HBO uyarlaması The Last of Us dizisi, ikide iki yaparak harika puanlarla yoluna devam ediyor. Bu maceranın ikinci haftasında diziyle oyun arasındaki değişiklikler yahut yorum farkları, salgın ve bulaşma biçimine yoğunlaşıyordu. Zaten ilk bölümde de gerek açılış sahnesi gerekse de karakterlerin verdiği bilgilerle bu konudan biraz bahsetmiştik, ilk bölümdeki farklılıklar için şuraya sizleri davet edebilirim. Madem dizi hem çıkışının öncesindeki açıklamalar hem de her yeni bölümle bu meseleyi biraz daha deşiyor, biz de bu konuyu ayrıca ele alalım istedim.
The Last of Us’ın uyarlandığı oyun her ne kadar daha eski tarihli olsa da dizi, bizler küresel bir salgını atlattıktan ve onunla ilgili anılarımız da aşılarla desteklenen kontrolden dolayı gündemimize dâhil etmesek bile hafızalarımızda hâlâ tazeyken çıktı. Yakın tecrübemizden biliyoruz ki salgınlar söz konusu olduğunda panik, kafa karışıklığı ve spekülasyonlar artıyor; bunların arasında ortak paydada buluşarak, hep bir ağızdan bilmeyi istediğimiz ilk şey de salgına neyin sebep olduğu ve ondan nasıl kaçınabileceğimiz oluyor. Covid’i henüz atlatan bir dünyada The Last of Us dizisinin kendisini oyundan daha fazla açıklamak istemesi normal, ötesinde verilen her yeni bilgi de bu dünyaya daha fazla şey katıyor elbette. Biz de bugün Last of Us’ın salgınından, insanları yaşayan ölülere çeviren o beyin enfeksiyonunun müsebbibinden bahsedeceğiz: Nedir bu cordyceps? Yazıda, dizinin ilk iki bölümünde görmediğimiz hiçbir şeyin spoiler‘ı bulunmayacak fakat illaki salgın konusunda oyun ile karşılaştırma yapacağız, dikkat ediniz.
1) Cordyceps, Bir Mantar Türü.
Gerçek dünyamızdan alınan bu mantarlar, birer iç parazit ve çoğunlukla böcekler ve eklembacaklılarda yaşıyorlar. Bazı türleri ise diğer mantarların üzerinde varlığını sürdürüyor. Neil Druckmann, oyun için beyni kontrol eden bir enfeksiyonun ilhamını, izlediği BBC belgeseli Planet Earth’ün bir bölümünden almış. Söz konusu bölümde özellikle beyin kontrolü yapabilen Ophiocordyceps unilateralis tarafından öldürülen bir karınca ve diğer mantar türlerinden etkilenen böcekler yer alıyor. Ophiocordyceps unilateralis, yerleştiği hayvanın istemsizce kasılmasına, seğirmesine de yol açıyor; ikinci bölümde Ellie’nin şakalı taklidinden durumun The Last of Us’taki hastalıklılara ne kadar ilham verdiğini daha iyi görebiliriz.
Dizi ikinci bölümünde bizlere, oyundaki Güney Amerika bilgisinin yerine salgının Asya kaynaklı başladığını söyledi dolayısıyla buradaki Cordyceps türünü “Cordyceps sinensis” olarak da var sayabiliriz diye düşünüyorum. Cordyceps sinensis, yağmur ormanları ve Çin’in bazı bölgelerinde yaşıyor, bir böcek larvası kış uykusuna yattığında da onun dolaşım sistemine giriyor. Bu noktadan sonra mantar, iplikçikleri aracılığıyla larva beslendikçe çok hızlı bir şekilde büyümeye başlıyor. Bu aşamada böcek ölmüyor fakat mantar, böceğin üzerinde her şeyi kaplayan bir kabuk oluşturuyor. Yeterli zaman geçtikten sonra ise böcek bu kabuk yüzünden ölüyor, kabuğu da bir kozaya dönüşüyor. Serüven burada bitmiyor tabii, sonraki yaz mevsimi geldiğinde bu kozanın üst kısmı yerden dışarı çıkıyor, bir ota dönüşüyor.
Cordyceps sinensis, karıncadan çekirgeye kadar değişik böceklerin üzerinde etkili bir asalak ve ormanda her tür böcek için ayrı bir Cordyceps çeşidi var. The Last of Us’ta ise bu mantarın, insan vücudunda yaşayacak şekilde mutasyona uğradığını öğreniyoruz. İlk bölümün açılış sahnesi buraya kadar olan her şeyi neredeyse birebir bir şekilde bizlere aktarmıştı, mutasyonun da iklim değişikliği sebebiyle gerçekleştiğini yani normal şartlarda insanın vücut sıcaklığında hayatta kalamayacak olan mantarların, iklimin sıcaklığına uyum sağlayarak bulaşabilir hâle geldiğini de böylece öğrendik. Tabii kurguya da böylece giriş yapıyoruz fakat hiç olmayacak kadar bilim dışı bir şeyden de bahsediyor değiliz; kutuplarda buz altında bekleyen birçok bakteri ve virüs var ve bakterilerle birleşen mantar türleri görülebildiği gibi, sıklıkla evcil kedilerden kaptığımız, hamileler için özellikle bir tehdit oluşturan toksoplazma da kemirgenlerin beyinlerini kontrol ediyor. Bununla ilgili daha fazla okumak isterseniz Evrim Ağacı’nın şurada güzel bir yazısı var, ben The Last of Us’a döneyim.
