Bekledim bekledim ancak buraya kadar dayanabildim. Jon Snow kadar basiretsiz bir karakter hakkında kopan bunca yaygaraya daha fazla sessiz kalabileceğimizi düşünüyorduysanız, büyük bir yanılgı içerisindesiniz.
O Jon ki; soysuz bir piç olmasına rağmen asil, başı dik, onurlu Robb Stark ile Kışyarı’nın bahçesinde kılıç çarpıştırırken, “Ben Kışyarı Kralı’yım!” diye bağırma cesaretini göstermiş, kendi gibi çulsuzların uğrak mekanı olan Night’s Watch’a gönderilip, binbir dalavere ile Mormont’un ayağını kaydırarak Lord Kumandan olmuş, Ned gibi bir adamın tüm öğretilerini hiçe sayarak üzerinde siyahlar varken milli olmak uğruna Ygritte’e hallenmiş ve ettiği yemini uçkurunun davası söz konusu olunca umursamazken, kardeşlerinin birer birer öldürülmesine hayasızca göz yummuş bir haindir. Tywin’in oğlu olsa, Tyrion’u; “Guzum kıymetini bilemedim!” diye bağrına basmaya teşvik edecek kadar aşağılık olan Jon Snow’un ölmesi, bu seride şu ana dek yaşanmış en hayırlı olaydır!
Şaka şaka. Başlığın yarattığı şok dalgasını, bir kuple daha yukarı çekebildiysek ne mutlu bize. Elbette yukarıda okuduklarınız, konuya nüktedan bir yaklaşımdan fazlası değil. Ancak başlıkta yazan önerme tamamen gerçek. Jon Snow’un ölümü, gerçekten de Game of Thrones külliyatında şimdiye dek yaşanmış en hayırlı olay kesinlikle ve biz bunu gerçekten ispatlayabiliriz. Aşağıdaki görselin altından itibaren hem dizi ancak özellikle de kitap tarafından hunharca spoiler bombardımanına tutulacaksınız. Yeni sezonuna sadece 10 gün kalmış Game of Thrones’un en merakla beklenen soru işaretine, mevcut teorileri toparlayarak bir cevap bulmaya çalışacağız.
A Song of Ice and Fire çıkış yaptığından bugüne üzerinde pek çok teori üretildi. İnsanların bu denli fazla sayıda teori ile çıkagelmeleri pek tabii yersiz değil. Zira eserin kendisi, ilk kitapta yaşanan basit bir olayın, sonraki kitaplarda akıllara durgunluk veren bir sonuca referans olduğunu gözler önüne serdi. Elin oğlunun “foreshadowing” olarak betimlediği bu durumu, tontik yazarımız G.R.R.M. ustaca kullanmakta. Hal böyle olunca da, okurlar amansızca her cümlenin altında ayrı bir anlam aramaya başladılar. Doğrusunu söylemek gerekirse, üretilmiş olan popüler teorilerin doğru çıkma olasılığı şu an oldukça muhtemel gözükmekte. Ve bu teorilerin en elle tutulur olanları dönüp dolaşıp tek bir isme işaret ediyor; Jon Snow!
“R+L = J” ve “Azor Ahai” teorileri bu yazının içeriğinde kendilerine yer bulmayacaklar (Belki ayrıca konuşuruz). Burada üzerinde duracağımız teori, altyapısı sayfalarca oluşturulmuş “The Grand Northern Conspiracy” olacak. Aranızda bazıları şu ana dek bu teoriyi mutlak suretle duymuştur elbette ancak hem şimdiye dek düzgün bir şekilde Türkçe kaynakta kendisine yer bulmaması, hem de salt dizi izleyicisi olan takipçileri bilgilendirmek adına hakkında iki çift laf edeceğiz.
