1 Mart Perşembe akşamı Türkiye futbolunun ikinci en büyük organize turnuvasının yarı finalinde, Türkiye futbol tarihinin tartışmasız en büyükleri olduğu istatistikler ve memleketçe mutabık kalınmış üç kulüpten ikisi karşı karşıya geldiler. Biri yüz on beş, biri yüz on bir yıllık iki müessese düşünün. Üst üste dümdüz yerleştirilip alçılanmış çubuk anıtlar bu kadar süre aynı yerde durduklarında etraflarında fotoğraf çektirmek mühim bir olay hâline geliyor; nerede kalmış ki insanların biri yüz on beş, biri yüz on bir yıldır hayallerini, umutlarını, endişelerini, sevgilerini ve düş kırıklıklarını bağladığı iki varlık. Düz duran varlıklar da değil üstelik. Hareket eden, onları oluşturan unsurlara reaksiyon veren, değişen, gelişen…

Sporu insan türü için vazgeçilmez kılan iki şey var, biri bu işte. Biz insanlar olarak hikayeleri çok seviyoruz. Başlangıcı, gelişmesi ve sonucu olmasa bile biz yukarıdan ekliyoruz içeriye. Olayları birbirine bağlıyoruz. Spor bir yandan bunu kolektif olarak yapabilmenin bir yöntemi. Öte yandan da spontane bir hikaye anlatımı. Hikayenin karakterleri de seyircileri kadar biliyor. Her şey ümitsiz gözükürken bir anda gelen o gol, kimse beklemezken yaşanan bir sakatlık, üst üste akın yediğin bir maçta yapılan cansiperane savunmalar… Spor bu yüzden güzel. Sporu seyretmesi bu yüzden güzel.

Kahveci 2008

1 Mart Perşembe akşamı, Beşiktaş ve Fenerbahçe erkek futbol takımları yaklaşık otuz bin kişilik Vodafone Arena’nın çimlerine çıkıp bir maç oynadılar. Maç 2-2 sonuçlandı. Üç kırmızı kart çıktı maç esnasında. Teknik adamlar maç içinde dramatik hamleler yapmak zorunda kaldılar. Maç sonunda da dramatik konuşmalar yapmak zorunda olduklarını hissettiler. Böyle hissettirildiklerini söylediler. Maçın kimliği, skorun son hâli, gerginliklerin yoğunluğu, teknik adamların ikisinin de gerginliği rahatsız oldukları bir mecburiyet olarak gördüklerini ifade etmeleri bir araya gelip ortaya çekirdeği merak uyandırdığı için anlatılmayı hak eden bir hikaye çıkarttı.

Ama anlatmaya kalkışan yoktu.

Böylesi hûdayînâbit hikayelerin anlatımı medyaya düşer. Hatta ve hatta, medya böylesi herkesi ilgilendiren ve yerde kimse ekmeden yetişen hikayelerin anlatılabilmesi için icat edilmiş bir araçtır. Medya böylelikle kayıt tutulması gereken şeyi kayıt altına alır. İlgilenen herkesi aynı sayfaya taşır. Öykü de o taşınan aynı sayfadan yoluna rahatlıkla devam eder. Fakat bu vasfı tamamlayabilmesi için medyadaki kayıt tutucu ve hikaye anlatıcılarının kendilerini hikayeden çıkarmaları gerekir. Hikayeci aynı zamanda hikayenin karakteri olmaya çalışabilir. Bu bir tercihtir. Ama en nihayetinde birinin de çıkıp şimdi onun dahil olduğu hikayeyi anlatması gerekir.

vodafone arena

1 Mart Perşembe akşamı, çok az kişi yoluna Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin hikayesini anlatmaya çıktı. Kameralar, gazete küpürleri, radyo dalgaları ve bant genişlikleri daha ziyade kendisi hikayede yer arayan insanlarla doluydu. Halbuki ne hikayeler vardı o akşamdan aranacak ve anlatılacak? Bütün maç didişen Pepe ve Soldado vardı. Ricardo Quaresma‘nın kontrolünü kaybetmesi nedendi? Mehmet Topal çok ölümcül bir hata yaptıktan sonra mental olarak nasıl kendini toplamıştı da, dakikalar sonra futbol adına kusursuz bir pas atmıştı takım arkadaşına? Jeremain Lens‘in kontratının uzatıldığı akşam kendi seyircisi önünde, kader anında teklemesinin sebebi neydi? Aykut Kocaman‘ı Vodafone Arena’da maç kazanmanın imkansız olduğunu öfkeyle ifade etmeye ne itmişti?

