Merhaba değerli geekler! Silmarillion Antolojisi serimizin bir önceki yazısında kitaptan oldukça uzaklaşmış, Tolkien’in mektuplarına bir göz atmıştık. Kitapta ise Valinor’un kararışından ve Silmarillerden bahsetmiş, Fëanor’un biricik eşi Nerdanel’e de şöyle bir değinmiştik. Bugün Silmarillion’dan bahsetmeye geri dönelim, J.R.R. Tolkien’in büyüleyici satırlarında ve yarattığı evrende kaybolarak hemencecik kaldığımız yerden devam edelim diyorum, ne dersiniz? Tutun elimden, bu evrende kaybolmak çok kolay!

Son baktığımızda Fëanor, Silmarilleri yaratmış ve Valinor’un İki Ağacı’nın ışığını bu mücevherlerde hapsetmişti. Esaretinden sonra Valar tarafından affedilen Melkor, Fëanor’un bu mücevherlerini deliler gibi kıskanıyor. Işığın tamamını kendine isteyen Melkor, Silmarilleri çalmak için bir plan yapıyor ve bu planı yürürlüğe koyuyor. Fëanor’un kardeşi Fingolfin ile arasını bozuyor, Ñoldor’a Valar hakkında kötü kötü dedikodular yayıyor. Bütün bunların fişeklediği bir dizi olay sonrası Finwë ile Fëanor sürgüne gidiyor. Silmarilleri ele geçiremeyen Melkor, çareyi Ungoliant ile birlik olup Valinor’un İki Ağacı’nın ışığını toptan köreltmekte buluyor.

Silmarillion’da birçok olayın Fëanor sayesinde veya Fëanor yüzünden gerçekleştiğini söylemiştim, bu bölümde de aslında kitaptaki en önemli olaylardan birine parmak basacağız. Spoiler: Fëanor bir yemin edecek. Ama o nasıl bir yemin?!

Sanatçı: Nia hti (Artstation)

En başından alalım. Valinor’un kararmış olduğunu gören Valar, teker teker söz alıp üzüntülerini dile getiriyor. Hatta Yavanna, Fëanor’un ileri görüşlü birisi olduğunu söyleyerek onu övüyor. Valinor’un İki Ağacı’nın mimarı kendisi olsa da bir daha böyle bir şey yaratamayacağını belirtiyor, buna rağmen ağaçları yeniden canlandırabilmesi için bir umut ışığı olduğunu da dile getiriyor. Bu amaçla Fëanor’dan Silmarilleri istiyor. Manwë ve Tulkas da Yavanna’ya destek çıkıyorlar.

Fëanor ise kesin bir dille reddediyor.

İster sıradan küçük bir varlık, ister kudretli bir varlık olsun, her ikisi için de tek bir kez başarılabilecek bazı fiiller vardır ve yürekleri bu işte huzur bulacaktır. Evet, çıkarabilirim mücevherlerimi ortaya ama asla benzerlerini yapmayacağım ve eğer kırmam icap ederse onları, kalbimi de kıracağım ve Eldar içinde ilk katledilen olacağım.

J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal

Tam burada Mandos aslında bize küçük bir spoiler veriyor.

İlk değil.

J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal

Fëanor’un katledilen ilk elf olmayacağını söylüyor. Teşekkürler Tolkien, kendi kitabının içinde kendi kitabından spoiler verdiğin için!