Bu teori sırtını, Kuzey’in yalnızca bir Stark’ı kral olarak kabul ettiği gerçeğine yaslıyor. Bu gerçeğin en güzel yansımasını da, Greatjon Umber’ın destansı tiradı sonrası Robb’u kralı olarak ilan ettiği ve Kuzey’in tüm Lordlarının “King in the North” çığlıklarıyla buna arka çıktığı sahnede görebiliriz. Kuzeydeki istisnasız tüm aileler için Stark ismi çok ayrı bir noktada ve Ned’in ölümü sonrası bir Lannister veya Baratheon’a boy eğmektense, eskiden olduğu gibi Kuzey’i Westeros’tan ayrı tutup kendi kralları önünde diz çökmeyi tercih ediyorlar. Ancak Robb’un Frey ve Boltonların hain planı sonrası Red Wedding’te hayatını kaybetmesi sonrası Kuzey sahipsiz kalıyor. İşte The Grand Northern Conspiracy de, tam olarak bu kanlı düğünün hemen öncesinde başlıyor…
Balon Greyjoy’un ansızın ölümü sonrası Demir Adalar’ın içine düştüğü sıkıntıları gören Robb, benzer bir durumun kendi ölümü sonrası Kışyarı ve Kuzey’in başına gelmemesi için bir varis bırakması gerektiğine karar veriyor. Normal şartlarda Bran ve Rickon öldüğünden (en azından herkes böyle olduğunu düşündüğünden) tahtın doğal varisi Sansa durumunda ve o sıralarda Sansa, Tyrion ile evli olduğundan Kuzey’i bir Lannister’a kaptırma düşüncesini akıllarına dahi getirmek istemiyorlar. Robb, bu varis belirleme konusunu annesi Catelyn ile konuştuğunda, Cat doğal olarak Bran, Rickon ve Arya ihtimallerine sığınmayı tercih ediyor.
Lakin savaş ortamında ciddi anlamda olgunlaşan Robb’un Polyannacılık oynamaya dermanı olmadığından, 3 kardeşinin de öldüğü gerçeğini annesinin suratına vurmak durumunda kalıyor. Catelyn konunun geleceği yerin farkında, o yüzden şapşala yatmaya devam ederek Stark soyunun en uzak akraba seçeneklerini dahi ortaya sunuyor fakat Robb sözünü net bir şekilde kesiyor; “Anne unutuyorsun. Babamın dört oğlu vardı”. Karakter gelişimini uzun zamandır gözlemlediğimiz Cat’in bu seçeneğe hiçbir şekilde yanaşmayacağı zaten aşikar. Jon’un hem Kışyarı Lordu hem de Kuzey’in Kralı olmasına asla destek vermiyor. Lakin Robb’un geri adım atmaya niyeti yok; “Senin desteğine ihtiyacım yok, ben Kralım!”. Sonrasında yanında bulunan diğer Kuzey Lordlarına da bu konuyu bildirerek, Jon’u varisi ilan ettiği mektubun altına imza atmalarını istiyor. Kısacası, aslında çok uzun zamandır Jon resmi olarak bir Stark olmuş durumda ve Robb’un ölümüyle birlikte Kuzey’in Kralı da kendisi. Tek sorun, bundan kendisinin haberi yok…
Red Wedding sırasında bu gerçeğe şahitlik etmiş kişilerin bazıları ölüyor ne yazık ki. Ancak Galbart Glover, Maege Mormont, Edmure Tully, Greatjon Umber ve Jason Mallister gibi isimlerin de hala hayatta olduğu biliniyor. Bu isimlerin bir kısmı tutsak konumunda olsalar da, hepsi Jon’un yeni kral olduğu gerçeğini biliyor. Ve bu gerçekle, Boltonların eline düşmüş Kuzey’i kurtarmak için Jon’u başa geçirmenin planını gizliden gizliye yaptıkları düşünülüyor. Kitabın pek çok noktasında, bu düşünceye arka çıkan önemli detaylar bulunmakta.
