Berlinale’nin 2022 senesi için seçtiği açılış filmi, pek değerli Fransız yönetmen François Ozon’un yönettiği, Inglorious Bastards’ın harika açılış sahnesinde Mösyö LaPadite’i canlandıran Denis Ménochet’in oynadığı Peter von Kant filmiydi.
François Ozon’un daha önce sadece Swimming Pool’unu 2003’te çıktığı sene izlemiş 16 yaşımda çok etkilenmemiştim. Fakat filmin bazı sahnelerinin hâlâ kafamda oldukça parlak bir şekilde kaldığını söyleyebilirim. Filmin ülkemizde ne zaman gösterime gireceğini bilmediğim için spoiler vermemeye özen göstereceğim, hatta tüm festival filmleri yazılarında sürprizleri bozmayacağım.
Peter von Kant bir tiyatro oyunu uyarlaması. 1972 senesinde de aynı zamanda oyunun yazarı Batı Almanya’lı yönetmen Rainer Werner Fassbinder Die bitteren Tranen der Petra von Kant’ı beyaz perdeye uyarlıyor. Ozon kadınlar arasında geçen bu hikâyeyi erkek kullanarak anlatmayı tercih etmiş. Kırılgan erkek egosunu göstermek adına da harika bir iş çıkardığını düşünüyorum. Film bir tiyatro oyunundan uyarlandığını her sahnesinde hissettiriyor. Hatta ben, “Ya bu film tiyatro oyunu olsa ne kadar iyi olurmuş” diye düşünürken buldum çoğu sahnede kendimi. Meğer zaten oyunmuş.
Görüntü yönetmenliğinin ve mizansenlerini harika bulduğum film, özellikle renk kullanımını çok iyi kotarmış. Peter von Kant adlı başarılı bir yönetmenin narsist dünyasını anlatıyor film. Onun aşka, hayata yaklaşımını ve çevresindekilerin tepkisi ve tepkisizliğini izliyoruz. Denis Ménochet’in oyunculuğunun kimi anlarda Levent Kırca’nın Olacak o Kadar skeçlerinden fırlamış gibi olduğunu düşünsem de, Peter von Kant’ın ne kadar abartılı bir adam olduğunu güzel canlandırmış. Roman Polanski’nin The Tenant filminden hatırladığım Isabelle Adjani’nin oyunculuğunu da oldukça beğendim. Fakat film boyunca gözlerimi alamadığım, hem oyunculuğuna hem de karakterine hayran olduğum tek bir isim var, o da Karl karakterini canlandıran Stefan Crepon oldu.
Yalnız filmle ilgili kafama takılan bir soru var. O da François Ozon’un, karakterleri bile erkek yaptığı halde, Köln’de yaşayan, gayet Alman karakterleri neden Fransızca konuşturduğu konusu. Film bir dairede geçiyor ve bu dairenin Fransa’da herhangi bir şehirde olması, karakterlerin de Fransız olması açıkçası anlatımı hiç ama hiç etkilemezdi. Ozon’un bu kararı neden verdiğini çok merak ediyorum.
Aşk, film sektörünün yılanlığı konusunda hiciv dolu, eğlenceli bir film izlemek isterseniz, bence bu filmi beğenebilirsiniz. Bazı sahneleri seneler boyunca hatırlanacak güzellikte çektiklerini düşünüyorum. Film çok güzel yükselse de, son sahnelerinde beni biraz kaybetti. Bir gün olur da bu filmi izleyen, yorumlarını belirtmek isteyen bir okur çıkar ise yorumlarda konuşmak isterim. Bir başka Berlinale filminde görüşmek üzere.