Sex Education’a ilk geldiği yıl başlamasam da kısa sürede dizi kendini bağlamayı kolayca başardığı için ilk iki sezonu hızlıca bitirip, geleceği daha ta Şubat 2020’de duyurulan üçüncü sezonu merakla beklemeye koyuldum. Ağustos ayında fragmanlar gelmeye başlayınca önce ne olduğunu anlamasam da kaliteli ve oldukça sansürsüz gençlik dramalarının şahı İngilizler’den gelen bu dizinin beni hayal kırıklığına uğratmayacağına bel bağlamıştım. Ne mutluyum ki, haklı da çıktım. 

Sex Education üçüncü sezonuyla da her geçen gün daha da kalabalıklaşan dizi kalabalığı arasında parlamayı başardı. İkinci sezon kadar hatta daha bile fazla karakter gelişimi gördüğümüz üçüncü sezon, ilk iki sezonda tuttuğu birçok sözü yerine getirdi diyebilirim. İlk iki sezonda temelini attığı gelişimlerini üçüncü sezonda mükemmel şekilde tamamlayan karakterler sayesinde sezon kendini keyifle izlettirdi, konusunu baz aldığı cinsel eğitim ve toplumsal meselelere, yer yer fazla göze parmak olsa da yine de basmayı ihmal etmedi. Neticede üçüncü sezonun ana hikayesine yönelik birkaç noktada itirazım olsa da Sex Education’ı kendisi yapan stili, işini ciddiye alışı ve rengarenk karakterleri bu sezonda da mevcuttu, bu da en azından beni yeterince tatmin etti. 

Yazının devamı spoiler içerir, bilginize.

Yaprak Dökümü Gibi Sezon

Bu sezonun en sinir bozucu kısmı, sezonun adeta yaprak dökümü gibi bir ayrılıklar sezonu olmasıydı. İlk iki sezon kimi kime yakıştırdıysak hepsi ya ayrıldı ya da ayrılayazdı. Eric ve Adam, Otis ve Maeve, Jean ve Jakob, Lily ve Ola derken sorun yaşamayan çift yoktu. Gerçi bundan şikayet etmememiz gerek; dizideki çiftlerin çoğu liseli, yani ayrılmaya mahkûmlar. İyi olan ise, her ayrılık o çifti oluşturan kişilerde karakter değişimi, kendilerini fark etme ve gelişmeye yol açtığı için desteklediğimiz çiftler ayrılsa bile o ayrılığın ne kadar doğru karar olduğunu bilip bir nebze rahatlayabiliyoruz. İnsanlar yaşadıkları ilişkilerden muhakkak kendileri hakkında bir şeyler öğrenirler, özellikle de kendini keşfetme yaşındayken yaşanan ilişkilerde. Henüz kendilerini yeni tanımaya başlayan liseli çiftlerin ayrılmaması garip karşılanırdı zaten, o sebeple mesela Eric Adam’dan ayrıldığında her ne kadar kalbim kırılsa da Eric’in nedenlerini çok net anlayabildim.

Ayrıldıklarına en çok sevindiğim çift ise Maeve ve Isaac oldu. İkinci sezonun sonunda Otis’in Maeve’e bıraktığı mesajı silerek hayranların sabırsızlıkla beklediği Otis-Maeve aşkını geciktirmesiyle zaten dizinin kötüsü olmuştu. Beklemediğim bir anda suçunu itiraf etmesi beni şaşırtsa da Maeve’in bunu görmezden gelebileceğine hiç inanmamıştım doğrusu. Bu sebeptendir ki Maeve Isaac’i affetiğinde gözlerime inanamadım. Çok şükür ki bu ilişki uzun sürmedi.

Tüm bu ayrılıklar silsilesinde belki de olsaydı destekleyeceğim tek ayrılık Jean ve Jakob çifti olurdu. İlk iki sezonda havasıyla izleyeni ekrana kitleyen Jean’in, bağımsızlık ve aşk arasında seçim yapmasına yönelik bir gelişim izlerken üçüncü sezonda yeniden ve zorla aile kurmaya çalışmasını neden izledik hiç bilmiyorum. Jean’in hamileliği Jean’e, Jakob’a, Otis’e ve Ola’ya muhakkak bir sürü şey kattı ama katsın ister miydi hiç emin değilim. Ah Jean Milburn ah, bebeğin oldu diye aile kurmaya çalışacak kadın mıydın sen. Belki de bu değişim arasındaki fark çok kısa zamanda oldu diye bu itirazım. Ama emin olduğum tek şey var o da ilk sezondaki Jean’in üzerine tanımam.  

