Malumunuz sinematik evrenler aldı başını gitti. Marvel Cinematic Universe’ün başarısından sonra DC de dahil olmak üzere herkes kendi sinematik evrenini kurmak için büyük adımlar attı. Biz çoğunlukla MCU’nun başarılarına, DCEU’nun başarısızlıklarına odaklandık fakat tüm bu karmaşanın içerisinde Sony’nin Spider-Man’siz Spider-Man evreni aldı başını gitti. İki Venom filmiyle de eleştirmenlerden kötü yorumlar alıp hayranların büyük beğenisini toplayan ve her şeyden önemlisi maddi açıdan Sony’e oldukça büyük bir kazanç sağlayan bu evren şimdi de bizlerle Morbius filmini buluşturdu. Peki, bu ne kadar iyi bir karardı?

Her ne kadar Morbius filminden verilecek bir spoilerın, filmin seyir zevkini kaçırmayacağını düşünsem de bu yazıda spoiler vermekten kaçınacağım. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

Nadir görülen bir kan hastalığından mustarip olan Michael Morbius isimli genç bir adamın, hastalığını tedavi etmek için yaptığı deneysel çalışmalar sonucunda insanlığın en korkulu rüyalarından biri olan vampire dönüşmesini konu alan Morbius filmi, tam anlamıyla bir felaketti. Neresinden tutsak elimizde kalan filmi, açıkçası nasıl anlatmaya başlayacağımı bilemiyorum. Fakat normal bir incelemenin en sonunda söylemem yargıyı şimdiden veriyor ve filmi sinemada izlememenizi öneriyorum. Sinema bileti fiyatları şehirlere göre farklılık gösterse de bu fiyatların her biri için “Morbius’a gitmek yerine paranızı harcayacağınız on şey” şeklinde listeler yapabiliriz.

Acelesi var acelesi!

Öncelikle filmimiz bir süper kahraman filmi. Bu yüzden karakterimizin dibe vurması, çaresiz kalması ve bu çaresizliğine bir çare ararken başının belaya girmesi gerekiyor. Morbius da saydığım tüm badireleri atlatıyor fakat bunlar o kadar hızlı gerçekleşiyor ki karakterle tek bir saniye bile bağ kuramıyoruz. Öte yandan hikâyenin bu aceleciliği sadece ana karakterimizde değil; ana kötümüzün motivasyonunda, yan karakterlerin gereksizliğinde kısacası filmin her noktasında kendini gösteriyor.

Morbius’un bir vampir filmi olmasından mütevellit daha film başlamadan hem süper kahramanlıkla hem de vampirlikle alakalı olabilecek onlarca klişe aklınıza geliyor ve film bunların hiçbirini atlamadan, hepsini bünyesinde barındırıyor. Gerçekten Morbius senaryosunun, vampirler hakkında ortaya atılan tüm iddiaların uç uca eklenerek oluşturulduğuna yüzde yüz eminim fakat bunu kanıtlayamam. Her bir replik, her bir espri o kadar beklendik ki filmin bir noktasında “Ben bu filmi daha önce izledim mi acaba?” diye tereddüt etmeye başlıyorsunuz…

Bu “acele” etme durumu kötü bir yazarlıkla birleşince ortaya o kadar absürt anlar ortaya çıkıyor ki… Karakterimiz her saniye tam olarak ne yapması gerektiğini biliyor ve hiçbir şekilde güçleri hakkında tereddüde düşmüyor. Acaba uçabilir miyim, acaba güçlerimin bir sınırı var mı gibi soruları asla sormuyor ama sağ olsun güçleri de onu hiçbir zaman yüz üstü bırakmıyor. Her zaman tam ihtiyacı olduğu anda yeni bir gücünü keşfediyor ve böylece karşısına çıkan zorlukların üstesinden kolaylıkla geliyor. Eh, böyle olunca da Morbius karakteri için endişelenmeyi bırakıyorsunuz. Bu da filmi sıkıcı bir hâle getiriyor.

Hikâye kötü anladık. Peki, karakterler nasıl?

Morbius filminin oyuncu kadrosunu açtığınızda karşınıza Jared Leto, Matt Smith, Adria Arjona ve Jared Harris gibi birbirinden önemli yıldızlar çıkıyor. Bu yüzden doğal olarak siz de kötü bir filmde iyi oyunculuklar görmeyi bekliyorsunuz. Fakat unuttuğumuz bir şey var ki ne kadar mükemmel bir oyuncu olursa olsun, herkes en nihayetinde senaryoda yazıldığı kadar iyi oyuncu olabiliyor. Morbius da bunun en büyük kanıtı.

