Küçüklüğünüzde A Takımı’nın dizisine denk geldiyseniz, ya da gençliğinizde bir şekilde Liam Neeson ve Bradley Cooper imzalı yeniden yapımın karşısına çıktıysanız muhtemelen grubun lideri Hannibal’ın o meşhur deyişini biliyorsunuzdur: “Bir planın tüm parçalarının yerine oturmasını seviyorum” diye çevrilebilir kabaca bu söz. Genelde Hannibal taşları yerine dizip, ilk dominoya fiske vurduktan sonra bölümün sonunda muazzam şeklin ortaya çıkışıyla söylenirdi. Nedendir bilmem, bu laf aklıma gelip durur hep.

Yani daha doğrusu şöyle demeliyim, genelde neden olduğunu bilmem. Ama bugün biliyorum. Agents of SHIELD S02E07 bölümüyle, daha da büyük bir resimde Marvel’ın tüm sinematik evreni diziyi ilk yarattığı andan koyduğu domino taşlarına bugün son bir fiske vurdu. Neredeyse ilk bölümden beri diziye gömülü duran bir muhabbet, en sonunda gerçekten hayranlık uyandırıcı bir şekilde nihayete erdi, planın parçaları yerine oturdu, bize de keyfini alması kaldı.

Agents of SHIELD S02E07 Coulson

Neyden bahsediyorum? Coulson’ın ölümden geri dönüşüyle başlayan yoldan tabii ki. Geçtiğimiz sezon Coulson’ın ölümden çok acayip bir şekilde Kree’ye benzeyen bir yaratıktan alınan kanla diriltildiğini öğrenmiştik. Aynı kan Garrett ve Skye’a da enjekte edilmişti, fakat Garrett delirirken, Skye’a hiçbir şey olmamıştı. Sezon finalini de Coulson’ın aynı Garrett gibi delirmeye başlamasıyla yapmıştık. Bu sezonda ciddi anlamda devam ediyordu bu “duvardaki yazılar” alt konusu.

Fakat bu bölüme kadar hiçbir zaman yeterince ciddi değildi. Agents of SHIELD, mevzusunun ara finalini yapmadan önce ilk iş olarak riski yükseltti, iyi de yaptı. Clark Gregg’e burada ne kadar şapka çıkartsak az. Gregg bölüm boyunca korku, panik, sanrı, öfke ve en sonunda huzur hisleri arasında öyle ustalıkla gidip geldi ki, gerçekten bölümü ikna edici kılan oydu, e dolayısıyla finali bu kadar çarpıcı yapan da o oldu.

Ne oldu peki o finalde? Spoiler’a çok girme niyetinde değilim bu yazılarda, ama ne olduğunu anlatmadan bir kelime daha yazamayacağım. O yüzden bu iki-üç paragrafı geçmek isteyebilirsiniz, veya diziyi uzun zamandır izlemiyorsanız, özellikle dikkat etmek isteyebilirsiniz. Çünkü bu bölümün sonunda bir anlamda şüphelerimiz doğrulandı ve Agents of SHIELD’ın MCU içerisindeki yeri, ciddi anlamda kafamızdakinden farklı olarak çıktı karşımıza.

Agents of SHIELD S02E07 City

Coulson, delirip kendisi gibi Tahiti programından geçmiş diğer kişileri avlayan birinin son hedefini ziyaret ettiğinde bölüm zaten o raddeye kadar “Artık riskler arttı, ya hep ya hiç” havasını vermişti. Bir yandan kafada Coulson’ın May’e verdirttiği söz dolanıyor, bir yandan da Kevin Feige’nin Inhumans ile ilgili “ilk referansları zannettiğinizden önce görebilirsiniz” vaadi yanıp sönüyordu. Coulson o son hedefin evinde, hararetli bir kavgadan sonra (dizinin en kötü dövüş sahnelerinden biriydi, ama çok da yüce bir şey olmasına gerek yoktu zaten) o uzaylı yazıtlarının 3 boyutlu halini görüyor ve bununla birlikte içindeki genetik hafıza tatmin oluyor ve yerini normal Coulson’a bırakıyordu. Peki o 3 boyutlu hâli neydi yazıtların? Bir harita. Bir şehrin haritası.

