Basmakalıp tetikçi, intikamcı filmleri bir süredir sektörün aksiyona ayrılan kısmını meşgul ederken 2014 yılında Keanu Reeves’li John Wick filmi bu tip filmlerin de belli kalıpların dışına taşıp bir “stil” sahibi olabileceğini kanıtlamıştı. Bu film sayesinde bir süredir ortalıkta görünmeyen “stilize” aksiyon filmleriyle tekrar tanışan sinema seyircisini John Wick’ten sadece birkaç ay sonra, 2015 yılında Kingsman: The Secret Service karşıladı. Kingsman aynı John Wick gibi aksiyon filmlerinin estetikten yoksun yanını doldurmayı misyon edinmişken John Wick’in aksine hiçbir zaman stil edinememiş tetikçi veya intikamcı filmlerine değil, zamanla tarzını kaybetmiş İngiliz imzalı casusluk filmlerine yeni bir soluk getirme derdindeydi. Fakat Kingsman aynı zamanda, geleneğini yaşattığı casusluk filmlerini bir yandan tiye alarak, getirdiği soluğun bir kısmının kahkahaya harcanmasını da istiyordu. Başarısının ardından daha sonra bir üçlemeye dönüşeceği açıklanan Kingsman serisinin ilk filmi, hedeflerinin ikisini de on ikiden vurarak künyesine stilize aksiyon ve casusluk parodisi sıfatlarını aynı anda işleyebildi. Bu vesileyle serinin ikinci filmi olacak The Golden Circle, 2017 vizyon takvimine büyük beklentiyle işlenen filmlerden biri oldu. Bugün yapacağımız şey The Golden Circle’ın selefinden doğan beklentileri karşılayıp karşılayamadığını incelemek.

kingsmanheader
The Golden Circle ile beraber -ilk filme de yönetmenlik yapan- Matthew Vaughn‘ın vermesi gereken en büyük sınav görsel anlamda The Secret Service’in gerisinde kalmamak ve üstüne bir şeyler koyabilmekti. Yönetmenin sözleri de filmin tanıtım süreci de ikinci filmin en az ilk film kadar stilize olacağı konusunda iddialı gözüküyordu. Bu iddianın boş olmadığı kanaatindeyim. Görsel efektlerin zaman zaman çiğ kalarak göz yormasını hariç tutarsak film boyunca filmin gözümüze hitap eden kısımlarına emek veren herkes övgüleri hak ediyor.

İlk filmde, filmin konusu dolayısıyla da önem taşıyan kostümler; İngiliz beyefendisi/hanımefendisi tarzı ile sokak tarzını zaman zaman keskin çizgilerle ayırarak, zaman zaman da küçük detaylarla harmanlayarak tasarlanmıştı ve açıkça hayranlık vericiydiler. Her iki filmin de kostüm tasarımcısı olan Arianne Phillips istikrarlı bir iş ortaya koymuş: İkinci film, bu iki tarza Poppy ile beraber 50’ler Amerikan tarzını ve Statesman ile beraber tarzını da katarak ilk filmin başarısını devam ettirmiş. Özellikle karlı zirveye çıkarken Eggsy, Harry ve Whiskey’nin giydiği kostümler farkı ortaya koyuyordu. The Secret Service ile bolca ödüle ve adaylığa kavuşan Phillips, The Golden Circle’daki çalışması sayesinde ödül törenlerinde adını daha çok duyuracaktır.

Yönetmen Matthew Vaughn ve görüntü yönetmeni George Richmond hünerlerini filmin sakin ve şık girişinden göstermeye başlamışlar ve şova, ilk sahneyi takip eden heyecan dozu yüksek kovalamacayla devam etmişler. Başlangıçtaki performans filmin geneline de yansımış. Richmond, yönetmenin sık ve şık kullandığı uzun plan, micro shot ve 360 derecelik çekimlere ustalıkla eşlik etmiş. Filmde ayrı sahnelerde de gördüğümüz bu ekstrem çekim türleri, serinin iki filmdir sürdürdüğü özgün dövüş sahnelerinde bir arada başarıyla kullanılabilmiş ve Kingsman’ın “stilize” aksiyon filmi olarak anılmasının altı şüpheye yer bırakmadan doldurulmuş. Fakat ne yazık ki The Golden Circle’ın kreatif yönden övülebilecek yanları stilizasyonundan ibaret kalıyor.

