Saoirse Ronan ile Paul Mescal’in başrolleri paylaştığı Foe filmi, kuraklığın boy gösterdiği gelecekte bir çiftin evine konuk ediyor izleyenleri.
Lady Bird’den beri hayranı olduğum Saoirse Ronan ile Normal People ve Aftersun’daki performanslarıyla “modern bir jön” titrine erişen Paul Mescal’ı birleştiren Foe filmi sonunda Prime Video’ya geldi. Iain Reid’in aynı adlı kitabından uyarlanan ve Reid’in senaryosunu filmin yönetmeni Garth Davis’le birlikte yazdığı Foe, Mad Max dünyasına yakın bir kuraklığın vurduğu dünyada kendi halinde yaşamaya çalışan bir çiftin hayatının aniden değişmesini konu alıyor.
Hen (Saoirse Ronan) ve Junior (Paul Mescal) post-apokaliptik olarak nitelendirmeye ramak kalan dünyamızda, şehirden uzak bir çiftlikte yaşamaktadır. Bir gece devlet görevlisi Terrance’ın (Aaron Pierre) davetsiz misafirliği ile hayatları altüst olur. Çünkü Terrance, Junior’ın uzaya yerleştirilecek insanlar arasına seçildiğini ve bu görevin zorunlu olduğunu söyler. İşin ilginç tarafı, Junior’ın geçiş süreci ve geride kalacak olan Hen’in adaptasyonu için Terrance, çiftimiz ile birlikte vakit geçirmek durumundadır.
Buradan sonrası spoiler’a girecek olduğu için sadece şunu söyleyebilirim, film boyunca Terrance’ın rahat hareketleri “devlet aklını” hiç hissettirmiyor olsa da aklınızla oynayan bir senaryo mevcut. Foe filmi süresinin bir kısmını hikâyeye ve bu geleceğe adapte olmakla geçirmenizi, bir kısmını da hikâyeyi çözmekle geçirmenizi istiyor. Bilim kurgu denince akla direkt olarak en iyi örnekleri gelse de günün sonunda bir Arrival veya Interstellar büyüklüğünde bir şey beklemeyin. Hatta “iyi ki sinemada değil dijital platformlarda izlemişim” denilecek kalitede bir yapım Foe. Yine de özellikle Mescal ve Ronan hayranlarını üzmeyeceğinden eminim.
Bu noktada Paul Mescal ve Saoirse Ronan’ın vücut hatlarını bolca gördüğümüzden bahsetmeden geçemeyeceğim (Özellikle Mescal’in Gladiator 2’sini bekleyenlerin hype’ı oldukça artacaktır diye düşünüyorum). Sonuçta başlıkta belirttiğim üzere, bu film esasen romantik ilişkilere dair. Tabii bunu Marriage Story veya Malcolm & Marie derinliğinde -tıpkı bilim kurgu noktasında da derinleşmediği gibi- yapmıyor. İlişkilere dair anlatmak istediği bir nokta var, bunu Terrance’ın Hen – Junior çiftine yarattığı gerilimle birlikte vermeye çalışıyor. Düğüm çözüldükten sonra izleyiciye verdiği his ise uzun bir Black Mirror bölümünden öteye gidemiyor maalesef.
Bu “uzun Black Mirror bölümünü” daha detaylı konuşmak isteyenlere uyarı, görselden sonrası Foe filmi için spoiler içermektedir sevgili geek’ler.
Film, Terrance’ın Hen’e bakışları ve Hen’le Junior arasındaki gerginlik ile “ulan bu herifin (Terrance) bu kızda gözü mü var” düşüncesini empoze etmeye çalışıyor. Fakat aklımızda bazı soru işaretleri var, mesela milyonlarca çocuğun mega kuraklık tehlikesinde olduğu bir dünyada devlet geride kalan tek bir kadını umursar mı?
Umursamıyormuş, çünkü yaptıkları şey belki de çığır açacak bir deneymiş. Finalde gördüğümüz bu plot twist -yine bir şaheserden örnek vereceğim ama- maalesef bir Altıncı His etkisi yapmıyor. Film bu twist’le Terrance – Hen arasındaki bakışmalardan tutun Terrance’ın çiftimizle özel olarak ilgilenmesine ve Junior’ın en başta misafir odasında yatmasına kadar olan her şeyi açıklamış oluyor ama filmin baştan beri yarattığı güvensizlik sebebiyle plot twist hayal edildiği kadar vurucu olmuyor.
Bu arada, Lady Bird ve Little Women gibi arkasında Greta Gerwig’in olduğu işlerde yer alan Saoirse Ronan’ın yine feminist çıkışlar yapmasını çok sevdim. Zaten kocası tarafından baskılanmaya çalışılmış bir karakter olsa da bunu fark etmeyecek olanların bile anlayacağı çıkışlar yapıyor. Terrance ile Hen konuşurken “Neden kimse fikrimi sormuyor?” diye bağırıyor, kocasının da uçaktan korktuğunu direkt söyleyiveriyor. Uzay yerleşkesine sadece kocasının götürüleceği belirtilirken mimikleriyle çok fazla şey anlatıyor, finalde mektubuyla yapacağı gibi.
Paul Mescal de mimik konusunda iyi. Terrance’la baş başa kaldıkları ve sinirlendiği sahnedeki oyunculuğu Normal People’daki terapi sahnesini hatırlattı bana. Üstelik artık o sahnedeki kadar zorlanıyormuş gibi görünmüyor kendisi. Gerçekten bu iki genç oyuncuyu izleme fırsatına sahip olduğumuz için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Sonuç olarak elimizde ucuz senaryo hareketleri ve üç karakterin çoğunlukla tek mekanda yer alması sebebiyle yorucu olabilen bir film var. Kağıt üzerinde Ronan – Mescal ikilisinin başrollerde olduğu kitap uyarlaması bir bilim kurgu çok şey vaat ediyor gibi dursa da yarattığı beklentiye ulaşamıyor, ama Mad Max’in kum fırtınasında ne olursa izlerim (bu film de tıpkı Mad Max gibi Avustralyalı bir yönetmen tarafından Avustralya’da çekilmiş), hem de Mescal ve Ronan varsa ne âlâ diyenlere keyifli bir seyirlik sunuyor.