Civil War‘ın kaybedecek çok şeyi vardı. Bugüne kadar çıkmış diğer tüm Marvel Cinematic Universe filmlerinden daha da fazla. Birincisi, film süper kahraman filmlerinin sayısının resmen şişmeye başladığı dönemde çıkan ilk MCU filmiydi. Tüm janrın yorgunluğu bir tehditti Civil War’ın üzerinde. İkincisi, MCU tekel değildi artık, DC ve Fox‘un atılımları da bir alternatifti. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi neydi biliyor musunuz? Marvel, büyüyerek devam edip edemeyeceğini bu filmde ispat edecekti. Net ve geri dönülmez bir şekilde.
Çünkü The Incredible Hulk, Iron Man, The First Avenger, Thor ve Iron Man 2 ile başlayan süreç The Avengers’a sağlıklı bir biçimde gelmişti zaten. Iron Man 3, Thor: The Dark World ve Winter Soldier da sadece paralel büyüyerek devam edebildi. Sonra, Guardians kadrosu eklendi MCU’ya, Age of Ultron Scarlet Witch ve Vision’ı denkleme kattı. Ve o ağırlığın altında da çöktü. Thor’un jakuzi sahnesinden, nereden gelip nereye gittiği belli olmayan bir Quicksilver’a; fragmanlarda gösterilenin hakkını zırnık veremedikleri bir Ultron’dan, ortaya atılmış ama katmerli işlenememiş tüm alt konulara… Age of Ultron, Marvel’ın dikey yönde en büyük sıçrayışı, ve paralel olarak en büyük düşüşüydü. Bu yüzden onun peşi sıra çıkan ve skalayı kasti bir şekilde küçük tutmuş Ant-Man’i çok sevdik zaten…
O hâlde Civil War’ı masaya yatırırken, ilk başta sormamız gereken soru bu. Çünkü Marvel, kasti bir şekilde tekrar dikey büyüyor bu filmde. Üstelik tek bir istikamete de değil, sadece yeni karakterlerle de değil. Ant-Man, Winter Soldier, Falcon gibi karakterler merkeze alınıyorlar. Black Panther ve Spider-Man gibi, ileride kaçınılmaz bir şekilde kendi destek takımlarını da evrene getirecek iki ana karakter ekleniyor. Paradigmayı oluşturan faktörler genişliyor. The Raft‘i görüyoruz mesela filmde ilk defa, hakeza Wakanda‘yı da öyle. Yeni de bir kötü adamımız var, Helmut Zemo. O yüzden, bu soru çok büyük bir önem taşıyor: Captain America: Civil War, bunların hepsini taşıyabiliyor mu?
Evet, taşıyabiliyor. Ama ilerisi için kaygı verici birkaç iz de bırakarak.
Kaygılara sonradan geçelim, önce parça parça konuşalım filmi. Herkesin en merak ettiği şeyler, filmin çok garip bir şekilde en doğru yaptığı şeyler aynı zamanda. Bu, Russo biraderler için çok büyük bir güvenoyu. Çünkü şu an sokaktan ilgili bir insanı çevirip merakını kaşıyan şeyleri sorsak, ilk beşte sıralayacağı her şey kotarılmış filmde. Şöyle de sayalım hatta, gelin, buyurun.
Spider-Man? Beyaz perdede gördüğümüz en iyi Spidey var filmde. Tom Holland işin hem Peter Parker, hem de Spider-Man tarafını, rol üzerine özel dikilmişçesine bir rahatlıkla oynuyor. Bu noktada Kevin Feige’nin “liseli yapacağım” diye neden böylesine ayak direttiğini de izlerken anlıyorsunuz. Çünkü Tobey Maguire’ın üzerinde çok, Andrew Garfield’ın üzerinde de az buçuk eğreti durmuş, Spidey’nin ise alametifarikası olan o gevezelik, Tom Holland’ın genç Peter’ında toylukla birlikte çok sempatik bir hâl alıyor.
Black Panther? Filmden çıkınca Panther’in solo filmini merakla bekleyeceksiniz. Spidey’nin filmde bir karakter arkı yok. Başladığı yerde bitiriyor karakterizasyon olarak. Bu bakımdan onun rolünün “ya hakları alamazsak?” düşüncesiyle yazıldığı belli biraz. Ama Black Panther’ın var. Ve Russo’ların –muhtemelen 20 dakikalık bir medyumda çalışa çalışa biledikleri– dar alanda çok şey anlatabilme huyları kurusun, ekranda olduğu süre zarfında çok tatmin edici bir dönüşüm geçiriyor karakter.
Aksiyon sahneleri? Havalimanı sahnesi, süper kahraman tarihinin gelmiş geçmiş en iyi dövüş sekansı olabilir. Samimiyetle söylüyorum. Fragmanda gördüğünüz hiçbir şey sizi buna hazırlayamaz. Eğer bu satırları filmi izlemeden okuyorsanız, benim bu övgülerimin yükselttiği beklentinizi dahi karşılayacak o sahne. Aynı anda hem cümbüş, hem de küçük net portreler çekebilmiş Russo biraderler. Bu başarıları, filmin başındaki sekans için de geçerli.
Mizah / ciddiyet dengesi? Whedon’un fazla sulu kaleminden geriye dönük olarak soğutacak kadar şahane tutturulmuş bir ayrım var burada. Kabul, Whedon’ın komik olduğu anlar var. Ve Whedon’ı Whedon yapan şey o zaten. Ancak Buffy’de geliştirdiği ters köşe mizah pratiği, Ultron’da çok daha uyumsuz duruyordu. Fakat Russo’ların bir önceki filmi, Winter Soldier da olabildiğine ciddiydi. Civil War bu ikisinin ayrımını müthiş tutturmuş. Üstelik aradaki geçişler de çok anlamlı.
