3. Detaya Gösterilen Özen
Eğer O.J. Simpson davasıyla ilgili bir şeyler okuyup / izlediyseniz –ki YouTube’a yazıp, birkaç bir şey izlemenizi öneririm, mevzubahis olay 90’larda yaşandığı için döneme ait pek çok TV kaydı, röportaj ve haber bulmak mümkün– olayın detaylarda doğup, detaylarda öldüğünü fark edersiniz. Ben vakti zamanında bu meseleye baya takmış bir insan olarak, ciddi bir dikkatle izledim diziyi. Ve şu dakikaya kadar, yayınlanan beş bölüm içerisinde, olay içerisinde yer bulup da bir şekilde dizide “E atlamışlar bunu” dediğim bir detay olmadı. TIME‘ın olay yaratan “karanlıklaştırılmış” kapağı, Simpson’ın kaçışı sırasında pizza siparişlerinin tüm Amerika genelinde Super Bowl seviyelerine çıktığına dair elde edilen bilgiye gönderme, Simpson’ın eve gidip portalak suyu içmesi… Bu tip ince detayları, hiç kaçırmadı bugüne kadar dizi.
4. Davanın Bağlamını Ele Alışı
Ama yaptığı şeyler arasında en önemlisi, şüphesiz davayı bağlamıyla el alışı. O.J. Simpson davası, 1992 Los Angeles isyanlarından bağımsız bir şekilde ele alınmaması gereken bir şey. American Crime Story de kesinlikle bu gaflete düşmüyor. Sadece isyanların kendisi de değil, Los Angeles bölgesinde polis ve Afro-Amerikan toplulukları arasında ipi çoktan kopmuş olan gerginlik; karakterler bazında ve geçmişe dönük olarak muhteşem ele alınıyor. Dizi, Simpson davasının bir ırk meselesi olduğu konusunda hiçbir yanılgıya sahip değil. Dahası, davada Simpson’ın suçlu olup olmadığı konusunda bir taraf almıyor, ama -özellikle Johnnie Cochrane karakteri üzerinden- jürinin neden Simpson’ı saldığı konusunda çok ikna edici ve açıklayıcı bir duruşa sahip. Bir noktada, Simpson masum ya da değil, umursamadan, bunun neden “o kadar zenci haksız yere hapse atıldı, bir zenci de haksız yere sokağa salınsın” gibi düşünebilinmiş olduğuyla empati kurabilmeye başlıyorsunuz.
5. Oyuncular
Geldik son maddeye. Dizinin kadrosu, irili ufaklı yıldızlarla dolu. An itibariyle en yüksek gürültüyle övülen ve sene sonunda da Emmy ile Altın Küre listelerine adını yazdıracakmışa benzeyen kişi Marcia Clark performansıyla Sarah Paulson. Ben kendisinin performansından çok da muazzam bir etkilenme yaşamıyorum, ama güçlü durduğu ve etkileyici oynadığı kesin. Tersi bir şekilde, John Travolta‘nın Robert Shapiro performansı da çok gömülüyor, ama ben de o tutukluğu ve monotonluğu pek bir takdir ettim izlerken.
Onun dışında genel kanaatle ortak noktada buluştuğum bir performans da var. Courtney B. Vance‘in muhteşem Johnnie Cochrane’i. Dizinin diğer oyuncuları hiç fena değil, Cuba Gooding Jr, elbette başarılı, David Schwimmer biraz daha üzgün Ross’u oynar gibi, ama fena değil. Fakat Vance, dizinin pivot noktası olmak gibi bir yüke sahip, ama bu yükün altında hiç ezilmiyor. Konuyla ilgili “her iki tarafı da görebilecek” bir derinliğe erişecekseniz, önce Cochrane’i bir insan olarak görmeniz gerekiyor ki, Vance bunu zilyarlarca kez yapıyor.
Bizim diziyle ilgili eyyorlamamız böyledir. Şimdi varsa, sözü izleyenlere bırakalım. Ey izleyenler, var mı izlememiş olanlar için eklemek istedikleriniz?