Sonrasında da Formenos’tan ulaklar gelip Silmarillerin çalındığını ve Kral Finwë’nin katledildiğini söylüyorlar. Silmarillion kitabında bu kısım bir paragrafla anlatılıp geçilse de, on iki ciltlik History of Middle Earth’in onuncu cildi olan Morgoth’s Ring kitabında bu kısım çok daha farklı ve dramatik. Morgoth’s Ring’de bu haberi veren Fëanor’un oğlu Maedhros’un ta kendisi oluyor. Uzun bir konuşma yapıyor, sonunda da büyük haberi şu sözlerle iletiyor:

Karanlık ve kan! Sonunda hareket edebildiğimizde eve gittik. İşte orada kralın kapı önünde katledildiğini gördük. Başı büyük, demir bir gürzle ezilmişti. Başka kimseyi görmedik, herkes kaçmıştı. O kalmıştı ayakta tek başına, cesurca! Cesareti apaçık ortadaydı çünkü kılıcı yanı başındaydı, yıldırım çarpmış gibi bükülüp yamulmuştu. Tüm ev paramparça ve perişan edilmişti. Hiçbir şey kalmamıştı. Hazineler boşaltılmıştı. Demirden oda ikiye ayrılmıştı, Silmariller alınmıştı!

Gerisi Silmarillion’daki versiyon ile hemen hemen aynı zaten. Fëanor, Melkor’u lanetliyor. Melkor’a, Berna Akkıyal’ın çevirisi ile “Dünya’nın Kara Düşmanı” anlamına gelen Morgoth ismi işte tam bu sırada Fëanor tarafından veriliyor. Fëanor, Melkor’un oyununa geldiğini anlıyor zira tam şu an Formenos’ta babasının yanında olsaydı işler çok daha farklı olacaktı diye düşünüyor ve Taniquetil’e geldiği zamanı lanetliyor.

Silmariller gitti! Ñoldor’un yüce kralı Finwë öldü! Şimdi ne olacak?!

Sanatçı: Justin Gerard (Artstation)

Aslında Silmarillion, işte tam burada başlıyor. Evet, önceki on dört yazı tam olarak bu noktaya bir hazırlık niteliğindeydi. Ben de en az sizin kadar şaşkınım. Olayların koptuğu noktaya şimdi geldik. Zira Silmarillerin çalınması yalnızca Fëanor’u etkileyen bir hadise değil. Valar için de devasa bir yenilgi bu. Valinor’un İki Ağacı için hiçbir ümidin kalmadığını fark eden Valar, Fëanor’un ızdırabını derinden paylaşıyor. Hatta öyle ki Yavanna, karanlık korkusu ile oturup ağlamaya başlıyor.

Fëanor için de bir kopma noktası burası. Çokça değer verdiği Silmarilleri ve bir o kadar da değer verdiği babası Finwë artık yok. Buraya kadar Fëanor’u sorgulamıyorduysanız, artık hiç sorgulamazsınız. Fëanor’un bundan sonra aldığı kararların ne kadar delice olacağını kestirmişsinizdir şimdiden. Fëanor, deliriyor.

Bu sırada Melkor, boş sözler verdiği Ungoliant’tan kaçmaya çalışıyor. Ungoliant, Melkor’a verdiği sözü hatırlatıp duruyor. Melkor da elindeki bütün mücevherleri teker teker Ungoliant’a yedirmek zorunda kalıyor. Ungoliant gerçekten de mücevher yiyor, önceki yazıda yazdığım bu kısım bir şaka değildi! Melkor verdikçe Ungoliant daha çok istiyor, daha çok, daha çok ve en sonunda işin ucu Silmarillere değiyor. Daha en başından beri Silmarilleri yeme motivasyonuyla Melkor’a yardıma gelmiş Ungoliant, Silmarilleri yemeyi teklif eder etmez Melkor onu reddediyor.

Melkor, ki artık kendisine Morgoth demeliyiz sanırım, Ungoliant ile savaşmaya başlıyor. Ungoliant’ın saldırısı esnasında “yankısı dağlardan dönen” bir çığlık koyuveriyor ve bu çığlık, dağlar arasında sonsuza dek yankılanıp duruyor. Unutulmuş diyarların derinliklerinde dahi duyulan bu çığlık, gelmiş geçmiş en ürkütücü ses oluyor. Bu sesin yankılandığı topraklara da Lammoth deniyor.