KingsmanGoldCircle
Filmin genel yönetmenliğinin yanında, Jane Goldman ile beraber filmin senaristliğini de üstlenmiş olan Matthew Vaughn belli ki kaldırabileceğinden fazlasını yüklenmiş. Vaughn, The Secret Service’in senaristliğini de Goldman ile paylaşıyordu fakat o sefer ellerinde dayanak olarak kullanabilecekleri bir çizgi roman hikayesi vardı. The Golden Circle’ın senaryosu ise ilk filmin aksine tamamen orijinal ama yine ilk filmin aksine oldukça başarısız. The Secret Service filminin senaryosu için bir başyapıt diyemeyiz: Son derece basit ve klişe olmaya yakın bir olay örgüsüne, tipik karakterizasyonlara sahipti. Fakat bu yalınlıklar özgün bir fikirden türüyordu. İlk filmin amacı seyircisini yormayan, keyifli, güzel görünen, klişe ve tipik casusluk filmlerini tiye alan bir ürün ortaya koymaktı ve bu başarılmıştı. İkinci filmse bir yandan ilk filme benzeme çabası ve diğer yandan kendini ciddiye alma gayreti arasında gidip gelirken çaresiz ve amaçsız kalmış.

Senaryonun arada kalmışlığını en iyi, Kingsman üslerinin yok edilmesinden sonraki sahnelerde anlıyoruz. Eggys; sivil arkadaşını, iş arkadaşını, köpeğini ve yuvası kabul ettiği Kingsman’ı kaybettikten sonra Merlin’le dramatik olması beklenen ama hiç de kalbe dokunmayan bir sahne paylaşıyor. Hemen sonra Statesman viskisinin bulunduğu sahneye geçiliyor ve dakikalar önce yasta olan casus karakterlerimiz kendilerini viskinin lezzetine bırakıyorlar. Sonraki sarhoşluk sahnelerinden de, sanki daha yeni önemli karakterler ölüme yollanmamış gibi, seyirciyi güldürmesi bekleniyor. Bu tip ani ve yersiz geçişler filmin genelinde de görülüyor. Sadece üslerin yok edilişindeki duygu durumu değil; Eggsy’nin Tilde’nin ailesiyle yediği yemekte ne olduğu, Harry’nin hangi noktada tamamıyla iyileştiği, Tilde ve Eggsy arasındaki ilişki, Statesman’ın Kingsman’le geçmişini fark etmesi gibi önemli birçok durum havada bırakılıyor. Golden Circle örgütünün pek de etkileyici olmayan ana hikayesi dışında, bütün hikayeler yarım yamalak kalıyor. Bu tip hikayelerin yanında sırf ilk filmin dokusunu yakalamak adına senaryoya eklenen sahnelere rastlamak da mümkün. Bunlarla beraber The Golden Circle’ın senaryosu hatırda kalamayacak kadar dağınık ve kaypak bir hale bürünüyor.

Senaryodaki hissizlik karakter motivasyonlarına fazlasıyla yansımış. Filmin tanıtım aşamasında her bir karakter için posterler hazırlanmıştı ve bu posterlerin üzerinde karakterlerle ilgili “egzantirik kötü”, “biyonik uşak”, “huysuz patron” gibi basmakalıp sıfatlar yer alıyordu. Elbette bu, Kingsman’in klişelerle kafa bulması özelliğine bir göndermeydi. Ancak ne yazık ki ikinci filmin karakterleri bu klişelerle kafa bulamıyor, onları yaşıyordu. İlk filmde kişilikleri derinleştirilen Eggsy ve Harry dahi, senaryonun sığlığına kurban gitmişler. Eggsy film boyunca çevresinde olan biten hiçbir şeyden etkilenmiyor gibiydi ve Harry’nin yaşadığı travmayı özel efekt ürünü kelebekler dışında açık eden hiçbir şey yoktu. Filmde belki de gelişme gösteren tek karakter Merlin‘di. O da ölümünü dramatikleştirmek adına yazılan bir gelişmeydi. Poppy’nin ya da Charles’ın hiç derinleştirilmeyen karakterlerine olumsuz bir yorum yapamıyorum çünkü Kingsman, kötülerini bilerek en sığ ve siyah noktada tutan bir seri. Ancak ortada sığ olmayan bir karakter görülemeyince, kasıtlı sığlıklar bile hata gibi gözüküyor.

kingsman-the-golden-circle-trailer-2-taron-egerton-colin-firth-spicypulp
Daha öznele inip Harry’e açıkça yüklenmek istiyorum. Zira filmin hikayesinin en dağıldığı noktada o duruyor: Harry’nin bu filmde döneceği fragman ve posterlerde açık edilmişti. Bu yüzden eski Galahad karşımıza çıktığında bir sürpriz etkisi yaşanmadı. Diriltilmesi ve bunun sonuçları tutarlı bir şekilde işlendiğinden Harry’nin ölümden dönüşünü kabul etmek zor olmadı. Hafızasını geri kazandırma yolundaki çabalar ve nihayet bunun başarıldığı nokta da gayet iyi işlendi. Ancak Harry hafızasını geri kazandıktan sonra, karakter hakkındaki her şey çok çarpık ilerlemeye başladı. Gördüğü kelebekler ve yaşadığı başdönmeleri dışında yaşadığı travmanın Harry’nin kişiliği üzerinde hiçbir etkisini göremedik. Bu yüzden herkes Harry’e Whiskey’i vurması konusunda yüklendiğinde seyircinin elinde Harry’den şüphelenmek için hiçbir şey yoktu. Finale doğru koşarken Harry eski formuna kavuştuğunda da bir geçiş süreci görememiz göze fazlasıyla batan bir senaryo boşluğuydu. Bütün meseleler son bulduğunda ise Harry iki film arasındaki ve bu filmde yaşadıkları hiç gerçekleşmemiş gibi bir duruşa sahipti. Bu da net bir karakterizasyon hatasıydı.

