Netflix’in diziyi yayınlanışı üzerinden yedi gün geçti, biz de her bölüm için bir gün saydık ve sekizinci günde The Witcher dizisini bu son yazıyla uğurluyoruz. Bu sebeple Daha Fazla isimli bu son bölümü konuşmanın yanında, yazının sonunda bir genel değerlendirme de vereceğimi şimdiden söylemiş olayım. Bölümü konuşmaya başlamadan önce bir hatırlatma yapayım, dizinin son üç bölümü ilk kitaptan sonraki olayları konu alıyordu. Ben elimden geldiğince büyük spoilerlar vermiyor, mecbur kalırsam üstü kapalı yazıyor ve bunlar arasından da sadece dizide bize gösterilenlerin kitapta nasıl olduklarına değiniyorum ama eğer ilerleyen kitaplara dair hiçbir şekilde spoiler almak istemiyorsanız bu yazıdan kaçınmalısınız.
Bu bölüm, son bölüm olmasının, üzerinde de ikinci sezona yatırım yapmak yükümlülüğünün olması sebebiyle sanıyorum ki en yüksek bütçeli ve en fazla olayın, en hızlı şekilde yaşandığı bölümdü. Ancak yedinci bölümde de söylediğim gibi bence sezonun geneline göre durumu iyi idare etmişler ve bütün yükü bu son bölüme bırakmayıp, yedinci bölümden hazırlık yapmaya başlamışlar. Hâliyle olayların aceleye geldiğini bilsek bile bunu çok fazla hissetmedik.
Bölümün ana karakterlerimiz içerisinde Geralt ve Ciri’den çok Yennefer ve büyücülere odaklandığı, bir gerçek. Çoğu kişinin bu bölümde özellikle Geralt’ın olaylarla alakasız kalmasına biraz bozulduğunu da okudum, duydum. Belki bu konuda bir şeyler söyleyerek başlamak lazımdır. Öncelikle Cirilla’nın hikâyesini bir kenarda tutmak lazım çünkü normal şartlarda onu bu sezonda izlemeyecektik. Ancak Geralt’ın son bölümde biraz daha parlatılması gerektiğini düşünenleriniz varsa bu durumun sebebi senaristlerin onun yerine Yennefer’i parlatmak istemesi değil. Biz ortalama yirmi dakika olarak gördük ama Geralt bu bölümde bir kısmını gördüğümüz yolculuğunu, birkaç ay gibi bir sürede tamamlıyordu ve kitapta da bu süre zarfında yaralı ve bezmiş durumda olduğu için Kıta’da yaşananlardan alakasızdı.
Tabii bu Yennefer hiç parlatılmadı anlamına da gelmiyor. Özellikle Sodden’de kendisine verilen görev, Nilfgaard ilerlemesinin suçunun kendisine yıkılmaya çalışılması ve kitapta Triss’in üstlendiği kahramanlığı onun alması, ona yapılan yatırımı gösteriyor zaten. Fakat ben durumdan çok rahatsız değilim çünkü bence Triss, kahramanlığını yeterince yaptı, büyüye alerjisi olduğu için düzeltemeyeceği, büyük bir yanık izi sebebiyle bir daha asla boynunun aşağısını kimseye gösteremeyeceği bir şekilde, ömrünün sonuna kadar hatırlanacak bir fedakârlığa imza attı.
Bölümü Yennefer, Geralt ve Ciri diye ayıralım ve öyle devam edelim istiyorum. Böylece daha az karmaşık olacaktır.
Yennefer
Yennefer’i en son, Kardeşlik arasında yaşanması kesinleşen bir ayrıma doğru, Nilfgaard’ın durdurulması gerektiğine inanan Tissaia’nın saflarında yer alırken bırakmıştık. Bu bölümde de onları grup olarak Nilfgaard’ın gelişini durdurabilecekleri stratejik bir tepeye doğru giderken görüyoruz. Planları temel olarak Nilfgaard ordularını, üçüncü bölümde Triss’in saray danışmanlığını yaptığı Kral Foltest’in Temerya kuvvetleri desteğe gelene kadar oyalayabilmekten ibaret.