The Last of Us’ın mantar enfeksiyonu da tıpkı Cordyceps sinensis gibi insanların vücuduna girmesinden saatler sonra, çok hızlı bir şekilde onları ele geçiriyor. Bu noktada böcek ile insan vücudunun boyutları arasındaki farkları, kurgusal bir eserin sınırları içine girdiğimiz için başka bir tarafa bırakalım tabii. Mantar, bulaştığı insanların beyinlerini istemsizce kontrol ediyor, onları şiddete meyilli ve saldırgan bir hâle sokuyor. Bir çeşit ortak yaşamdan bahsettiğimiz için insanları doğrudan öldürmüyor, hayatta kalıp yayılabilmek için ölümlerinin gerçekleştiği son hastalık aşamasına kadar insanları sarıyor. Ölüm gerçekleştikten sonra ise tıpkı larvanın başına geldiği gibi vücutlarını tamamen kaplayıp, bir koza ya da oyundaki hâliyle bir kabuk biçimi alıyor.
2) Doğrudan Temasla Bulaşıyorlar.
Mantarlar, sporlar aracılığıyla yayılıyorlar. The Last of Us için de bu durum böyle. Fakat oyunla dizi arasında, hastalığın bulaşma biçimi açısından büyük bir fark var. Gıda tüketimi ve salya kaynaklı bulaşmada oyun ve dizi birleşiyorlar ancak oyunda hastalığa neden olan sporlar, gözle görülebiliyor ve oyunun tedirgin edici havasına, kapalı alanda az olan ışığın her vuruluşunda etrafta uçuşarak katkı sağlıyorlardı. Bu sporlar, hava yoluyla da insanlara bulaşıyordu; karakterlerimiz de çoğunluğu bodrum, kanalizasyon ağı gibi görece havasız olan bu sporlu alanlara girdiklerinde gaz maskeleri takıyordu. Dizide ise şimdilik, hastalığın canlılar arasında bulaşması için fiziksel temas şart gibi gözüküyor. İlk bölümde Ellie ile temas edip etmemek konusundaki kararsızlık bunu işaret ediyordu, Joel duvardaki ölü takırdayandan çekinmedi; ikinci bölümde de Tess’in ölümünde yaşanan değişiklik bunun üzerineydi. Tabii dördüncü evresindeki hastalar diziye girdiğinde bu durum değişebilir zira oyunda onlar, patladıklarında doğrudan spor içeren gazları dışarıya salıyorlardı.
Neil Druckmann ve Craig Mazin, bu değişikliği yapmalarının arkasındaki sebepleri dizi çıkmadan önce açıklamışlardı, tabii ki tahmin edebileceğimiz gibi oyuncuların yüzlerini görebilmek önemli, Ellie dışındaki herkesi maskeyle oynatmak dizi için işlevsiz olabilirdi. Gerçi bizler Pedro Pascal’ı The Mandalorian ile yüzünü görmeden izlemeye alışkınız ama böyle bir tercih yapmışlar.
The Last of Us dizisinin mantarları, iplikçikleri aracılığıyla yayılıyorlar. Dizide dışarıda gördüğümüz mantarlar, bir nevi bitkinin meyve veren kısmı gibi, kök ise yerin altında bulunuyor. İplikçik ve dallar aracılığıyla mantarlar besinleri taşıyorlar, buna paralel olarak dizide hastadan bulaşmanın da bu şekilde gerçekleştiğini görüyoruz. Tess’e saldıran hastanın ağzından çıkan iplikçikleri illa ağzına yanaştırmasının sebebi de bu. Geçtiğimiz günlerde senarist Craig Mazin, belki ikinci sezonda gaz maskelerini görebileceğimizi de açıkladı; hastalıkla ilgili keşfedilmemiş şeyler var ve karakterlerin macerası devam ettikçe hastalarınki de edecek. Mantarın yeni formlarını bu şekilde görebiliriz.
3) İletişim Kuruyorlar.
