyük süper kahramanlarından biri olarak görmeyen yok, ama bizim için ayrı bir önem de taşıyor. Batman, hemen hemen her zaman çıktığı dönemin en kompleks, en katmanlı, en kaliteli işlerinde boy gösteriyor. Filmleri de çok uzun zamandır bu çizgiyi bozmuyor.

O yüzden biraz neşe kaçırmaya geldik. Bugün konuşacağımz şey, Chris Nolan’ın The Dark Knight alt metnine yedirdiği Bush savunması.

dent

İşte Dark Knight’ın şiarını açarak girelim isterseniz, olur mu? “He’s not the hero we need, but he’s the hero we deserve“. Bu replik, “Why so serious?” ve “Either you die a hero or live long enough to see yourself the villain” ile birlikte belki de Nolan’ın ikinci Bat filminden çıkan en ünlü repliklerden biri. Kabaca Türkçe’ye çevirdiğimizde “İhtiyaç duyduğumuz kahraman değil, ama hak ettiğimiz kahraman o” gibi bir cümle çıkıyor ortaya. Nolan, Bush yönetimini savunmayı, tam da bu cümle üzerinden taçlandırıyor.

Filmi biraz geri saralım. The Dark Knight, strüktür olarak üç net figür üzerinden yürüyor. Batman, yani Kara Şövalye, Harvey Dent, yani Beyaz Şövalye ve Joker, kaosun vücut bulmuş hâli. Bruce Wayne ve etrafındakiler sık sık artık Batman’e ihtiyaç duyulmadığını, Harvey Dent gibi işleri daha kitabına göre yapan bir karakterin kontrolü ele alması gerektiği konusunda fikir belirtiyorlar. Sonra sahneye Joker giriyor ve Gotham‘ın ihtiyaç duymaktan uzak olduğu ama hak ettiği kahraman Batman olarak belirleniyor. Harvey Dent ise kirli dünyaya karşı temiz durma çabasının karşılığını hayatında sevdiği her şeyi kaybederek ödüyor. En sonunda da, artık bunun spoiler’ı olmaz ama, kendi canını da veriyor.

Bu noktada, Batman ve Dent‘i ayıran ve “kitabına göre yapılan işler” kalıbındaki kitabı biraz deşmemiz gerekiyor. Batman film süresince suçlulara yargısız infaz yapıyor, bilgi almak için işkence uyguluyor. Bunlar bir süper kahramanın hayatında gündelik şeyler. Ama sonra işler biraz daha gerçek hayata yaklaşıyor. Batman, spesifik olarak Dent’in kitabının müsaade etmediği ve bunun yüksek sesle belirtildiği bir noktada, pelerinini alıp Hong Kong’a gidiyor. Dent’in “kitabı”, olağanüstü durumlarda alınması gereken olağanüstü önlemlere izin vermezken, Batman onun yetki alanında hareket etmediği için çok kritik bir tehdite parmak basabiliyor, ya da en azından film bize böyle gösteriyor.

Ardından son darbe, Batman’in bütün Gotham‘ı Fox’un sonar teknolojisinin yardımıyla dinlemesi ve izlemesiyle geliyor. Bu iki hareket, Bush dönemi Amerikan hükümetinin en çok eleştirildiği iki hareketin birebir kopyası. İşkence etmek ve yargısız infazı süper kahraman raconuna bağlayabilsek de, yetki alanının dışında olması defalarca dillendirilmesine rağmen Hong Kong’a gidip, operasyon içerisinde kritik bir adamı kağıt üzerinde illegal yöntemlerle Amerika’ya getirmesi ve sonrasında “gereken şey bu, hem de geçici bir süre için sadece” gibi, aynı Bush‘unkilere benzeyen bir argümanla tüm şehri dinlemesi, gerçek hayata çekilmek istenen bir paralel dışında hiçbir şeyle açıklanamıyor.

batman

Batman’in Bush yönetimine tek paraleli bu değil. Batman ve Joker’in varlığı, aralarındaki diyaloglar, bir noktada Nolan‘ın gözünden ABD ve El Kaide arasındaki ilişkiyi sembolize ediyor. Joker, Batman yüzünden, Batman çıtayı yükselttiğinden Gotham‘a terör estiriyor. Bunu gayet net bir şekilde ABD’nin Orta Doğu poltikalarının El Kaide gibi militan gruplara yol açmasını anlatan bir metafor olarak görmek mümkün. Ama Alfred’in söylediği “Bazı insanlar sadece dünyayı yanarken izlemek ister” repliği, bu noktada işin içine biraz da yorum katıyor. Nolan belli ki, bu tip militan grupların ABD’nin hareketlerine tepki olarak çıktığın kabul edebiliyor, fakat onların bunun ötesinde daha derin bir amaçları olduğu; bir davaları olduğu fikrine gönül vermek istemiyor.

Film, açık ve tartışmasız bir şekilde Dent’in yöntemlerinin başarısızlığıyla sonuçlanıyor. Dent, “ihtiyaç duyduğumuz kahraman” statüsüyle filmin henüz daha çok başında neredeyse ütopik bir konuma yerleştiriliyor. Yani Nolan “Evet, ben de isterim kimseyi dinlemeden, yetki alanlarını aşıp adam kaçırmadan, işkence etmeden bu dünyanın teröristleriyle mücadele edelim ama, ne yapalım, koşullar bu?” diyor, Batman’in yaptıklarını film içerisinde Joker’in kaotik terörüyle meşru kılmaya çalışıyor. Aynen Bush yönetiminin sekiz sene boyuncaki icraatlerini 11 Eylül ve muadili terör saldırılarıyla meşru kılması gibi.

Bu yeni bir teori değil, ilk defa da ben dillendirmiyorum. Ama madem Batman haftasındayız, The Dark Knight‘ın alt metinleri üzerinde de konuşmamız gerekir diye düşündüm. Eğer filmi benim ve daha pek çoklarının okuduğundan farklı bir şekilde okuyorsanız, mottomuzu biliyorsunuz: Geekyapar, geektartışır, geekyorumları bekler!

Author

Yalnız olduğunu düşünen, ama bunun uzun sürmeyeceğini bilen bir adam. Bir gün Kaliforniya'nın yeşillikleri uğruna Arizona'daki evini terk edip gitti, geri dön çağrılarına da kulak vermiyor.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.