Tepedeki kaleye vardıklarında, burada Nilfgaard işgalinden kaçan vatandaşların bulunduğunu ve gözcülük yaptığını görüyorlar. Birlikte, pek çok duygusal anın yaşandığı bir son gece eğlencesi geçiriyor, Nilfgaard’ın leş birasını içmek zorunda kalmamak için dualar ederek harika Kuzeyli biralarından yudumluyorlar. Burada değinilmesi gereken iki şey var, biri Triss ve Yennefer sohbet ederlerken Vilgefortz ve Tissaia’nın arasındaki belirli bir ilişkiye imada bulunulması. Dizi böyle bir yol izleyecek mi yoksa bu sadece iki kız arkadaşın arasında yaptıkları bir dedikodudan ibaret mi kalacak bilmiyorum. İkincisi ise Yennefer ve Tissaia’nın sonunda anne-kız ilişkisine benzeyen diyaloglar kurmaları, Yennefer’in ona teşekkür etmesi ve bir bağlanma anı yaşamaları. Bu durum hem şurada Tissaia de Vries’ten bahsederken açıkladığım gibi Yennefer’in Ciri ile olan ilişkisini etkileyecek hem de sonraki sezonlarda göreceğimiz bazı şeylerle ilgili olacak.
Onlar eğlenedursunlar, Nilfgaard cephesinde orduyu idare eden Cahir, Fringilla’ya büyücülerin sınırlarını test etmesini söylüyor. Böylece ilk ateş topu geliyor, Yennefer’in çabasıyla durduruluyor. Savunmaya geçen Kuzey tarafı uyanıyor, Tissaia hepsine bir görev veriyor. Yennefer’in görevi de en yüksek kuleye çıkıp gözlemek, gördükleri karşısında diğerlerini uyarmak ve iletişimi sağlamak. Genel itibariyle Fringilla’nın zeki, acımasız ve güçlü olduğunu vurgulamayı başarmışlar diye düşünüyorum. Gözcüyü şaşırtmak için önden, ordu izlenimi verecek şekilde donatılmış bir büyücünün yollanması, ordu geliyor sanılarak çevresi yakıp yıkılırken büyücünün asıl plan olan zihin kontrolünü sağlayacak olan kurtçukları kaleye kadar ulaştırması güzeldi. Fringilla’nın yeteneklerini göstermekteki bu başarının ekmeğini ileride yiyecekler. Yalnız şurada Fringilla’dan bahsederken yazdıklarımın ışığında, insanlar Triss’e bu kadar laf ettiyse Fringilla kısmında ne yapacaklar, onu da yorumlara bakıp bolca eğlenmek için heyecanla bekliyorum.
Cahir’in ordularını yönetme biçimi ve onları daha sonra beklenmeyen bir şekilde kullanması, Vilgefortz ile mücadelesinde Vilgefortz’un büyünün tüm imkânlarına sahip olmasına rağmen kılıçtaki becerisiyle onu alt etmesi gibi şeyler de Cahir’e yapılan bir yatırım olmuş. Vilgefortz ayarında bir büyücünün Cahir’e bu kadar az çabayla yenilmiş olmasından fan tarafım çok memnun değil ancak Cahir’e yapılacak her türlü yatırıma ben varım. Onu bu kadar erken görmekten çok mutluyum, umarım son sezona kadar da kitaptaki örgüyü çok değiştirmeden bol bol izleriz kendisini.
Yeri gelmişken Vilgefortz’un da ileriki rolüne dair birtakım ipuçları aldığımızdan söz edebiliriz. Bir kere kendisi, Tissaia ve Yennefer’in güvenini kazanabilecek birisi. İkincisi, savaşta ön saflarda yer alması ve konuşmaları, Kıta siyasetiyle aktif olarak ilgilenen bir büyücü olduğunu gösteriyor. Üçüncüsü, kimsenin aklına gelmezken, Tissaia dâhil herkes Yennefer’i gözden çıkartmış ve aralarında olmayacak şekilde varsayarken onu, özellikle kandırarak Konsey’e çağırması, Yennefer hakkında gösterdiğinden daha fazlasını bildiğine bir delil olabilir. Dördüncüsü Yennefer ile olan konuşmalarında savaş taktikleriyle ilgili belirli bir bilgisi olduğunu gördük, ayrıca Cahir ile mücadelesinde de kendi tercihiyle yakın mesafeye geldi, büyüden çok da kılıcını kullandı. Bu da onun yakın mesafe dövüş sanatlarında da başarılı bir büyücü olduğunun altını çizmek demek. Beşincisi ise onu gördüğümüz son sahnede yaptıkları, sanki taraf değiştirdiğini veya belki de gösterdiğinden daha kötücül planları olduğunu anlatıyordu. Vilgefortz hakkında dikkatinizi çekmeye çalıştığım bu paragrafı ve sıraladığım beş maddeyi unutmayın, sonraki sezonlarda hepsine tek tek geleceğiz.
