Zack Snyder ile ilgili herhalde görüşlerimi bilmeyen bir Cumhurbaşkanı kaldı, ona da konu ile ilgili bugün yarın bir brifing gidecektir diye düşünüyorum. Yakında bayilerde de “Zack Snyder’a DCEU’yu Teslim Ettikleri Gün: Geek Dünyasının 11 Eylül’ü” başlıklı kitabımı bulabileceksiniz. Bariz yani hislerim. Ortada. O yüzden şöyle bir şey deyince, belki benden duymayı beklemeyecek, ve şaşıracaksınız: Keşke Assassin’s Creed fragmanlarını Snyder’a yaptırsaymış.
“Görüntü yönetmeni olarak Snyder’ı tutsalarmış” demiyorum. Justin Kurzel zaten sinematografiden anladığını cümle aleme Macbeth ile ispat etmişti. O konuda bir şüphemiz yok, zaten Assassin’s Creed’in de kilit estetik noktalarını not etmiş. İkinci fragmandan da belli bu: Abstergo’nun buz mavisi deney ortamı, geniş açılı çatı kovalamalacaları, yüksek atlayışlardaki kamera hareketleri… Ama işte, bunların bize sunulduğu fragman? Onda iş yok.
İlk fragman Kanye falan derken kurtarır gibiydi biraz, hoş Kanye sevmeyenler, onu da takdir etmedi. Ama bu, yani, hiç olmamış. İşin ilginci, “film olmayacak herhalde” dedirten bir fragman da değil. Parçalar yerli yerinde. Kurzel’in materyale saygısı hissediliyor. Fassbender ve Cotillard karşılıklı iki cinsiyete birden kompleks yaratmaya hazır. Yeni bir karakter seçilmiş olması dev doğru. Konu zaten enteresan. Peki fragmana neden verebildiğimiz tek tepki “meh” kıvamında?
Çünkü bir “oomph” anı yok, yabancıların tabirini kullanmak gerekirse. Türkçesiyle, “vay anasını…” anı yok. Fragmanda ne müzik doğru bir yerde şahlanıyor, ne görüntülerde kanı kaynatan bir şey var, ne de ikisinin doğru bir birleşimi var. Kendisi de çok efsane fragmanlar üretmiş bir oyun serisinden buraya gelmiş olmaları elbette durumu daha da üzücü kılıyor. Ama yani, hiçbir şey yapamadınız mı? Snyder’a birkaç yüz bin ataydınız da, 300, Watchmen, Man of Steel fragmanlarını falan kimle yaptıysa bari onun adresini vereydi. Ne bileyim…