Filme adını veren Golden Circle’dan şu ana kadar bahsetmediğimizi fark etmişsinizdir. Bunun sebebi filmin antagonistinin çok silik olması. Film ikili ilişkilerle, yarım kalmış yan hikayelerle, esprilerle ve yersiz aksiyonlarla o kadar doluydu ki tüm bunların arasında asıl meseleyi seçmek zor oluyordu. Aslında Golden Circle’ın uyuşturucu üzerinden yarattığı absürd ikilem ve Poppy’nin amacı ilginç yazılmıştı. Fakat Poppy’nin sahnelerinin çoğu, filme hiçbir katkısı olmayan Elton John’la, Angel’le olan diyaloglarına harcandığından kötü karakter ve onun amacı kişiselleştirilemeden filmin sonuna geldik. Nihayet Poppy çok sıkıcı bir şekilde alt edildiğinde, gereksiz kalabalık içinde kalan Golden Circle hikayesi tamamlanmış gibi bile hissettirmiyordu.

Filmin pazarlanma aşamasnda Golden Circle kadar yer kaplayan Statesman da uyuşturucu örgütüyle aynı kaderi paylaşıyordu. Statesman üzerinden en az Kingsman kadar meyve toplanacak bir fikirdi ve ilgnç karakterler de barındırıyordu. Ancak aynı Golden Circle gibi oldu bittiye getirildi ve oluşturulan casus evreninde sağlam bir yer edinemeden filmin jeneriği akmaya başladı. Bu yüzden Statesman yalnızca etnik bir espri olarak kaldı.

colin-firth-kingsman-2-992616
The Golden Circle’ın içinden çıkılmaz kalabalığından sıyrılıp son olarak oyunculuklardan bahsetmek istiyorum: İki filmdir Eggsy rolünde gördüğümüz Taron Egerton‘ın ilk filmden bu yana çalıştığı belli oluyor. Karakteri üzerinde bir gelişme olmasa da oyunculuğu ilerleme kaydetmiş. Colin Firth ise Harry Hart performansını senaryoya göre ayarlamış gibi. Harry’nin hafızasının açıldığı sahneye kadar harika bir oyunculuk sergileyen Firth, bu sahneden sonra çok tutuk bir performans göstermiş. Buna sebep olan kafası karışık bir karakteri oynamayı kotaramaması mı, kötü karakter yazımını telafi etmeye gücü yetmemesi mi yoksa ikisi birden mi ayırt edemiyorum. Genelde başarılı bulmadığım Channing Tatum, Tequila rolüyle keyifli bir performans sergilemiş fakat tanıtım aşamasında büyük yer kaplayan karakteri filmde kendine pek yer bulamamış. Belli ki karakteri üçüncü filme saklanıyor. Pedro Pascal, Oscar’a oynuyor olmasa da Whiskey rolünü olabilecek en iyi şekilde canlandırmış. Jeff Bridge ve Halle Berry ise bu filmde ne yapıyorlardı pek emin değilim.

Paragraflarca yerdiğim senaryodan sonra bu filmde canımı en sıkan şey Julianne Moore‘a yapılan ayıp oldu. Moore egzantirik ve karikatürize kötü karakter rolünü muhteşem oynamış. Kendisini Crazy, Stupid, Love filmindeki küçük rolü dışında hep dram filmlerinde izlediğimden Poppy ile neler yapabileceğini hiç bilmiyordum ve gördüğüm şeye hayran kaldım. Kocaman sırıtışıyla, vücut diliyle sosyopat bir kartel liderini harika canlandırmış. Ancak yaratılırken üzerinde düşünüldüğü belli olan karakterin hikayesi kötü yazılınca Poppy’i hatırda kalır bir karakter yapmak adına Moore’un elinden pek bir şey gelmemiş.

ifask8zghw4fnnusivwj
Tüm yorumlardan bir manşet çıkartmak gerekirse Kingsman serisinin The Golden Circle’daki tutarsızlık ve hissizlik yüzünden büyüsünü kaybetmiş bir seriye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Üçüncü film bu durumu kurtarabilir mi bunu öğrenmemize daha çok var. fakat şu durumda Kingsman’ın ilk filmle kazandığı onlarca övgüden geriye şimdi sadece “stilize” kalıyor. Stilize olmak da bir filmi iyi yapmaya ne yazık ki yetmiyor.

Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.