Göze Parmak da Bu Kadar Olmaz Ki!

Sezonun ana hikayesinde adeta Dolores Umbridge’in Moordale’e geldiğini ve ağzının payının verildiğini gördük. Bu kadar ortaçağ ve geri kafalı düşüncelerin hala var olduğunu bilsem de dizi ilk defa bu kadar göze parmak usulüyle bana bunları göstermeyi tercih etti. Nerede Maeve’in kürtajındaki sade anlatım, nerede Hope’a karşı protesto yapan öğrencilerin şovu. Kadınların kendi vücutları hakkında karar vermelerinin doğal bir hak olduğu, her yaştan her çevreden kadının bir gün bu operasyonu yapmaya ihtiyaç duyabileceği ya da bunu tercih edebileceğini sadece el ele tutuşan üç kadın ile görsel yoldan müthiş bir şekilde anlatabilen dizi ile cinsel organların şekline bürünüp “geri kafalı olmayın ve cinselliği kabullenin yehu!” diyen öğrenciler aynı dizinin bir parçası olamazlar!  Hatta o kadar uzağa gitmeye bile gerek yok, cinsiyetsiz iki kuir öğrencinin birbirinden çok farklı olmalarına rağmen aralarındaki yardımlaşmayı gösterdiği bölüm, bizim bilip sevdiğimiz Sex Education nüansına sahipken son bölümdeki şov gerçekten gözlerimi devirmeme sebep oldu.

Üstelik o büyük şov, hani dizinin climax noktası olan o gösteri, işe de yaramadı. Aksine, çocuklar kendilerini ifade ettikleri için okullarından oldular! Tabii ki bu senaryoyu biraz daha inanılır ve gerçek hayata yaklaştıran bir seviyeye getirse de buna ne kadar gerek vardı diye düşünmedim değil. Hope’un kendi çocuğunu tüm okulun önünde aşağılamasına kızmayan aileler gidip cinsel eğitim savunan çocuklara mı kızacaklar diye siz de düşünmediniz mi? Anlaşılan dizinin yaratıcıları da düşünmemiş. 

Üçüncü Sezonu Karakterler Kurtardı

Her ne kadar cinsellikle ilgili sınıf arkadaşlarına terapi veren gençlerin konusu ilgi çekici olsa da, Sex Education dizinin ana hikayesinden ziyade derinlemesine işlediği karakterlerle kendini sevdiren bir dizi. İlk iki sezonda Otis, Maeve, Eric ve Jean’e odaklanarak kendini tanıttı derken ikinci sezonda özellikle Adam, Aimee ve Lily ile kendini daha da sevdirmeyi başarmıştı. Bununla birlikte Viv, Jackson ve Ola her ne kadar kendilerini yeterince tanıtsalar da saydığım ilk altı kişi kadar kendilerini bana sevdirmeyi başaramamış, nötr kaldığım karakterlerdi. Ruby, Anwar ve Liv ise ikinci sezonda haklarında biraz daha fazla şey öğrendiğim için azıcık da olsa sempati duyduğum ama yine de kanımın bir türlü kaynayamadığı karakterlerdi. 

Fakat dizinin her sezon yapmayı sürdürdüğü ve bu konuda çok iyi olduğu şey, sevip sevmemeniz fark etmeksizin her bir karakteri size çok detaylı ve ustaca anlatıyor olması. Bunu da ekrandaki zamanı çok verimli kullanarak yapıyor. Otis’e de gerekli zamanı veriyor, Müdür Groff’a da. Hope da dizi için önemli bir karakter, Maeve de. Ayrım yapmadan her bir karakterin geçmişi, amaçları, tutkusu bilindiği için de karakterler nadiren şaşırtan kararlar alıyorlar. Şaşırtmayı başardıkları anlar ise zaten karakter gelişimiyle sonuçlanıyor.