Uzun yıllar boyu Doctor Who’da severek izlediğimiz Matt Smith, Morbius filminde oynamaktan büyük bir zevk aldığına yüzde yüzde yüz eminim. Ünlü oyuncunun içerisinde bulunduğu her sahne o kadar absürt ki bu parayla yapılacak bir iş değil. Michael Morbius’un en yakın arkadaşı Milo’yu canlandıran Matt Smith, her ne kadar sempatikliği sayesinde kendini izletmeyi başarsa da filmin belli bir noktasından sonra bu sempatiklik de onu kurtarmıyor ve kendisini her gördüğünüz sahnede kahkaha atmaya başlıyorsunuz.

Jared Harris’ın canlandırdığı Emil Nikols karakteri ise size Morbius’un bir parodi filmi olabileceği ihtimalini düşündürüyor. Başlangıçta bakıma muhtaç Michael ve Milo’nun bakıcısı olarak gördüğümüz karakterimiz, filmin ilerleyen dakikalarında Nobel Ödülü’nde konuşma yapıyor, bu da yetmiyor filmin sonlarına doğru Milo’nun özel doktoru olarak görev alıyor. Karakterin kariyer basamaklarındaki bu saçma iniş çıkışları, aslında size daha ilk dakikadan nasıl bir film izleyeceğinizin mesajını veriyor. Koskoca Jared Harris’in düştüğü bu durumları görünce yüreğim sızladı. Hem Matt Smith hem de Jared Harris’in ilk süper kahraman filmi deneyimleri böyle olmasaydı keşke…

Filmde yazılan kötü karakterlerin sadece bu kadar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sevgili dostlarım, Michael Morbius’un bir vampire dönüşmesinin ardından iki adet FBI ajanı sahneye giriyor ve Morbius’un yaptığı deneyleri araştırmaya başlıyor. Fakat size iddia ediyorum; sadece süper kahraman filmlerinde değil, şimdiye kadar çekilmiş tüm sinema filmleri içerisinde bundan daha gereksiz ve daha işe yaramayan karakterler görmemişsinizdir. Adeta yönetmenimiz, filmi bilgisayarından izlerken başka şeylerle uğraşan izleyicilere ara sıra konuyu özetlemek için yaratmış bu karakterleri. İki FBI ajanımız filmde gözüktükleri her sahnede birkaç dakika önce izlediğimiz şeyleri yeniden dile getiriyor ve sahneden çıkıyorlar. Gerçekten bu iki karakteri çıkarsak, film hiçbir şey kaybetmiyor.

Son olarak bir de kurgudan söz edelim…

Malumunuz, Morbius bir vampir filmi. Bu yüzden insanüstü yeteneklere sahip olan bir vampirin güçlerini izleyicilere iyi bir şekilde yansıtmak zorunda. Morbius, sıradan bir insandan çok daha hızlı bir şekilde hareket ediyor ve bunu bizim sıradan insan gözlerimizin görmesi mümkün değil. Peki, filmimiz bunu bize nasıl aktarıyor? Tabii ki ağır çekimlerle! Sevgili yönetmenimiz, elini hiç korkak alıştırmamış ve kullanabileceği her aksiyon sahnesine ağır çekim eklemiş. Şeytanın aklına bile gelmeyecek bu sinema hilesi, filmde çok fazla yer alıyor. Twilight ve diğer diğer ucuz vampir hikâyeleri izlediyseniz, buna alışkanlık geliştirdiğinizi düşünebilirsiniz fakat sizi uyarmalıyım Morbius, ortalama bir ucuz vampir filminden bile daha fazla ağır çekim sahnesi içeriyor.

“Peki, hiç mi güzel bir şey yok yahu bu filmde?” derseniz aslında bir tane var. Morbius’un güçleri arasında bulunan “sonar” gücünün yansıtılmasını oldukça başarılı buldum. Fakat sadece bu, filmi izlemek için yeterli bir sebep mi? Asla değil! YouTube’a gelince bir göz atarsınız.

Son olarak Morbius, birbiriyle bağlantılı iki adet ek sahne bulunduruyor. Bu sahneler de en az film kadar kötü fakat hem Marvel hem de Sony’nin sinematik evreninin geleceği açısından oldukça büyük önem arz ediyor. Öte yandan bu sahneler başta Kevin Feige olmak üzere hepimizin başını çok fazla ağrıtacak gibi duruyor.

Morbius, bana göre Sony’nin Spider-Man’siz Spider-Man Evreni standartları için bile oldukça kötü bir film. Venom: Let There Be Carnage’dan daha mı kötü yoksa eşit mi ona karar veremiyorum sadece. Eğer filmi sinemada izlemeyi düşünüyorsanız, düşüncelerinizi bir kez daha gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.