Keşke biri maçtan iki gün sonra, evinde memleketinden getirdiği çayını demlerken Soldado‘yu yakalayıp sorsaydı: Pepe kalibresinde bir savunmacı ile birebir mücadele verirken, aklından neler geçiyor? 

Keşke biri Quaresma’nın kendisi hakkında “Bana bir ilkokul hocam katlanırdı, bir de o katlanıyor” dediği Şenol Güneş‘e antrenman sonrası anlattırsaydı: Quaresma gibi duygularını tımar etmekte zorlanan bir oyuncu düzen ve disiplinin elzem olduğu bir takım sporunda nasıl istihdam ediliyor?

Keşke Mehmet Topal’ı ailesiyle piknikte çekip konuştursaydı biri: İnsan utanç anından sonra nasıl kendini toplayabiliyor?

Keşke Lens ifade etseydi: Bazen sahada neden ayaklar duruyor?

Keşke Aykut Kocaman Vodafone Arena deplasmanlarından önce kayıt altına alınsaydı: Oyuncularına böylesi bir deplasman için neler diyor?

Juventus FC 02

Bu soruların cevabını verecek bir Türkiye futbol kaydı, hikayesi, teşebbüsü yok. Ancak bu örnek hikayenin renklerini bozmadan, coğrafyayı da çok az Batı’ya alarak başarılı bir örneğini bulmak mümkün. Michael Antnoro, Fred Christenson, Johnson McKelvy, Will Staeger tarafından yapımcılığı üstlenilmiş, görüntü yönetmenliği John Tipton tarafından yapılmış, kurgu masasında Elena Toccafondi, Gabriel Cassia ve Andrea Fumagalli tarafından bir araya konulmuş altı bölümlük bir belgesel dizisi var Netflix‘te.

Adı First Team: Juventus. Geçtiğimiz senenin 1 Kasım’ında 120. yılını kutlayacak olmasına istinaden Torino’nun Ebedi Hanımefendi‘si, 2017-18 sezonu için bu ekibe ciddi bir erişim tanıyor. Bu erişimle de var olan hikayeyi zerafetle anlatmaya başlıyor ekip. Kazanmanın beklentisi altında yaşananları, kulübü yüz yırmı yıldır ayakta tutan değerleri, kulübü oluşturan bireylerin yaklaşımları ile harman ediliyor. Bir futbol takımının, elit bir futbol takımının hikayesini daha önce hiç görmediğiniz bir mercekten izliyorsunuz. Kendiliğinden gelişen hikayeleri ve insanın kendi limitlerini test edip aşabilmesini seyretmeyi sevenleri koldan bacağa ihya edecek bir seri. Ustaca ve aynı zamanda da sürükleyici.

Ve gerçekten, izlerken imrenmemek mümkün değil.

juventus first team

Takım hiç fark etmez. Çünkü Türkiye’nin böylesine büyük bir kitle için böylesine anlam ifade eden tüm kulüpleri böylesi bir belgeseli taşıyacak kadar hikaye barındırıyorlar bünyelerinde. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor, Bursa, Göztepe, Ankaragücü, Eskişehir… Yaklaşım da fark etmez. İlla First Team: Juventus‘ta olduğu gibi başarının ve zaferin romantik değerlerini vurgulamak, başarı ve zafere ulaşmakta ahengin önemini incelemek gerek yok. Kavga da anlatılabilir. Gerginlik de. Bunlar da iyi hikayelerdir, iyi hikayeciler First Team: Juventus ekibi gibi kendilerini gizleyip anlattıkları sürece. Yeter ki olsun, yapılsın. Sonu bilinmeden başlansın kayıt tutulmaya. Bir sezon. Bir sezon boyunca iyi bir belgesel ekibi soyunma odasına girsin çıksın. Oyuncularla birebir röportaj yapsın. Maçlarını kenardan alsın. Reklam çekimlerini izlesin.

Netflix’in Türkiye’de prodüksiyon yapmaya karar veren yetkili kişi ve kurum kolları bu karara varırlar mı bilmiyoruz. Varana kadar, yapılacak en iyi şey belli. First Team: Juventus’u baştan sona, altı bölüm izlemek. Futbolun anlatılmaya değer tüm hikayeleri için…

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.