Karakter arasındaki bu güç dengesinden dolayıdır ki üçüncü sezonun parlayan yıldızları ise ne Otis, ne Maeve hatta ne de Eric’ti. Maeve ve Otis her ne kadar başrol olmaları sebebiyle ekranda sıkça görünseler de karakter gelişiminden ziyade onların başından geçen olayları izlediğimizden hikayeyi devam ettiren karakterler olmanın dışına pek çıkmayan karakterler. İki sezondur bulunduğu her sahneyi çalan Eric bile bu kanımca bu sezonun yıldızı olma hakkını iki kişiye kaptırdı: Ruby ve Adam. Okulun zorbaları olarak tanıdığımız bu ikilinin dizideki en kompleks karakterler olmaları kulağa klişe gibi gelse de bunun işlenişine şapka çıkartmak lazım. 

Bu sezon parlamayı sürdüren diğer bir karakter olan Aimee ile Jean’in terapi seansları da Sex Education’ı neden izlediğimi bana tekrardan hatırlattı. Geçtiğimiz sezonda yaşadığı travmanın üstesinden gelemeyerek çareyi terapide bulan Aimee’nin yolculuğunu büyük bir keyif alarak izlettirebilmek hem oyuncunun hem de yazarların başarısı oldu.

Sex Education’ın üçüncü sezon incelemesi aslında bu noktada bitiyor, fakat Ruby ve Adam’ı doya doya yazmasam içimde kalır. O da yazının ikinci kısmında.

1 2
Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

2 Comments

  1. Emin Özdenvar Reply

    İlk sayfada sana en katılmadığım nokta Jean. İzlemekten çok zevk almasam da karakterin aldığı kararı anlayabiliyorum ve zorlama gelmedi. Bir de Hope ilk başta -seversin sevmezsin- katı ama adil davranıyordu, sonradan iyice kötü birine dönüştü.

    Maeve ve Eric daha önceden sevip de bu sezon soğuduğum karakterlere dönüştü. Eric zaten Adam mevzusundan, Maeve de bir yandan Isaac’e umut verip diğer yandan Otisle muhabbetlerinden, “Benim için önemliydi ama” deyişinden filan. Bayağı bencilleşti bu sezon.

    İkinci sayfada yazdıklarına bayıldım. O sayfaya kesinlikle katılıyorum. Bu sezona kadar Maeve &Otis(Motis diyorlarmış hayranlar) diyordum ve bu sezon finalinde de üzüldüm yine evet fakat genel fikrim bayağı değişti o konuda. Ruby&Otis çifti(Rotis) favorim artık. Bir şekilde ona dönülmesini isterim. Ruby cidden bayağı sevildi seyirci tarafında da, millet Otis&Maeve’den baymış durumda ve Rotis’i istiyor. 4. sezona etki edecek mi bu durum merak ediyorum. Ayrıca bu sebeplerden dolayı sezonun ilk yarısı ikinci yarısından çok daha güzeldi, o ikiliyi beraber görmekten çok zevk aldım. Tek sorun Ruby sezonun yarısından sonra çok geri planda kalıyor. Bir de Hope ile kavgası komikti, biraz “Ruby de bir şeyler yapsın” diye konulmuş gibi geldi orası, pek karakterden beklenecek bir şey değildi.

    Adam ise sezonun yıldızı. Sen de demişsin, inanılmaz bir karakter. Çok “gerçek” olanlar. Eric ile ayrılığında ise Eric’in suçlu olduğu halde döneklik yapması ekstra sinir bozucuydu. Adam’ın bu işin başında olduğu belli, bir haltlar yemeden gerekli konuşmayı yapsaydı o halde.

    Bir cümleyle de olsa bahsetmeni beklerdim dediğim şey ise soundtrack. Yine muhteşemdi. Her sahneyi alıp beşle, onla çarptı.

    • Emin Özdenvar Reply

      Ruby ve Maeve arasında kurduğun paralliği hiç düşünmemiştim, iyi yaklamışsın onu da.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.