Görsellik üzerine çok yorum yapmıyorum. Yennefer’in üzerimize ateşler saldığı sahnedeki oyunculuğu benim gözümde çok iyiydi, verdiği duygularla ilgileniyorum. Açıkçası bu bir Netflix dizisinin ilk sezonu, sinema salonlarında gösterilmek üzere çekilmediğinin de farkındayım ve öyle bile olsa pek çok izleyici gibi ben de açıp tabletimden seyrettim. Bu sebeple görsellikten hiç rahatsız olmadım aksine az bütçe ile daha az geniş plan çekmelerini bekleyebilirdik, bu açıdan memnun bile oldum.
Geralt
Geralt’ı son bıraktığımızda, Ciri’nin bir adım gerisinde olduğunu anlamıştık. Bu bölümde de onu, elf kulaklarından kolye yapan çocuğun bulunduğu, Nilfgaard işgaline uğrayıp dağıtılan kampın kalıntılarında görüyoruz. Cesetleri kaldırmak ve ölü yiyen canavarlardan kaçınmak için kampta olan Yurga isimli bir adam da var burada, Geralt ona canavarların yakında olduğunu ve oradan hemen uzaklaşmasını söylüyor. Çok geçmeden canavarlar geliyor, Geralt elinden geleni yaparak adamı kurtarıyor ancak kendisi de ölümcül bir yara alıyor. Bu yara, ghul olduğu söylenen ancak gerek toprağın altından çıkmaları gerekse de iki bacak üstünde durmaları sebebiyle benim nekker’e daha çok benzettiğim yaratıkların ısırığından kaynaklanıyor. Geralt, Yurga’ya canavarların tek bir ısırığıyla öleceğini söylemişti, bu bakımdan ölümcül bir yara alması şaşırtıcı değil. Tabii kendisi normal bir insan değil, bir Witcher, bu yüzden ısırık hemen ölümüne sebep olmuyor.
Yurga minnetle Geralt’ı alıyor, arabasının arkasına yatırıyor. Onun canını kurtarmak için bir şifacı arıyor. Tıpkı kitapta olduğu gibi bulunan şifacı, druid Visenna oluyor. Geralt, geçmiş ve gelecek arasındaki sanrılarda boğuşurken, Visenna onun hayatını kurtarıyor. Biz de bize gösterilenlerden hareketle Geralt ile aynı zamanlarda Visenna’nın annesi olduğunu anlıyoruz. Aralarındaki iletişim bizi buruk bırakıyor, annesini zar zor hatırlayan ve ölüm döşeğindeki Witcher’ın son bir anne şefkatinden yoksunluğuna tanık oluyoruz. Burada Vesemir’in de adı geçiyor, sonraki sezonlarda onu da görmeyi ümit ediyoruz.
Arabanın arkasındaki yolculuğunda Geralt, Yurga’dan Sodden’de bir savaşın olduğunu öğreniyor. Büyücülerin de burada olduğunu ve Kuzeyli büyücülerden çok kayıp verildiğini duyuyor. Aklına elbette Yennefer düşüyor ve Yurga’dan onu savaşın olduğu yere götürmesini istiyor.
Kitapta daha önce de söylediğim gibi Geralt’ın yolculuğunun uzun sürmesinden ve bu yolculuk boyunca da kötü durumda olmasından ötürü bir zaman farkı bulunuyordu. Geralt savaştan haberdar olduğunda savaş çoktan bitmiş, hayatını kaybeden büyücüler için, on dört taşlı bir anıt dahi yapılmıştı. Aslında Geralt, bu taşları gördüğünde karşılaşacağını düşündüğü isimlerin endişesiyle kâbuslu görüler içerisinde boğuluyordu. Dizide çok bir şey değişti mi derseniz, şu an için hayır. Anıt taşlardaki isimlerden biri Triss Merigold idi, ileriki sezonlarda bunu işleyecekler mi, ona göre cevap da değişebilir. Bence Geralt’ın görüleri ve endişelerini geçirmeyi başarmışlar.