Iron Man ile Captain America’nın çatışması? Çizgi romandan çok daha anlamlı. Ancak burada, Russo’ların çok büyük bir hatası da var. Evveliyatla şunu söylemek gerek, bir Dawn of Justice çekmiyor film. Yani birinci perdesinde zeminini hazırladığı şeyi, son perdesinde unutmuyor. Bu noktada, çok da spoiler’a girmeden şunu diyebiliriz: Film gerçekten de merkezine Cap ve Iron Man‘in çekişmesini alıyor, onu da bırakmıyor. Ancak, yaptığı büyük bir hata var ve bu kesinlikle bir gözden kaçma değil. Kasti bir senaryo tercihi, ve filmin başından çok şey götürüyor.
O da şu: Tony’nin motivasyonlarını net bir şekilde verebilmek için gerekli rotaya sahip film. Işığı görüyor. Yolu görüyor. Ama gitmiyor. Daha doğrusu, Tony’nin karakterini fazla antipatik kılar korkusuyla, gösterdiği A ve B noktalarını bağlarken elini çok korkak alıştırıyor. Ultron’u Tony’nin bencilce yaratmış olması, Sokovia’dan direkt olarak Tony’nin sorumlu olmuş olması; Tony’nin bir anda denetim yanlısı olması bakımından, çizgi romanlardakinden çok daha anlamlı bir hareket. Üstelik çizgi romandaki götlük seviyesinin yüzde birine yaklaşmıyor olması da çok hoş. Ancak, Tony’nin Sokovia’da yediği naneyi gözünüze de sokmamak için ciddi bir gayret gösteriyor film. Sık sık Sokovia deniyor, yazıklanıyor, ama bu sahnelerin hiçbirinde en azından Tony’ye bir yargılayıcı bakış dahi uygun görülmüyor.
Bu da filmin başında Tony’nin motivasyonunu, izleyici olarak biraz flu görmenize sebep oluyor. Hikaye bir noktada Tony’yle çok güzel oynamaya başlıyor, orada ikinci bir rüzgar alıyor arkasına Tony deyim yerindeyse. O zaman daha ciddi inanmaya başlıyorsunuz onun tarafına, daha ciddiye alıyorsunuz, ve film daha elmas bir hüviyete bürünüyor. Daha berrak, daha net ve daha keskin. Çünkü skalasını çok akıllıca bir hamleyle küçültüyor sona doğru. Ve en güzel sahnelerini de burada sunuyor size.
İşte kaygımın olduğu nokta da bu zaten. Civil War, bir Captain America filmi olmakla, bir Avengers filmi olmak arasında çok güzel gidip geliyor. Yeri geldiği zaman çapını çok daraltıyor, yeri geldiği zaman da geri genişletiyor ufkunu. Bunu yapabildiği için, iki Avengers filminden de daha iyi. Bu bana biraz objektif bir durum gibi geliyor, çünkü iki Avengers’ta da Whedon’ın çok umduğu, olması için çok çalıştığı, ama tam olarak hiç başaramadığı bu şeyi, yani yeri geldiği zaman merceği kısabiliyor olmayı Russo biraderler eforsuzca gerçekleştiriyorlar.
Ama yine bunu yaptığı için, film bence iki Captain America filminden de daha kötü. Winter Soldier kadar odaklanmış değil, olamaz da zaten. Hakeza First Avenger kadar samimi de değil. Olabilecek donesi var, gerçekten olduğu segment anlar da var. Ama bir yandan da Civil War olmak mecburiyetinde işte, o yüzden de tutmaya çok yaklaştığı o ruhu, arada doğal olarak elinden kaçırıyor. Bu çok doğal bir süreç ve aynı şey, Ultron’u paramparça etmişken, Civil War’ın hâlâ baya başarılı bir film olmuş olması Russo’lara, dedim ya, büyük güvenoyu. Ama ilerisi için de kaygılanmaya değer bir durum koyuyor ortaya.
Marvel büyümeye devam edecek. Dikey büyümeye de devam edecek. Civil War’ın sonu bunu gösteriyor. İşin kötüsü, büyük filmlerinin arasında Ant-Man gibi odaklanabilecekleri, küçük hikayeler de koymayacaklar üçüncü fazda, belki Strange hariç. Spidey ekrana Iron Man ile çıkacak. Black Panther… spoiler vermeden anlatamayacağımız imalar var orada. Thor zaten Ragnarok’u bekliyor. Ant-Man bile yanına Wasp’ı aldı. Guardians 2 zaten… Peki bu arada, “I can do this all day” gibi, büyüleyici ve tüyleri diken diken edecek anları nasıl inşa edecek Marvel? O replik, First Avenger kadar şahsi ve samimi bir film olmamış olsa, Civil War’a ruh katan bir an olabilir miydi? Peki o tohumlar atılmazsa, Infinity War nereden bulacak böyle filizlerini?
Civil War şahane bir film. Russo biraderlerin şahane bir Infinity War çıkartacaklarına dair de bir şüphe yok artık kafamda. Ancak, Marvel’ın dikine büyüme huyunun da uzun vadede çok zararlı olacağını düşünmeden edemiyorum. Umarım, biraz daha şahsiye inmenin, her zaman ileride daha büyük meyveler verecek bir şey olduğunu fark ederler tekrardan, üçüncü fazda daha içsel hikayeler izleriz.