Bu şehrin ne olduğu üzerine milyarlarca teori üretmek mümkün, fakat akla iki isim geliyor. Öncelikli olanı Kree-Lar. Hala gezegeninde bulunan Kree-Lar, Kree’lerin en büyük şehri. Coulson’a kanını veren uzaylının Kree olmama ihtimali çok düşük, ve dizide de defalarca “uzaylının genetik hafızası o şehre dönmek istiyor” denildi. O yüzden Kree-Lar ilk ihtimal. İkincisi ise Attilan. Inhumans’ların hareket eden şehrinin ilk görüldüğü yer Agents of SHIELD olabilir mi? O Kree, Inhumans ırkını yaratanlardan biri olabilir mi? Skye’da pasif Inhuman geni olduğu için Kree kanı onda reaksiyona sebebiyet vermemiş olabilir mi?

Agents of SHIELD S02E07 Kree

Eğer böyleyse Agents of SHIELD’a biz çok yanlış bakıyormuşuz demektir. Bugüne kadar Agents of SHIELD için hep pasif bir imaj vardı kafamızda. MCU’nun büyük ekran ürünlerinde bir şey olur, Agents of SHIELD’da ona reaksiyon gösterirdi; hem Thor: The Dark World, hem de Captain America: Winter Soldier için böyle olmuştu mesele. Meğerse iki sezondur bize başka bir mesaj vermeye çalışıyormuş. Agents of SHIELD, bir veya öteki şekilde Marvel’da daha önce görülmemiş bir şeyin katalizörü oldu bu sefer ve kuvvetle muhtemel bu şey Inhumans evreninin ta kendisi.

Bu diziyi kat be kat daha kıymetli yapıyor. Şüphesiz bunun bu sezonun Marvel filmleri olmadan geçecek bir altı-yedi aya tekabül etmesiyle çok alakası var. Ama bundan sonra da MCU evreninin üvey evladı olmayabileceğini biliyoruz Agents of SHIELD’ın. Jed Whedon ve Maurissa Tancharoen’in dizisi, Marvel’ın bir sonraki ipuçlarını bırakacağı da bir yer artık.

Bölümün geri kalanı hakkında söyleyecek pek bir kelamım yok. May, Tripp, Hunter ve Morse’un Ward’ı avlama çabasıyla ilgili heyecanlanmak, bir tarafta kozmik bir şeyler olurken pek mümkün değildi. Kendimi sık sık “YA GERİ DÖNÜN YAZITLARA NOLUYOR ONU GÖSTERİN” diye ekrana hönkürürken buldum. Fakat onu bir sonraki bölüme bırakmanın da imkansızlığının farkındayım, Ward’ı avlama hikayesi tek başına bir bölüm taşıyamayacak kadar zayıftı. O yüzden bölümün o kısmını tamamen pas geçiyorum ve iç rahatlığıyla son cümlemi söylüyorum: Eğer Agents of SHIELD’ı izlemiyorsanız ve MCU hayranıysanız, çok şey kaçırıyorsunuz!

Author

Yalnız olduğunu düşünen, ama bunun uzun sürmeyeceğini bilen bir adam. Bir gün Kaliforniya'nın yeşillikleri uğruna Arizona'daki evini terk edip gitti, geri dön çağrılarına da kulak vermiyor.

1 Comment

  1. Bu sezon diziler başladığından beri öyle alıştırdınız ki her hafta dizi incelemesi bekler oldum, ama Gotham’ın en bomba bölümlerinin incelemeleri çıkmaz oldu. Umarım çıkar diyorum ve takibe devam ediyorum 🙂

Cem Polat için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.