Bu noktada ise Ciri’ye dönmeliyiz.
Cirilla
Cirilla’yı da son bölümde güvenebileceğini düşündüğü insanlarca saldırıya uğramak üzereyken güçle bütünleşmiş hâlde bırakmıştık. Bu bölümde ise güçle bütünleşmesinin sonuçlarına yani yarattığı katliama şahit oluyoruz.
Kaderin bir oyunuyla bir önceki bölümde atını çalıp kaçtığı kadının evinin çok uzaklarında olmamış bu katliam. Kadın geliyor ve Ciri’yi bu dehşetli manzaranın kucağından alıp, evine götürüyor. Yemeğini yediriyor, içini rahatlatmak için elinden geleni yapıyor. Kadının hep bir kız çocuğu istediğini, Ciri’ye de bu şefkati vermeye hazır olduğunu hissediyoruz. Ayrıca Ciri’nin orada kalırsa güvende olacağını çünkü kadının kocasıyla birlikte savaştan uzakta, etliye sütlüye karışmadan, sıradan ve normal bir hayat yaşadığını öğreniyoruz. Fakat bu, tıpkı Istredd’in Yennefer’e aynılarını teklif ettiği zamandaki gibi Cirilla için de yeterli olmayacak.
Ailesinin elim kaybının, geceler boyu süren kovalamacanın, güvenecek bir dalı kalmayışının, bir kısmının kendi eliyle, bir kısmının ise kendisi sebebiyle meydana gelen katliamların ardından Ciri, hasretini çektiği bir iyi geceler öpücüğüyle yatağına uzanıyor. Ancak kabusları, peşini bırakmıyor.
Ciri, gördükleri nedeniyle şafak sökerken bir kez daha kaçıyor. Tıpkı Brokilon’a girişindeki gibi yarı bir trans hâliyle ormana yöneliyor. Bu esnada kadının kocası Yurga, arabanın arkasındaki Geralt ile evine varıyor. Artık iyi bir durumda olan Geralt’a, ona istediği her şeyi vermeyi teklif ediyor. Bir an önce savaş meydanına gitmek isteyen Geralt, bir bardak bira vermesinin yeterli olacağını, yeter ki kendisini yoluna salmasını söylüyor. Fakat Yurga iyi bir adam, o zaman diyor, sizin bir sürpriz kanununuz var, onu uygulayalım.
Evin önündeki karısını selamlar, arabanın arkasındaki Witcher’ı açıklamaya çalışırken, karısı da ona uzun zamandır hayalini kurduğu yetim bir kız çocuğunu eve aldığından bahsediyor. Sahip olduğun ama sahip olduğunu bilmediğin şey. Renfri’nin “Ormandaki kız senin kaderin” demesi. Geralt, anlıyor. O da ormana yöneliyor. Ciri Geralt’ı, Geralt da Ciri’yi görüyor. O an, ikisi de biliyor. Ciri’nin koşup Geralt’a sarıldığı, Geralt’ın da annesinin ona kaderle bağlanan insanlarla ilgili söylediği cümleyi tekrarladığı bu sahneyle bölüm, Ciri’nin, “Yennefer kim?” sorusu ile bitiyor.
İkisinin kavuşması her ne kadar duygu yüklü olsa da benim kitaplardan dolayı hissettiğim duyguları buruk bıraktı. Bakın kötü çekilmiş, lanet olsun size falan demiyorum, sadece bölümün adını görünce oluşan bir beklentim vardı ve sizinle onu paylaşmak istiyorum. Dizide yapılana itirazım yok, sohbet ediyorum. Buruktu çünkü Yennefer, son görüşmelerinde Geralt’a kaderin ikisini birleştirmeye yetmediğini, daha fazlasının olması gerektiğini söylemişti. Çünkü Geralt, sırf kader gibi beylik laflar üzerine harekete geçmeyi sürekli reddetmişti. Çünkü Ciri, kendisini sırf kaderini gerçekleştirmek için umursayan insanlardan çok çekmişti. Bu yüzden bu kısmın uyarlandığı kitabın son cümlesi olan “çok daha fazlası” burada önemliydi. Neyse, kendi serzenişlerim başka zamana kalsın, biz diziyi konuşalım.