Dizinin ikinci bölümünde hastaların, mantar iplikleri aracılığıyla iletişim kurduğunu öğrendik, önceki iki başlıkta da yeri geldikçe bu iplikçik meselesini açıklamıştık. Açıkçası bütün bir bölümde en çok etkilendiğim yer, açık alanda uzanan hastaları, senkronize şekilde hareket eder şekilde gördüğümüz sahne oldu. Dikkat ederseniz ısrarla zombi, yaratık ya da takırdayan gibi isimlerle anmak yerine hasta yazıyorum, sebeplerinden biri budur. Bu organik iletişimi açıklamak için kullandıkları şeye Mikoriza ya da mantar-kök ismi veriliyor. Bitki kökleriyle ortak yaşam ilişkisi geliştirebilen mantarlar, yine gerçek dünyamızdan alınmış. Mikoriza mantarlar bitkiler için parazit değiller, aksine onları destekleyecek şekilde davranıyorlar. Özellikle bitkiler için bu bir kural ve Cordyceps ile insanlar için geçerli olmasa dahi, böyle bir yapı, diziyi kesinlikle daha etkileyici kılıyor bence. Bir sebebini organik iletişimin beni ne denli empatiye sevk ettiği ve neden hasta yazmayı seçtiğimde görüyoruz, diğeri de elbette ki korkutuculuk.
Hastalık ilerledikçe görme yetisini kaybeden düşmanları alt etmek biraz daha kolay olacaktır; bunun üzerine bilinçsiz hareket edip, strateji geliştiremeyen bir beyni eklediğimizde, elimizde sayı fazlasının dışında avantajı olmayan bir vahşi hayvan sürüsü kalıyor. Hâlâ empati kurulabilir ve tehlikeli mi, kesinlikle! Fakat bu hâliyle yenilmez gözükmüyorlar. Dizinin katkısıyla hava yoluyla bulaşmadan kalan boşluk, iplikçiklerle doldurulmuş. İplikçikler sayesinde sadece besin kaynaklarını değil, enfekte olmayan insanları da tespit edip, millerce öteden dahi bunun haberleşmesi sağlanabiliyor. Kenardan kenardan sıvışıp, hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam etme şansınız yok.
Oyunda Tess’in ölümü FEDRA askerleri sebebiyle gerçekleşiyordu, dizide ise bu üzücü olayı hastalığın boyutlarını genişletip, anlattıklarını desteklemek için kullanmışlar. Geri kalan her şeyse birebir gidiyor zaten. Bulaştırma sahnesi ve sonraki patlamadan çok emin değilim fakat kaynak eserden sapılan noktalar, eserin dünyasına katkı sağlayacaksa hepimiz bundan memnun oluyoruz.
4) Hastalığın Aşamaları
Bu başlıkta henüz dizinin başında olduğumuz için daha çok ilk oyundan bahsedeceğiz. Oyun içerisinde Cordyceps kaynaklı beyin iltihabının dört aşaması bulunuyor. İlk aşama, bulaştan sonraki ilk iki günü içeriyor. Bu iki günde konak, beyin fonksiyonlarını kaybediyor ve agresifleşiyor. Bunlar “koşucular” ve dizinin ilk bölümünde gördüğümüz enfekte insanlar, bu gruptaydı.
İkinci aşama, sonraki iki haftalık süreçte yaşanıyor. İzci adı verilen bu gruptaki hastalarda mantar kafa kısmında görünür hâle geliyor ve konakta görü bozulması yaşanıyor. Bir yılın ardından hastalık üçüncü aşamasına giriyor, ikinci bölümde de “takırdayan” olarak bu grupla karşılaştık. Takırdayanların kafaları tamamıyla mantarla kaplı ve görülerini tamamen kaybetmiş durumdalar. Görme kaybını telafi etmek için bir çeşit biyolojik sonar geliştiriyorlar, yarasaların yönlerini bulmasıyla benzer bir mekanik işliyor burada dolayısıyla sese karşı duyarlılar.
İkinci bölümde bahsi geçen son grup ise on yılın üzerinde hayatta kalmayı başaran dördüncü aşamaydı. Şişkinler diyebileceğimiz bu grupta mantar, tüm vücudu kaplayarak bir çeşit zırh vazifesi görüyor, hastanın boyutu da bayağı büyüyor. Buradan sonra mantar, konağını öldürüyor zaten. Şişkinler dizide yer alacaklar mı ya da ikinci oyundan bir tür de buraya eklenecek mi, onu da bekleyip göreceğiz.
The Last of Us umarım ki bizlere salgın ve mantarlarla ilgili daha fazla şey anlatmaya devam eder. Çünkü çok güzel bir hikâyenin varlığının yanında onu herhangi bir zombi salgını yapımından ayıran şey, bence biraz da burada. Hastalar ölmüş değiller, bilinen ve beklenen insani düzeyde olmasa da bir bilinç taşıyorlar ve bu da sıklıkla duyduğumuz “Onlardan biri olmak istemiyorum” cümlesini, biraz daha insan olma mücadelesi boyutuna çekiyor. Bilinç, bireysellik, kültür, medeniyet, doğa, teknoloji ve daha birçok şey de beraberinde geliyor. Zombi dediğinin çatışmaları da temelde bunlar değil midir zaten? Tabii geekliğin de doğasındandır, bir diziyi izlemeye devam ettikçe açıp mantarlarla ilgili okumak istemek ayrıca güzel! Siz ne dersiniz?