Disney+ bünyesinde beğenimize sunulan Marvel yapımlarının sonuncusu Hawkeye, toplamda sekiz bölüm olarak planlanan dizisinin ilk iki bölümüyle yine, artık “Marvel Çarşambası” olarak nitelendirdiğimiz gününde, bizlerle buluştu.

Hem dördüncü fazı başlatacağı hem de salgın sebebiyle Marvel Cinematic Uviverse’e verdiğimiz aradan sonra, evrene dair izleyeceğimiz ilk yapım olduğu için tüm gözleri üzerine çeken WandaVision kadar ses çıkartmayacağını az çok tahmin ettiğimiz; The Falcon and the Winter Soldier’daki gibi, tanıdığımız diğer karakterlerden birinin önemli bir bayrağı devralmasına dair bir hikâye anlatmayacağı için, onun kadar ön planda algılanmayacağını kestirdiğimiz ve fragmanlarından yola çıkarak Loki dizisi kadar da büyük bir şey anlatmayacağını düşündüğümüz Hawkeye, bütün bunlarla birlikte çizgi roman okurlarının heyecanla beklediği bir dizi. Bu sebeple ben de dizinin ilk iki bölümüyle ilgili konuşmak amacıyla yazının başına oturdum.

Uyarımı yapmadan konuya girmiyorum: Görselden sonra hem Hawkeye dizisiyle hem de Bir Silah Olarak Yaşamım çizgi romanıyla ilgili spoiler vardır, ona göre okumaya devam ediniz!

Çizgi Romana Ne Kadar Benziyor?

Hawkeye’ın bir film olarak planlanması ancak sonrasında bir diziye dönüşmesi sürecinde söylenenlerin hepsinden ve elbette ki dizinin ilk tanıtımlarından itibaren, Marvel çizgi romanlarını takip eden herkesin aklında bu uyarlamanın, son zamanların en iyilerinden biri olarak nitelenen Bir Silah Olarak Yaşamım‘dan yapılacağı ile ilgili düşünceler belirmişti. Ben de diziyi buradan konuşmaya başlamak istedim. İnsanların kafasında beliren bu düşünceler ilk iki bölüm için haksız değil zira jenerikte tercih edilen stilden dizi için seçilen sokak seviyesi düşman çeteye, MCU içerisinde ilk kez bu diziyle tanıyacağımız Kate Bishop’un aile problemlerinden pizza sevgisiyle aramıza katılacak tatlış bir köpeğe ve Hawkeye’ın işitme problemine kadar, diziye yedirilen pek çok detay çizgi romanlardan geliyor. Hatta “yılbaşından önceki altı gün” teması da başlı başına buraya ait.

Bununla beraber yine de hatırlamamız gereken bir şey var: Bahsettiğimiz Hawkeye’ın MCU içerisinde anlatılan çok farklı bir hikâyesi var. Dolayısıyla dizide her ne kadar stil ve tema açısından 2012 çıkışlı Bir Silah Olarak Yaşamım ile başlayan seriden esinlenilen unsurlar bulunsa da dizide gördüğümüz Clint Barton’un hikâyesiyle kendi serisinde okuduğumuz Clint Barton’un hikâyesi aynı değil. Ancak en azından bu iki hikâyeyi evrene iyi bir şekilde yedirdiklerini söyleyebilirim diye düşünüyorum. Yakınlarda MCU’ya katıldığını izlediğimiz bir başka çizgi roman olan Eternals ile karşılaştırdığımda bu “iyi şekilde yedirme“, daha bariz şekilde kendisini ortaya koyuyor. Avengers ve onun üyelerinin en az otuz dehşetli sorunu çözdüğünü izlememizin ardından birdenbire onlarla aynı evrende bulunan, onların sorunlarını üç saniyede filan çözebilecek tanrı seviyesindeki bir sürü karakterin ortaya atılmasındansa, Hawkeye’ın ölü sanıldığı bir dönemde Kate Bishop’a Kaptan tarafından verilen Hawkeye kostümü yerine, MCU içerisinde geçirilen Ronin arkını kullanmalarını gayet yerinde.