Ciri’nin bu bölümdeki kâbusları, Geralt’ın görüleri ve en sondaki “Peki, Yennefer Kim?” sorusu, bize ikilinin arasındaki süper-organik bağlantıyı gösteren ilk yer oluyor. Süper organik ya da örgenüstü bağlantılar, hem halk anlatılarının hem de Witcher serisinin, türün diğerlerinden ayrıldığı bir noktada dururlar. Bu noktadan sonra dizideki karakterler ve izleyiciler olarak hiçbirimizin, bu iki kişinin –hatta Yennefer ile üç- arasındaki bağa dair herhangi bir şüphesi kalmamış olması lazım. Söz konusu süper-organik bağlantıdan nasiplenen bir kişi daha var, o spoiler şimdilik bana kalsın. Ancak bu dizide ne olduğu anlaşılmayan kehanetler, stratejik planları uygulamak için söylenen sözler yahut zorlama bağlantılardan değil; altı dolu bir kader mefhumundan bahsediyoruz artık.
Duygusuz mutant rastgele canavarları aşırı cool bir şekilde katlediyor yerine, aslına uygun olarak, üçü de ayrı ayrı parçalanmış ve birileri için önemli olmak isteyen sıra dışı bir ailenin hikâyesini anlatmaya karar veren dizi için, bu çok iyi bir dokunuş. Sonraki sezonlarda umarım, daha da iyi bir şekilde izleyeceğiz bu karakterleri.
Netice olarak ben izlediğim sekiz sezonluk diziden memnunum. Bölümlerde yeri geldikçe bahsettiğim bazı abes sahneler dışında, beklediğimden çok daha fazlasını buldum ve sonraki sezonlar için de ümitliyim. Puan üzerinden konuşayım, on üzerinden sekiz, kitap serisinin ve Witcher’ın hayranı olarak rahatlıkla vereceğim bir rakam olur. Bir puanı poz kesmek için çekilen saçma sahnelerden ve hiçbir amaca hizmet etmeyip manşete atılsın diye söylenen bazı sözlerden; bir puanı ise daha sakin ve ayakları yere basan bölümler çekip dünya inşası yapmak yerine hızlı çekime alınmış aceleci anlatımdan kesmek gerekiyor. Belki bir yarım puan da çok daha iyi yapılabilecekken havada kalan şeyler sebebiyle kırılabilirdi ama seriye olan sevgim engel olur. Bu da benim kusurum olsun.
Siz ne dersiniz geek ahalisi? Dizi beklediğinizi verdi mi yoksa nefret mi ettiniz? Sonraki sezonları heyecanla bekler misiniz, gelirse izlerim ama çok da önemli değil mi diyorsunuz? Aranızda diziden sonra Witcher 3’e tekrar başlayan var mı yoksa onun yerine kitapları okumaya mı karar verdiniz? Ayrıca sorunuz, katkınız olursa, hepsini birden bekliyorum. Malum çok uzun bir yolculuk oldu Witcher bu yıl benim için, yazın da yoksunluk çekmeyeyim!
3 Comments
Abla allah razı olsun her bölümü izledikten sonra gelip burda senin yazdıklarını okudum. Resmen her bölüm sonrası biriyle konuyu tartışmak gibi bi his verdi sağolasın.
Ben ne kitaplarını okudum, ne de oyununu oynadım. Sadece bu diziyi izledim ve şimdi kitapları sipariş edip oyunlarına başlamak için sabırsızlanıyorum 🙂 LOTR i dönüp dönüp izleyeceğime bu evrene önceden girsem daha iyi olurmuş 🙂
Saygılar
Yorumunuz için çok teşekkür ederim, ben de zaten her bölümden sonra sohbet etmek, konuşmak isteğimle yazıların başına oturmuştum. Diğer yazılarımız için de, ikinci sezon için de okumanızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Biraz tutuculuk olabilir belki ama kitapları, oyunlara tercih ederdim. Tekrar teşekkür ederim, sevgiler 🙂
Çok keyifle okudum her bölüm analizinizi emeğinize sağlık. Sadece üstte 8 sezonluk demişsiniz o da nazar boncuğu olsun