Yazan: Buğra İğci
Başlığın fazla iddialı olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Belki biraz cüretkâr. Ancak Haliax benim için bundan daha azı değil.
Haliax, basitçe bahsetmek gerekirse, Kral Katili Güncesi serisinin ana kötü karakteri. Ancak Kral Katili Güncesi serisini ilk keşfettiğimde ve o dönem baskısı bulunamayan bu serinin peşine düştüğümde ilgimi çeken şey kendisi değildi. Seri hakkında okuduğum yorumlarda ve incelemelerde serinin en üstünde durulan özellikleri; epik fantezi türündeki diğer örneklerde pek görülmeyen bir kişinin ağzından anı aktarımı şeklinde anlatım yapması ve içerdiği özgün ve sağlam bir mantığa oturtulmuş büyü sistemiydi. Uzun uğraşlar sonucu ilk kitabı bulup hevesle okuduğumda ise bahsedilen her şeyin oldukça doğru olduğunu görmüştüm.
Ancak övgüler arasında atlanılan bir şey vardı: Haliax. Seriye başlamadan önce ona dair hiçbir şey okumamış ve duymamıştım. Rüzgarın Adı ilk kelimesinden itibaren bütün karakterlerinden özgünlük akan, sadece parasızlık çeken bir öğrenciyi sizi hiç sıkmadan sayfalarca anlatabilen bir kitap ve size kendinizi bir parçası hissedeceğiniz bir evren sunuyor. Ama benim için Kral Katili Güncesi’ni Centilmen Piç, Yerdeniz, Cosmere ve hatta Yüzüklerin Efendisi serisine rakip kılan ana etken kötü karakteri ve onun kullanımı oldu. Tam bu yüzden seriyi daha önce okumamış olanlara Haliax’ı tanıtmak istedim. Çünkü o apayrı bir okuma gerekçesi olacak kadar sağlam bir faktör.
Haliax’ı farklı kılan kaşı gözü değil elbette. Bahsedilmesi gereken en önemli faktörler Haliax’ın seri içindeki işlenişi, doğası ve elbette ki nihai amacı. Yazıda spoiler sayılamayacak noktalardan bahsedecek olsam da seriye her şeyden bihaber başlamak isterseniz şimdi bu yazıyı okumayı kesmeniz daha iyi olacaktır.
‘’Suratı olmayan adamlar gördün mü hiç?
Hayalet gibi gezerler oradan oraya.
Ne yaparlar? Ne yaparlar?
Chandrialılar. Chandrialılar.’’
İşleniş; Haliax’ı öne çıkaran ilk faktör. Çünkü Kral Katili Serisinde Haliax, Chandrialılar isimli grubun bir parçası ve hatta lideri. Ancak bu evrenin içinde Chandrialılar basit bir çocuk masalından ibaret. Çocukken size anlatılan öyküleri düşünün; sizi korkutmak için uydurulmuş Gulyabani, yaramazlık yaparsanız sizi almaya gelecek öcüler. Chandrialılar sadece bundan ibaret. Bu yüzden serinin hemen başında ana karakterimiz Kvothe, Chandrialılarla karşılaştığında bu onun için oldukça zor oluyor. Kimsenin inanmadığı varlıklarla nasıl savaşırsın ki? Hele herkes mücadelenle dalga geçecekse? Haliax ve diğer Chandrialılar bu bakımdan ilginç bir özelliğe sahipler. Onlar ne Voldemort gibi herkesin tanıyıp korktuğu bir despot ne de Akgezenler gibi halkın belli kesimlerinin ciddiye alıp hakkında efsaneler anlatmayı sürdürdüğü mitolojik varlıklar. Onlar sadece çocuk masalı.
Chandrialılar hakkında sağlam ve kesin neredeyse hiçbir bilgi yok. Kvothe onların gerçek hikayesini ve amaçlarını hanlarda duyduğu hikayelerden, okuduğu metinlerden ve ateşin başında edilen dostça sohbetlerden kendi çabalarıyla öğreniyor. Kitap bu bilgileri biz okuyuculara da peşin peşin sunmuyor. Siz de Kvothe ile beraber gerekli çıkarımları yapmalı ve teoriler üretmelisiniz. Bu açıdan Chandrialılar ve en önemlisi Haliax seriye bambaşka bir hava katıyor, onlar hakkında daha fazlasını öğrenme arzusu kaşif yanınızı açığa çıkarıyor.