Sanatçı: Sheppi TSRodriguez (Artstation)

Tam burada yazarınız olarak araya giriyorum ve umarsızca Blind Guardian reklamı yapmak için kolları sıvıyorum. Lammoth’u duymak ister miydiniz diye size bir soru yöneltiyorum. Zira Blind Guardian’ın Lammoth isminde bir parçası var. Kitabın İthaki baskısında 177.sayfayı okurken arkadan açarsanız efsanevi bir deneyim oluyor, öneririm.

Aynı zamanda Blind Guardian’ın Into The Storm şarkısından bahsetmesek olmaz zira bu şarkı da Ungoliant ile Morgoth’un savaşı hakkında. Morgoth’un Silmarilleri vermemek için çabalamasını o kadar güzel anlatmışlar ki. “Where can I run, how can I hide the Silmarils, gems of treelight, their life belongs to me!” diye haykırıyor Morgoth, hemen ardından da Lammoth giriyor zaten. İnanılmaz bir eser. Blind Guardian’ın tamamıyla Silmarillion ile ilgili olan Nightfall in Middle Earth albümü hakkındaki yazımıza şuradan ulaşabilirsiniz, bu albüm tam olarak bu noktadan sonra çok değerli bir hale gelecek.

Sanatçı: Ozani Ferreira (Artstation)

Balrogların yardımıyla Ungoliant’tan kaçan Morgoth, Beleriand’a geliyor ve sonradan “Korkunç Ölüm Vadisi” anlamındaki Nan Dungortheb ismini alacak olan karanlık bir vadiye yerleşiyor. Morgoth’tan önce diğer örümcek biçimindeki korkunç yaratıkların içinde yaşadığı bu vadiden, Ungoliant da bir dönem geçmiş fakat Ungoliant’a bu olaylardan sonra neler olduğunu bilmiyoruz. Söylentilere göre, en sonunda açlıktan kendi kendini yemiş.

Morgoth, Nan Dungortheb’i kendisine mesken tutup Yüzüklerin Efendisi’nden de tanıdığımız Ork ordusunu oluşturmaya başlıyor. Kendisine bir taç yapıyor, bu taca Silmarilleri de konduruyor ve Dünya’nın Kralı ilan ediyor kendisini. Silmarillerle bezenmiş bu taç elbette ki takmak için belli bir kudret gerektiriyor ve Morgoth’u bitap düşürse de Morgoth, bu tacı neredeyse asla başından çıkartmıyor.

Silmarillere rağmen önceki halinden daha aciz olduğunu da söylemek lazım. Utumno’da yaşadığı vakitler kadar kudretli değil, belki bunda Ungoliant’a karşı aldığı yenilginin ve kendisinden alçakta gördüğü bir elf olan Fëanor’un yaratımlarına karşı hissettiği kıskançlığın büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta belki biraz da Silmarillerin ışığının kendi gücünü yavaş yavaş tükettiğini de düşünebiliriz zira tacını taktığında bitap düştüğünü biz değil, Tolkien’in ta kendisi belirtmiş.

Valar’a, Morgoth’un Valinor’dan kaçtığı haberi geliyor ve Valar, artık onu takip etme çabalarının nafile olduğunu anlayarak kederleniyor. Tulkas ve Oromë, Valinor’un Kararışı’ndan sonra onu takip etseler de Ungoliant’ın büyüsü yüzünden vazgeçip geri dönmüşlerdi zaten, artık Morgoth Valinor’dan gittiğine göre Valar, umudunu tamamen yitiriyor. Ñoldor da çok sevdiği şehrine geri dönüyor ve Tirion’un karanlıklar içinde kaldığını görünce yas tutuyor. Halk umutsuz ve üzgün olsa da Fëanor için hala her şey bitmiş değil. Hala sürgün cezası üzerinde olmasına rağmen Valar’ın kendisine verdiği bu cezaya karşı çıkarak herkesi Kral’ın konseyine çağırıyor.