Dizi takipçilerinin haberdar olmadığı önemli bir noktada Davos, Stannis’e destek bulabilmek ümidiyle White Harbor’a giderek Wyman Manderly’den yardım istiyor. Kuzey’in en zengin ailesi konumunda olan Manderly’leri kendi yanına çekmek önemli ancak durum biraz sıkıntılı. Lord’un huzuruna çıktığında hemen onun yanında oturmakta olan üç Frey’i gördüğünde kendisi için işlerin hayırlı gitmeyeceğini anlıyor Davos.
Tutsak olan oğlunu kurtarmak için Frey ve Lannister’larla anlaşma yapan Wyman Manderly, yalnızca savaşta Frey’lerin yanında yer alacağını belirtmekle kalmıyor aynı zamanda Davos’u hapse atarak öldürmelerini istiyor. Ancak sonrasında anlaşılıyor ki tüm bunlar, Frey’lere (ve aynı zamanda içlerine sızmış olan Lannister casuslarına) uysal görünmek için oynanmış bir oyun. Davos yerine kendisine benzeyen birinin parmakları ve kafası kesilerek Davos’a ölmüş süsü veriliyor.
Peki tüm bunların amacı ne? İşte tam o noktada Manderly’nin yanında bulunan Robett Glover (Galbart Glover’ın kardeşi), gerçek niyetlerini ortaya koyuyor. Theon’un Kışyarı istilası sırasında orada bulunan Wex’ten, Rickon’un hayatta olduğunu öğrenen ikili, Davos’un Skagos adasına giderek Tüylüköpek’le beraber Rickon’u geri getirmesini istiyor. Bunu yaptığı takdirde de Stannis’i kral belleyeceklerine dair söz veriyorlar. Peki sonunda Stannis’e karşı boyun eğeceklerse, Rickon’u geri istemelerinin sebebi ne olabilir? İşte burada da Davos, Frey’lerin karşısında konuşurken araya giren Wyman’ın torunu Wylla Manderly’nin isyanı bize biraz fikir veriyor;
“Fetih’ten bin yıl önce bir söz verildi. Kurt İni’nde, eski ve yeni tanrıların huzurunda yeminler edildi. Dört bir yanımız sarılmışken, hiç dostumuz yokken, evlerimizden çıkarılmışken ve hayatlarımız tehlikedeyken kurtlar bizi evlerine aldılar, beslediler ve düşmanlarımızdan korudular. Bu şehir, onların bize verdiği arazinin üstüne inşa edildi. Bunun karşılığında, ebediyen onların adamları olacağımıza dair ant içtik. Stark adamları!”
İşin aslı; Frey-Bolton tarafı ile Stannis, Manderly ailesini kendi yanına çekmek için uğraşırken, aslında sadakatin Stark ismine olduğu ortaya çıkıyor. Wyman’ın “yanındaymış” gibi görünmesi sadece onun yaptığı bir şey değil, tüm Kuzey Lordları benzer bir tutum içerisindeler. Zaten sonrasında da Lord Manderly, Ramsay’nin düğününe giderken üç Frey’i öldürüp, etlerini düğün hediyesi olarak ikram ettiği turtaların içine karıştırıyor. Yine dizi izleyicilerinin haberdar olmadığı bir şekilde Wyman tüm düğün süreci boyunca Freyleri kışkırtıyor ve adeta ölmek için fırsat kolluyor. Bir bakıma Davos’a ailesi adına değil, bireysel bir söz verdiğinden Stannis – Bolton/Frey savaşı sırasında ölmeyi planladığını ve varisinin Stark’a bağlı devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak dizi izleyicileri de üzülmesin, Wyman Manderly 6. sezon için cast edilmiş durumda…
Rickon’un durumunu ve neden geri getirilmek istendiğini şimdilik bir kenara bırakalım, maalesef ki o da oldukça uzun bir yazının konusu. Burada önemli olan, Jon’un yeni kral olduğunu bilen Galbart Glover’ın kardeşi aracılığı ile Manderly’i bilgilendirmesi ve Manderly’lerin anında Starklar için bir plana dahil olduğu gerçeği. Kuzey’in diğer ailelerinde de durumun farklı olmadığını aslında dizi izleyicileri de net bir şekilde görmüş durumda. Ayı Adası’nın desteğini istemiş olan Stannis, yalnızca 10 yaşında olan Lyanna Mormont’tan şu mektubu alıyor;
“Ayı Adası, Kuzey’in Kralı dışında hiçbir kral bilmez ve bu kralın ismi de Stark’tır.”
