Doctor Who sekizinci sezonunun üçüncü bölümünde uzun süredir görmediğimiz bir seviyede, neredeyse tipik olarak adlandırabileceğimiz bir şekilde karşımıza çıktı. Doktor’un pek gönülsüz bir şekilde 1190’a gidip Robin Hood’la yüzyüze kaldığı bu bölümde, sadece ok, kılıç ve kale değil bir robot meselesiyle de uğraştık. Haftalık Doctor Who köşemizin pek spoiler dolu Robot of Sherwood sayısı, imajdan hemen sonra, söz verilmiş topraklarda.
Bu bölümü izledikten sonra, açıkça söyleyelim, hemen başına dönüp kimin yazdığına baktık, ve başımızı yukarı aşağı pek bilmiş bir şekilde salladık. Tahminimiz doğru çıkmıştı. Mark Gatiss, her ne kadar kendine has bir oyunculuğu olsa da, güzel fikirleri ortalama kalitede ve klişelerle dolu bir senaryoya çevirme konusunda rakip tanımayan bir yazar. Bu performansını sadece Doctor Who’nun daha önceki sezonlarında değil, yine Steven Moffat ile birlikte idare ettikleri Sherlock için yazdığı bölümlerde de görmüştük – ve Robot of Sherwood da bu açıdan çok farklı değil.
Çok daha güzel olabilecekken, hatta Doctor Who çok daha güzelini yapmışken (Vincent and the Doctor, The Shakespeare Code), üzerinde “Hadi Robin Hood’lu bölüm yapalım!”dan öteye pek düşünülmemiş bir bölüm gibi Robot of Sherwood. Bu tür bir uyarlama söz konusu olduğunda zaten kendi kendini yazan büyük bir kısım yaratıcılıktan uzak bir şekilde kalakalmış: Şerif’in okçuluk yarışması Doktor’un katılımıyla hafif bir değişime uğramış, Robin Hood’un silah arkadaşları ise kişi başına üç kelime replik ile yetinmek zorunda kalmışlar. Okçuluk yarışmasının ödülü olarak verilen altın okun bölümün sonunda oynadığı rol ise iç burucu bir sıkıcılıkta gerçekten.
Fakat sorun burada bitmiyor. Muhtemelen “söz verilmiş topraklara gitmek isteyen robotlar” temasına bağlamak istedikleri için bölüme sokuşturulmuş olan robotlar ve onlarla birlikte gelen bir yığın tutarsızlık, bölümün puanını oldukça düşürüyor. Örneğin düşe düşe Nottingham’a düşen robotlar neden Şerif’in sözünü dinliyorlar bilemiyoruz. Eğer bunu ihtiyaçları olan altını elde edene kadar yapacaklarsa, neden Şerif’in elinde bütün robotları kapatan bir reset tuşu var? Hatta ondan önce, neden ihtiyaçları olan altını elde edene kadar beklemiyorlar? Madem tek gereken şey altın, neden onu bir kalıba dökmekle uğraşıyorlar?
Çok fazla şey, ama gerçekten çok, çok fazla şey, sanki senaryoyu yazarken sırası geldiğinde “Bu da meğersem böyleymiş.” dedirtmiş de, bilek derinliğinde açıklamalarla geçiştirilmiş gibi. “Robin Hood diğer robotlar tarafından üretilmiş ve kendinin robot olduğunu bilmeyen bir düşman olamaz, çünkü bu çok aptalca” – ama aptalca değil? “Uzay gemisini çalıştırmak için benzin niyetine altın gerek, geminin atmosferden yanmadan geçmesini sağlayacak kadar kalın dış çeperine altından yapılmış tırt bir ok saplarsam o benzin yerine geçer” – ama bu çok aptalca? Kısacası, ortada uzun süredir görmediğimiz bir oturmamışlık var, ve her ne kadar genel hatlarıyla pek eski tarz bir Doctor Who bölümüne benzese de, bölümün hikayesi yeteri kadar iyi bir performans gösteremiyor.
Bütün bunlar demek değil ki, Robot of Sherwood kötü ve eğlencesiz bir bölüm. Özellikle eğlence açısından, biraz (meali: bayağı) çocuklara yönelik olsa da, oldukça yüksek bir seviyede. E tabii söz konusu Doctor Who olunca bu tür şeylere eksi puan vermek ayıp kaçıyor.
Doktor ile Robin Hood arasındaki neredeyse bütün bölüm süren laf dalaşı zaman zaman sıkıntı vermiyor değil, fakat bu laf dalaşı üzerinden dizinin işlemeye çalıştığı iki önemli şey var. Bunlardan birincisi, sezonun ilk bölümünde de Doktor’un ağzından “kontrol manyağı” sözüyle iletilen, bu bölümde de olaylara el koyup Şerif’i faka bastırması ile devam eden, Clara’nın karakter gelişim süreciydi. Böylece Clara’nın patronluk taslayıp işgüzarlık yapan bir karaktere değil, basbayağı bir okul öğretmeni tavrına sahip olduğunu iyiden iyiye görmüş olduk.
Diğer önemli şey ise, sürekli “Hahağ!” çeken ve varlığından şüphe ettirecek kadar kahraman zihniyetli Robin Hood ile iyi bir adam olup olmadığını sorgulayan Oniki’nin karşı karşıya kalması, ve bu karşılaşmanın uzun süren gerginliklerden sonra aynı tarafta buluşmalarıyla bitmesi. Her ne kadar Doktor’un pek gönülsüz bir kahraman olduğunu görsek de kötü bir adam olmadığını vurgulaması, Oniki’nin karakter gelişimini devam ettirmesi açısından kaydadeğer.
Bunlar dışında kılıca karşı çorba kaşığıyla düelloya kalkışmak, gerçekliğinden şüphe ettiği Robin Hood’un neşeli adamlarının saçını başını koparmak, bütün planlarını açık seçik anlatan çizgi roman derinliğinde baş kötülerle savaşmak veya düşmanın lazer ışınlarını altın tepsiyle yansıtıp düşmanı patlatmak Doktor’un zaten her fırsatta yaptığı şeylerden çok farklı değil. Ne kadar ciddi ve karanlık veya şapşal ve eğlenceli olsa da bugüne kadar bütün Doktorların böyle neşeli anıara sahip olduğunu biliyoruz. Genelde ilgi çekici maceralar, vay be çektiren durumlarla sarılı olan bu neşe kaynakları, bu sefer ortalama ve delik deşik bir hikayeyle birleşince, ne yazık ki sadece bir hayal kırıklığı olmuş.
Robot of Sherwood’u belki ara sıra çerez niyetine, ya da Doctor Who’nın kötü bölümleri playlistinin bir parçası olarak izleyebilirsiniz. Belki Tom Riley hastasısınızdır ve Da Vinci’s Demons’a ara vermek istiyorsunuzdur – o zaman da izleyebilirsiniz. Aksi takdirde, bir kere seyrettikten sonra yüzüne tekrar bakmaya gerçekten, ama gerçekten, gerek yok. Bu yüzden şimdi kaşıkları elinize alın, düellonuzu yapın, ve önümüzdeki haftanın bölümünü sabırla beklemeye başlayın.