6. “Orta sınıf çöktü, destek %10. Yeni oyun.”
Seçim zamanı geldiğinde, serseri kurşun gibi vergiyle toplayıp monorail’e falan saçtığım paraların orta sınıfa hiçbir katkısı olmamıştı. Alkol, sigara ve benzin tüketimi azalmayan (monorail’i önce yapıp, benzin’e sonra mı koydun vergiyi ki azalsın?) orta sınıf iyice fakirleşmiş, benim bu ağır vergilerimden rahatsız olan genç kapitalistlerin sesi yükselmiş, evsizlerin sayısı artmıştı. Seçimi %10 oy alarak bitirdim. Onu da kim verdi bilmiyorum.
Tuttum yeni bir oyun açtım. Artık bazı şeyler farklı olacaktı.
7. “Alkol, kirlilik, suç. Daha çok polis.”
Artık korkacak bir şeyim yoktu. İdealist davranıp, iyi niyetle kaybetmektense kötü niyetle kazanmaya oynadım. Önce kabinemi temizleyip, sadakati yüksek olanları seçtim. Sonra geçen oyun elimin gitmediği bara yöneldim. Polise ayrılan bütçeyi arttırdım. Birkaç turn içerisinde alkolizm de, uyuşturucu kullanımı da azaldı. Hatta suç oranları ciddi şekilde bir düşüşe tanık oldu.
Polise çok fazla para da gitmiyordu üstelik. Bir taşla üç kuş vurmuştum.
8. “Her yere kamera, her yerde kamera”
Geçen sefer beni devirmeye çalışan genç kapitalistlerin istihbaratını almış, fakat bir şey yapamamıştım. Başka bir politika değişikliği yapmadan önce popomu sağlama almaya yürüdüm. İstihbarat servislerinin aktivitelerini arttırıp, tehlike arz edeceğini düşündüğüm -şimdilik- masum görünen organizasyonları kapattırdım. Bu hareketim “vatansever” cephe tarafından alkışlarla karşılandı.
Her yeri CCTV’lerle döşedim. Ülkede kuş uçsa haberim olması lazımdı. Kendi kendime söylediğim şey, istediğim şeyleri yapmak için yaşama alanımın olmasına ihtiyaç duyduğumdu.
9. “Lanet olsun çalışma koşullarına, fabrikaları buraya getirin!”
Ülkedeki istihdam problemine ve cari açığa bir çözüm bulmuştum. Sadık bakanlarım ve epik polislerimle birlikte arkamı sağlam kurunca ileriye yürüdüm. Önce çocuk çalıştırma yasalarını gevşettim. Ondan sonra sendikaların gücünü azalttım. En nihayetinde de gelip ülkede fabrika kuranlara vergi indirimi vaat ettim. Çin’e falan gidip orada telefon, tişört, ayakkabı pabuç üretenler ülkeye geri döndüler. İstihdam oranı bir anda %8’den yaklaşık %1-2 civarına indi, hatta kalmadı gibi.
Kapitalistler bu sefer benden memnundu. Adamlar ucuza işçi çalıştırıyor, kar marjlarını yükseltiyordu. Yükselen kar marjlarına rağmen üretim maliyeti düşük olduğundan orta sınıf da önceden 200 dolara aldığı akıllı telefonunu şimdi 100’e aldığı için keyifliydi. Bir işçi sınıfında sıkıntı vardı, arada ölüyorlar mıymış neymiş, ama o da nazar boncuğudur dedim, kurcalamadım.
10. “Sandıkta geldik, ancak sandıkta gideriz.”
Bir sonraki seçim kampanyamda rakibimi sildim süpürdüm. Politikalarım sayesinde üye sayım artmış, orta sınıf ve üst sınıfın desteğini alan partim sandığa avantajlı girmişti. İşçi sınıfının zaten pek fazla sesi çıkmadığından, onlardan gelen bir sıkıntı çok olmadı. Sonuçta işçi sınıfı ancak eve gidip arkadaşı Bob, karısı Martha’ya laf anlatabiliyordu, kapitalist sınıfın medya şirketleri, orta sınıfın da Facebook’u Twitter’ı vardı.
En nihayetinde Democracy 3 bir simülasyon. Lunapark ya da şehir simülasyonu değil, baya, bildiğimiz, hükümet simülasyonu. Oyun mikro seçimlerin oyunu, bu politikayı nasıl yönlendireceğinizi, hangi alana ağırlık vereceğinizi söylüyor. Bir noktadan sonra anket sonuçları ana derdiniz oluyor. Sevilip sevilmemek birincil probleminiz hâline geliyor. Bu yüzdendir ki seçim günü gelip çattığında, yaklaşık %70 oyla tekrar başkan seçildiğimde ilk icraatım, kıçımı daha da sağlama almak oldu. Geçen dönem iki üç itiraz yapma cüreti gösteren bakanları almadım, polis sayısını arttırdım, kapitalist sınıfla safları sıkılaştırdım. Artık önüm açıktı. Durmak yok, yola devam dedim, bir sonraki turn tuşuna bastım. Ülkenin geleceği gözüme berrak gözüküyordu.
1 Comment
faşizme ziyadesiyle karşıyım, ama bunun faşistliğin tanımıyla yakından uzaktan alakası yok. burada gördüğüm uslüp sterotip bir bilgisiz (burada karışıklık çıkabilir, hani ayda okunulan 55843 kitabın etki etmediği bi bilgisizlik.) muhalefet uslubu ki nerdeyse faşizmi bile buna yeğlerim.
yapmayın böyle şeyler. bu 1 mayıs’ta atatürk resmi açmak gibi bir şey. heralde bu da literally anahtar cümle olacak anlayacaklara.