Mevcut durumda, hem Boltonların hem de Stannis’in yanında yer alan Kuzey aileleri bulunmakta. Ancak hepsinin asıl amacının bir Stark’ı başa geçirmek istediği ve bunun da Robb tarafından meşru kılınmış Jon olduğu buram buram hissediliyor. Geriye tek bir problem kalıyor; Jon’un bu gerçeği öğrenmesi, kabullenmesi ve asıl görevinin başına geçmesi. Ancak hem kitapta hem de dizide defalarca gördüğümüz üzere, Jon ettiği yeminden vazgeçmek için gereğinden fazla onurlu. Bütün hayatı boyunca bir Stark olmanın hayalini kurmuş olmasına rağmen, siyahları giydikten sonra ettiği yeminin onu tüm bunlardan alıkoyduğuna inanmakta. Sahi, neydi o yemin (İngilizcesi kulağa daha vurucu geliyor);
“Night gathers, and now my watch begins. It shall not end until my death. I shall take no wife, hold no lands, father no children. I shall wear no crowns and win no glory. I shall live and die at my post. I am the sword in the darkness. I am the watcher oh the walls. I am the shield that guards the realm of men. I pledge my life and honor to the Night’s Watch, for this night and all the nights to come.”
Gördüğümüz üzere Kuzey’in kendisi için planladığı her şeyden vazgeçmiş durumda Jon. Kendisine eş almayacak, toprak sahibi olmayacak, bir çocuğun babası olmayacak, asla taç giymeyecek ve zafer kazanmayacak. Zaten bunları yapamıyorsan git kumda oyna daha iyi. Ancak oradaki ufak bir nüans işin rengini değiştiriyor; “It shall not end until my death”. Yani? Yanisi şu, Jon’un ettiği yemin “ölene kadar” geçerliliğini koruyor. Kısacası sevgili okuyucular, Jon’un herkesi isyan ettirecek kadar onurlu olması sebebiyle kıramadığı yemini, o çok laf edilen Olly aromalı ölümüyle birlikte ortadan kalkmış durumda. İşte tam da bu nedenle Jon Snow’un ölümü seri içerisinde şu ana kadar yaşanmış en hayırlı olaydır. Çünkü artık Jon Stark’ın yükselip Kuzey’in intikamını alma vakti gelmiştir!
Sanıyorum ki Jon’un ölümden dönmeyeceğini düşünen bir kişi bile kalmamıştır artık. Bunun nasıl olacağı ile ilgili fikir yürütmenin artık çok da bir anlamı yok. Melisandre mi işin içine girer, Ghost’un içine kaçıp oradan mı bir şeyler olur, yoksa R + L = J teorisi doğru çıkar ve Targaryen kanının etkisiyle bedeni yakılan Jon hayata geri mi döner onu birlikte göreceğiz. Önemli olan Jon’un geri döneceği ve aynı şekilde dönmeyeceği. Zor da olsa güvenlerini kazandığı yabanılları da arkasına alarak (devler dahil), Bolton-Stannis savaşına dahil olmasını ve Kışyarı’nı ait olduğu yere kazandırmasını zevkle izleyeceğiz. Sonrası? Eh, Jon’un öyküsü burada bitmiyor tabii ki. Westeros tahtının meşru varisi olması da, karanlığı yok edecek vaat edilmiş savaşçı olması da oldukça muhtemel. Bu teorilere de sonraki yazımızda değiniriz artık…