Kendi adıma konuşayım; Adam Sandler filmlerini bir türlü beğenemeyen bir insanım. Hem kendisinin oyunculuğu, hem mizah anlayışı bir türlü bana hitap edemedi yıllarca. Arada “Funny People” gibi güzel sayılacak filmler çıksa da genelleme olarak bir filmin kadrosunda Adam Sandler varsa o filmden uzak durma ihtiyacı duyarım diyebilirim.

Beni bu kararımdan döndürmeyi sadece içimdeki geek’e hitap eden bir film bozdurabilirdi, ki bugün değerlendireceğim Pixels’i izlememin tek sebebi de buydu. Bugün 90’lar Geek kültürünün domine ettiği bir dönemde yaşıyoruz ama hepiniz katılacaksınızdır 90’lar kuşağı 80’lere hep bir saygıyla bakar. Dolayısıyla temasını 80’lerin arcade oyunlarından alan bir filmi benim de -ve tahmin ediyorum ki- kuşağımın da ilgisini çekecek bir şey gibi görüyordum kağıt üzerinde.

PIXELS

Kısaca filmin konusuna gelirsek, ana kahramanımız Sam Brenner (Adam Sandler) 13 yaşında arcade oyunları konusunda çok başarılı bir çocuktur. Kankası Will “Chewie” Cooper’la (Kevin James) beraber bir arcade turnuvasına katılırlar. Burada Ludlow “Wonderkid” Lamonsoff (Josh Gad) ile arkadaş olurlar. Sam finale kadar gelir ve burada arcade camiasının süperstarı Eddie “Fireblaster” Plant (Peter Dinklage) ile kapışır ve yenilir. Bu arada bu yarışma NASA tarafından kaydedilip uzaya gönderilecektir.

Günümüze geliriz, Sam teknolojik aletler kuran “loser” bir adam olmuştur. Kankası Chewie de Amerika Başkanı’dır. Neyse efendim bu video oyunlarını izleyen uzaylılar bunu bir savaş ilanı olarak görüp, bu oyun karakterleri aracılığıyla dünyamızı işgal etmeye kalkınca karşı koymak bizimkilere düşer. Şimdi konu biraz zorlama duruyor, zaten temelini Fransız yönetmen Patrick Jean’ın aynı adlı kısa filminden almakta, ki bir kısa filmi uzun metraj haline getirmenin ne kadar başarılı bir sonuç çıkaracağı zaten belirsizdir. Yine de bu temayı kullanıp ortaya orijinal ilginç bir şeyler çıkartmak mümkün diye düşünüyordum, zaten kısa filmi de ilk izlediğimde “ne kadar keyifli bir konsept” diye düşünmüştüm.

Pixels-2

Maalesef senaristler benim gibi düşünmeyip klasik bir uzaylı istilası filmini bu temaya uygulayıp önümüze sunmayı tercih etmişler. Dolayısıyla da ellerindeki bu güzel fikir Hollywood klişeleri arasında heba olmuş. Yanlış olmasın film o dönemi yaşamış, duymuş olanlara hitap edecek çok güzel referanslar ve sahnelerle dolu. Bu arcade oyunlarını da azıcık biliyorsanız “vaay, süper olmuş” diyebileceğiniz pek çok yer yakalayacak ve sevineceksiniz. Ama filmin tamamına baktığınızda elinizde artık suyu çıkmış bir türün popüler bir temaya batırılıp çıkartılmış halinden daha fazlası yok ne yazık ki.

Oyuncu kadrosunun da Sandler’ın kankaları dışında ilginç bazı mensupları var. Yukarıdakilerin yanına Michele Monaghan’ı ve Brian Cox’ı da eklediğinizde son derece keyifli bir kadro olacak gibi görünmesine rağmen, yazarların hikayedeki klişeliğini karakterlerde de göstermeleri sebebiyle bu noktada da sınıfta kalıyor Pixels. Bu tarz tüm felaket filmlerinde gördüğünüz aynı karakterler bu kez “nerd”lük çatısı altında toplanmışlar ve oyuncular da bunun üzerine ne yazık ki çıkamamışlar.

pixels-3

Filmin geek referansları dışında en başarılı yeri görselliği. Üç boyutun nimetlerinden güzelce faydalanılmasının yanında dünyamızın piksel piksel düşüşü de başarıyla ekrana yansımakta. Gerçek dünya ve pikseller arasındaki uyum son derece güzel görünüyor. Müziklerin de çok ön planda olmasa da temaya uygun seçildiğini, bir “Guardians of the Galaxy” kadar olmasa da dönemini iyi yansıttığını söyleyebiliriz.

Sonuç olarak Adam Sandler’ın yeniden doğuşu olması için planlanan film, bu kurtuluşu sağlamaktan fazlaca uzak. Kağıt üzerinde iyi fikirler barındıran, günümüz geek trendlerine uygun, yer yer eski toprak geeklerin gönlünü başarıyla okşayan ama temel hataları sebebiyle pazar günü kahvaltı filmi olmaktan öteye gidememiş bir filmimiz var elimizde.

pixels-1

Eğer o döneme çok aşıksanız, tüm bu klişeler sizin için önemli değilse, sırf bu tema iş yapsın diye sinemaya gitmeyi gözünüz yiyorsa sinemada izleyebilirsiniz. Eğer böyle bir durum yoksa, ben size fazlasıyla boş olduğunuz ve çok sıkıldığınız, başka bir şey bulamadığınız, merakınıza da yenik düştüğünüz bir günde bilgisayarda veya televizyon karşısında, kafayı çok yormadan sadece eğlencesine izlemenizi tavsiye ederim.

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.