Buna benzer şekilde çizgi romanda olup MCU’ya, en azından bir Disney+ dizisinde yediremeyecekleri çoğu şeyi de anlayışla karşılamamız gerekiyor. Hawkeye’ın üç çocuk babası olması, arkada Spider-Man ile Luke Cage’in video oyununda kapışmamaları, Jessica Drew yahut Black Widow’un hikâye yer alamaması, Young Avengers’ın henüz kurulmuş olmaması veya New York’un arka sokaklarında Kingpin’in de aralarında bulunduğu o büyük emlak mafyasının işler çevirmesi, bu yediremeyecekleri şeylerden birkaç tanesi. Bizler Netflix uyarlaması Marvel dizilerinde bu karakterlerden bazılarını uzun uzun izledik, Agents of Shield‘da bunlardan bahsedildiğine şahit olduk veya X-Men filmlerini tecrübe ettik fakat MCU’da henüz bunların hiçbiri yok.

İki Hawkeye’ın birlikte bulunduğu o takdir alan çizgi romanlardan diziye aktarılmadığına üzülebileceğimiz şey, bence bu yukarıda saydıklarımızdan hiçbiri değil. Hikâye değişir, karakterler farklılaşır; bir uyarlamanın kaderi de budur. Ancak çizgi romanın, anlattığı hikâyenin içerisinde geçtiği evrene dair sahip olduğu belirli bir acı alaycı ton var, ben de asıl bunun yokluğuna üzülmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ve fakat yine, bu tondan bahsetmek istediğimizde de aynı yere geliyoruz sanki, yıllardır kurulan ve Disney+ dizilerinin de dâhil olduğu MCU, o tona pek müsait değil. Nitekim Jeremy Renner da dizinin böyle bir tonda olmasını istememiş. Durum böyleyken o ton, Hawkeye’ın tek başına bulunduğu bir başka yer için, mesela Daredevil gibi bağımsız bir dizi için yahut Deadpool gibi bir film için çalışırdı. Bu yüzden çizgi romanlarla dizinin benzerliği konusunda çoğunlukla sadece görsel stilde, evrene katılan birkaç küçük karakterde ve yan yana koyduğunuzda anlamlı olacak birkaç sahnede sınırlı kaldığımızı, bununla da yetinmemiz gerekeceğini söyleyerek, bu bahsi kapatmak istiyorum.

Hawkeye Barton ve Hawkeye Bishop

Şimdiye dek bildiklerimiz ve ilk iki bölümde gördüklerimizden hareketle Hawkeye dizisinin MCU’ya katacağı en büyük şey, ilerleyen dönemde başı çekeceğini düşündüğümüz büyük başkahramanlara bir yenisini eklemesi yani bizleri Kate Bishop ile tanıştırmasıydı. Dizi, bu görevi başarıyla yerine getirecek gibi gözüküyor şu an için. Kate’in arka planı çizgi romanlardan biraz daha farklı olsa da ilk bölümde, bir başlangıç hikâyesiyle insanı çok bunaltmadan ve evrenin şu ana kadar geldiği yere uygun olarak gösterildi; Clint ile arasındaki ilişkinin temelleri de olası bir pencereden, kısa bir sürede bağlandı. Bu süre içerisinde Kate’in aile yaşantısını gördük, ilhamını nereden aldığını ve birçok dövüş sanatında başarı elde ettiğini öğrendik, iyiyi arama azmine şahit olduk ve mutlaka hem genç yaşının hem de zenginliğinin verdiği bir özgüvenle hafif beceriksiz ve sulu bir karakteri olduğunda hemfikir hâle geldik. Clint ise bu iki bölüm için, onu bıraktığımız yerden iki yıl sonra nerede olması gerekiyorsa oradaydı açıkçası; bir yandan Natasha’nın yasını tutup bir yandan Avengers ve genel itibariyle evren içerisindeki yerini sorgularken bir yandan da görevden göreve koşarken kaybettiği zamanı, ailesine telafi etmeye çalışıyor.