Haliax’ı farklı kılan ikinci faktör; doğası. Haliax kudretli bir canlı. Kvothe’un onunla ilk karşılaşmasında bile inanılmaz yeteneklere sahip oldukça güçlü bir karakter olduğu anlaşılıyor. Ona tanrı denmiyor ya da benzer bir isim verilmiyor. Ancak bir insanın başa çıkamayacağı bir şey olduğu oldukça bariz. Bu yüzden Haliax insanları alaşağı etmek, kendi elleriyle öldürmek gibi bir duyguya kapılmıyor. Tenezzül dahi etmiyor. Onun herhangi bir zalimlikten kaçınmayan ve bunu kolaylıkla uygulayan ancak bu zalimliğe hayranlık duymayan ve bunu sanki bir basamak ya da bir görev gibi gören bir havası var. Bu sayede Haliax başka romanlarda gördüğümüz kötücül egomanyaklardan ayrılıyor, gizemini çözmeden yargılamak istemediğiniz bir güç olarak fantastik edebiyattaki yerini alıyor. Haliax’ın bu insanüstü doğasının seri içindeki yeri işte bu yüzden öyküyü farklı yerlere sürüklüyor ve daha kendinizi dahil edebileceğiniz bir evrenin ilk basamaklarından oluyor.
Bu özellikler ışığında Haliax’ın en önemli özelliğine geliyoruz: nihai amaca. Bir okuyucu ve bir izleyici olarak gerek geek aleminin ünlü yapımları gerekse basit hikayelerde gerçekten güçlü bir amaç üstüne oturtulmamış ve sadece kötü olmak için kötü olan karakterlerden hep nefret ettim. Çünkü bu karakterler eserlerin bütün başarılarına rağmen benim o dünya ile bütün bağlantımı kısıtladı. Okuduklarımız ve izlediklerimiz yaşadığımız dünyanın farklı bir yansıması. Belki daha ilgi çekici belki çok daha yaratıcı ve hatta bizim dünyamızdan çok daha güzel yansımalar. Ancak yine de sadece yansımalar.
Bizi kurguya bağlayan asıl güç ne kadar gerçekçi olduğu. Ne kadar ait hissettirebildiği. Eğer korkuyu ve heyecanı hissedemeyecek, her dönemeçte kendimizi merak içinde bulamayacaksak bu evrenleri tüketmemizin ne anlamı var? Bu sebepten kötü karakterlerin bir amaca ihtiyaçları var. Gerçekten yaptıkları her şey için onlara hak vermesek bile en azından düşünmemize sebep olacak bir altyapıya sahip olmalılar. Çünkü kötülük bizim dünyamızda da var ancak amaçsız değil. Her sonucun bir sebebe ihtiyacı var. Ve hiçbir kötülük sadece iyiye karşı olmak için var olmuyor.
Büyük eserler bize gerçekten çok gerçekçi ve çok sevilen birçok kötü karakter sundu. Hatta bazıları o kadar tartışmalıydı ki kimilerinin gözünde asıl kahramanlar onlardı. Haliax onların arasında en güçlüsü ya da en efsanevisi değil belki de. Ancak bana kalırsa Haliax yaratılmış en empati kurulabilir ve en mantık çerçevesine oturtulmuş kötü karakter.
‘’Amacımızı unutmuş gibisin,’’ dedi karanlık adam, sakin ses tonu biraz sertleşerek. ‘’Yoksa senin amacın benimkinden farklı mı?’’
Bir amaç elbette ki bütün bu serinin sebebi. Haliax’ın bir amacı var, seri boyunca farklı noktalarda karşımıza çıkacak ve hikayesini öğrendikçe kendi kafamızda bir yere oturtacağımız, üzerine düşüneceğimiz bir amaç. Ve hatta eylem olarak oldukça basit bir amaç. Ancak çok ağır bir yük taşıyor. Okudukça anlayacaksınız ki Haliax aslında sadece basit bir adam. Çaresiz bir adam. Öyle bir işkencenin içinde yaşıyor ki tarifi imkansız. Bizim ise anlayabilmek için kafamızda tartmamız gereken bir işkence. Hatta bazılarımıza bir ödül gibi gelebilecek bir işkence. Tek kurtuluş şansı ise seri boyunca taşıdığı bu amacı gerçekleştirmekten geçiyor ve işin üzücü kısmı her şey bittiğinde bu bile hiçbir işe yaramayabilir. Sadece tek bir umuttan ibaret. Çaresiz bir adamın son şansı.
Haliax’ın amacından açık açık bahsetmek sanırım her şeyi berbat etmekten başka bir işe yaramaz. Onu okumalı, takip etmeli ve Kvothe’un yaptığı gibi onu parça parça anlamalısınız. Anladığınızda ise ne düşüneceğiniz size kalmış. Yine de bana öyle geliyor ki onu gerçekten anlamaya çalıştığınızda yüreğiniz burkulacak ve belki de nefessiz kalacaksınız. Üzerine detaylıca düşündüğümde fark ediyorum ki Haliax’ın yerinde olsaydım ben de aynı şeyi yapardım. Hatta daha ileri bile gidebilirdim. Bana böyle hissettirebilmesi bile onu benim için yaratılmış en iyi villain yapıyor.
Bu yüzden eğer henüz Kral Katili Güncesini henüz okumadıysanız hemen seriyi edinin ve Kvothe’u bu sürükleyici öyküsünde takip ederken Haliax’ı da anlayarak, hissederek okuyun. Ona karşı mücadele etmenin de tadını çıkarın. Çünkü bunu hak ediyor.
___________
DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.