Sanatçı: Jenny Dolfen

Öyle bir konuşma yapıyor ki Fëanor, bu konuşma Ñoldor’un kalplerine ateş salmaya yetiyor. Morgoth’u lanetliyor, Valar’ın elfleri koruyamadığını ve dolayısıyla onlara hizmet etmelerinin manasız olduğunu söylüyor. Hatta Morgoth’un da Valar ile aynı soydan geldiğini söylüyor, Ñoldor da iyice bileniyor. Krallarını da şehirlerinin ışığını da kaybeden Ñoldor halkının artık kaybedecek pek bir şeyi kalmadığını söylüyor, bir de soruyor: “Nankör denize beyhude yaşlar döken, sisler altında kalıp gölgelere boğulmuş bir halk olup elimiz kolumuz bağlı yas mı tutacağız ebediyen? Yoksa kalkıp dönecek miyiz yurdumuza?”

Morgoth’un Fëanor’a söylediği yalanları bir bir tekrarlıyor Fëanor kendi halkına. Valar’ın onları aldattığını söylüyor. Korkunç yeminini etmeden önce şöyle haykırıyor: “Dünya’nın sonuna kadar kovalayacağız Morgoth’u!”

Hemen sonra da yedi oğlu ile beraber kendilerini ve Ñoldor halkını sonsuza dek derinden etkileyecek bir yemini haykırmaya koyuluyor. Silmarilleri geri alacaklarına, bir daha herhangi bir varlığın Silmarilleri çalması durumunda da onu öfkeyle kovalayıp yakalayacaklarına yemin ediyorlar.

Bu yeminin kendisi Silmarillion kitabının içinde olmasa da Morgoth’s Ring’de The Annals of Aman, §134’de geçiyor. Hiçbir çeviri beni tatmin etmediği için kendi çevirimle veriyorum yemini size.

İster düşman, ister dost, isterse iyi veya kötü,
Morgoth ya da şanlı Vala soyu,
Elda, Maia, Sonradangelen,
Orta-Dünya’da henüz doğmamış biri bile olsa,
Ne kanun, ne sevgi, ne kılıçların kavgası,
Korku da tehlike de,
Kader’in kendisi bile koruyamayacak onu,
Fëanor’un ta kendisinden de Fëanor’un soyundan da,
Eğer ki bir Silmaril’i sakladıysa, çaldıysa,
Tuttuysa elinde, sahabetine aldıysa.
Hepimiz yemin ederiz ki:
Günlerin sonuna dek, ona ölümü getireceğiz,
Dünyanın sonuna dek, kederi!
Dinle bizi, ey her şeyin babası Eru!
Yeminimiz boşa çıkarsa şayet,
Bizi sonsuz karanlığa mahkûm et.
Şu kutsal dağlarda dinle ve şahitlik et andımıza,
Ey Manwë, ey Varda!

Sanatçı: aautio (Deviantart)

Böylece Silmarillion’daki en önemli olaylardan birini de arkamızda bırakmış oluyoruz. Silmariller çalınıyor, Morgoth lanetleniyor, Ungoliant’tan kaçıyor, ve Fëanor yedi oğlu ile birlikte yemin ediyor. Neler oldu neler!

Fëanor’u anlatırken demiştim ya henüz başlangıcın da başlangıcındayız diye, yalan söylemiyormuşum bakın! Gerçekten de en başın da başındaydık ama bayağı güzel ilerledik bugün. Akraba kıyımından da bahsettikten sonra gözyaşları dökmeye başlayacağız, şimdiden duygusal anlamda hazırlansak iyi etmiş oluruz!

Bir kez daha Tolkien’in dünyasında kaybolduk, bu yolculukta beni yalnız bırakmadığınız için bir kez daha teşekkür ederek veda ediyorum sizlere. Eru sizi kutsasın dostlarım, namarië!

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.