Dizinin ilk sahnelerinden itibaren Kate’in gençliğine ve yeri geldikçe Clint’in olgunluğuna vurgu yapmaları, hikâyenin genel seyri açısından beni biraz rahatlattı. Kate’in çocuksu ısrarlarını ve tecrübesizliğini tek başına izlemek pek çoğumuza itici gelebilirdi ama diğer yandan yerinde tutulmazsa, onun başında durması için seçilmiş bir Hawkeye’ın sürekli onu eleştirerek istediğini yaptırmaya çalışması yahut tersiyle “Benden geçti bu işler” diyen bir Hawkeye’ın sürekli Kate tarafından olaylara dâhil edilmeye zorlanması daha da sinir bozucu olabilirdi. Burada ise ne sorumluluktan kaçan ne de illa illa üzerine giden bir yol gösterici figür mevcut, aradaki ufak tefek kuşak ve deneyim çatışmasını da böylece birkaç kaş çatışla ama yine de iki tarafın birbirine duyduğu merhametle hallediverecekler. Bence buraya kadar iki karakter için de her şey yerli yerinde ve aralarındaki ilişkiyi de doğru bir yerden göstermeyi başarmışlar.

Bir noktada Clint’in unvanı Kate’e geçecek elbette, hepimiz bu diziyle birlikte az çok bunu bekliyoruz. Fakat o noktaya giden yolda iki Hawkeye görür müyüz yoksa dizinin sonunda doğrudan bir devir teslim mi yaşanır, orası bir soru işareti.

Her Şey Mi Güllük Gülistanlık?

Tabii ki değil. İlk iki bölüm için konuşmak gerekirse kendi içinde çözülebilecek, küçük bir hikâye izlemeyi umduğum için bolca pozitif konuşuyorum ama günün sonunda bu, MCU’ya doğrudan bağlı bir Disney+ dizisi, onun da farkındayım. Ayrıca WandaVision ve Loki‘den sonra dizi ne çok farklı bir tarz deniyor ne de evrene çok yeni bir kapı açıyor, bu açıdan da birkaç yıl sonra kendisinden aman aman bahsedeceğimizi zannetmiyorum. Fakat mümkün olan son mertebede nesnel olduğunu düşündüğüm bu cümlelerin ardından işler mecburen biraz öznelliğe doğru gidecek. Eğer bencileyin son çıkan Disney+ dizileri arasında Loki yerine WandaVision’ı tercih ediyorsanız ve ‘mahallemizin kahramanı, eşofmanlı şapşal fedailerini üstlerine salan mafya-vari oluşumlarla mücadele ediyor‘ seviyesinde bir yapımı da severek izlemeye niyetliyseniz, Hawkeye sizin için biraz daha güllük gülistanlık olacaktır.

Marvel’ın klasik sululuğu da Bir Silah Olarak Yaşamım‘ın da katkısıyla bu yapım için bir nebze daha fazla katlanılabilir çünkü o çizgi romanın ilk cümleleri, “Zırh, büyü ve süper güçlere sahip Avengers’ın arasında paleolitik çağdan kalma bir yayla savaşan” bir Hawkeye’ı, kendi ağzından betimliyordu. Beklentinin esin kaynağında bu olunca lavabodaki “Thanos aslında haklıydı” yazısı veya Clint’in New York’un ortasında bir ortaçağ rol yapma oyununa katılmasıyla arkadan gelen Viking ezgilerinin bezediği bir sahne, sizi o kadar rahatsız etmeyebiliyor. Evrenin içerisinden bu evrenle dalga geçmek güzel bir dokunuşa dönüşebilir.

Bir noktada iş mahalleden, yılbaşı yemeğine yetişmeye çalışan ama omzundaki yükten kurtulamayan bir babadan ve tecrübesiz kahramana yol gösteren bir ustadan çıkar ve ana evrene bağlanmak için ölümden diriltilen süper insanlar devreye girerse yahut öbür kenardan dünyayı tehdit eden uzaylı bir ırk fırlarsa, “Patronunuzu çağırsanıza, sizinle konuşurken mobilyayla konuşuyor gibi hissetmeye başladım” gibi bir cümlenin vereceği rahatsızlığı ifade etmek için kullanabileceğimiz en kibar kelimesulu” olacak, orası ayrı. Benim de dizinin devamına ilişkin en büyük endişem bu yönde zira WandaVision da farklı bir şey denemeye çalışıp işin sonunda buraya varmıştı.

Ezcümle söylemek istediğim şey şu, bu diziyi MCU ile bağlantılı olduğu için, Hawkeye karakterini seviyorsanız onu son bir kez kendi macerasında izlemek için, ileride MCU bünyesinde göreceğimiz Kate Bishop karakteriyle tanışmak için izleyecekseniz veya bunlarla yetinebilirim diyorsanız ilk iki bölüm itibariyle dizi, sizi izlediğinize pişman etmeyecek kadar eğlenceli ve güzel. Ama derdiniz sırf MCU’ya katılacak yepyeni ve büyük olaylarsa veya MCU’dan tam bağımsız şekilde de kıymetli olacak, derinlikli bir süper kahraman dizisi izlemek istiyorsanız bu dizi, o dizi değil.

Neler Olur, Nereye Gider?

Aranızda tam teşekküllü Marvel uzmanları ve teorisyenleri varken buna cevap vermek benim haddime değil gibi ama bildiklerimden yola çıkarak yine de derdimi paylaşacağım. Bildiğiniz gibi Hawkeye altı bölümlük bir dizi olarak planlandı ve en azından Clint Barton’u başrolünde izleyeceğimiz ikinci bir sezon da çok olası değil. Bu da demektir ki Hawkeye, kalan dört bölümünde tamamlayacağı bir hikâye anlatacak bizlere.

Öte yandan dizi, MCU içerisinde olduğumuz için gelecek yapımlara da en az iki şekilde bağlanacak. Bunlardan biri, Kate Bishop vasıtasıyla olacak tabii ki. Diğeri ise hem The Falcon and the Winter Soldier‘da hem de Black Widow‘un en sonunda gördüğümüz Julia Louis-Dreyfus’un karakteri Valentina Allegra de Fontaine aracılığıyla gerçekleşecek. Kendisinin Agent 14 ve Madame Hydra olarak bir tanınırlığı mevcut, MCU içine de bu şekilde mi alacaklar, onu net olarak bilmiyorum fakat bir şekilde faz 3’ün son hikâyelerini faz 4 ile bağlayan karakter şu an için o. Kendisini Black Widow‘un sonunda Yelena’ya, ablasının ölümünden sorumlu olan kişinin Clint Barton olduğunu söylerken görmüştük ve Florence Pugh’un canlandırdığı Yelena’nın da Hawkeye’ın son bölümlerinde yer alacağını biliyoruz.

İyi ihtimaller çağındaysak Yelena, Hawkeye’ı bulmak için New York’a gelecek ve bir ya da iki bölüm içerisinde Clint’in ablasını öldürmeyi bırak, ölümünü isteyecek son kişi olduğunun farkına varıp, Kate aracılığıyla girişecekleri belaya karşı onlarla çalışacak. Kötü ihtimaller çağındaysak da kovalamacanın sonunda Clint’e veda edişimiz, Yelena yüzünden olacak. Bununla beraber ilkinin ihtimalini daha fazla görüyorum çünkü hem “Yelena, ablasının öcünü almak için Hawkeye’ı öldürmek istiyor” hikâyesini hem de “Kate’in üvey babası kötü bir adam ve kötülükler yapacak, öldü sandığımız ve kendi başına bir çizgi roman kötüsü olan öz babası da aslında ölmemiş ve son dört bölümde o da geri dönüyor” hikâyesini, az sayıdaki bölüme sıkıştırmak istemeyeceklerini düşünüyorum.

Yelena’nın onu son bıraktığımız noktadan sonra, ne olursa olsun mafyayla işbirliği yapacak bir karakter olmadığına da bel bağlayarak kendisini tetikçi olarak kullanabileceklerini hiç düşünemedim. Durum böyle ilerlerse dört bölüme sıkıştırılan bu iki hikâyenin evrene de fazla bir katkısı olmayacaktır sanırım. Yelena aracılığı ile Clint’in Natasha’ya vedasını sağlayıp, bir yandan da olası bir Clint Barton vedasının ardından Kate ve Yelena’yı yeni yapımlara göndermek daha kazançlı gibi görünüyor. Temennimiz ise altı günün sonunda Hawkeye’ın Noel’de aile evine son dakikada yetişmesi, yanında da Kate ile belki Yelena’yı da sofraya davet etmesinden yana.

Siz ne dersiniz? İlk iki bölümü nasıl buldunuz? Yakaladığınız göndermeler neler oldu?

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.