Şu an sizi karşıma alıp, “Her şeyi bırakın, George R. R. Martin imzalı yeni bir süper kahraman dizisi geliyor” desem, ne yaparsınız? Eminim verdiğiniz cevaplar “çok tiz bir çığlık atıp evin camlarını indiririm” ile, “en yakın meydana koşup geek halayı çekerim” arasında değişecektir. Neticede boru değil söylediğim şey. Fantastik edebiyatın en usta isimlerinden biri, üstelik de basılı ilk metni Marvel’a bir mektup olan bu adam, süper kahraman dizisi çekiyor yani. Az mı?
Yalnız bu yeni projenin, yani Wild Cards‘ın çok acayip bir durumu ve hikayesi var; ondan da söz etmemiz lazım. Ama önce, gelin Mr. Robot’u yapan prodüksiyon şirketi UCP‘nin uyarlayacağı Wild Cards’ın konusu ne, onu anlatalım. Wild Cards, bizim dünyamıza benzer bir diyarda geçiyor. Tek farkı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra New York’a bir uzaylı virüsü salınmış. Virüsle temasa geçenlerin %90’u ölmüş. %8’i, ciddi sağlık sorunları ve sakatlıklar tecrübe etmiş; ki bunlara Jokers deniyor. %1’i de süper güçler kazanmış. Bunlara da Aces, yani aslar deniyor.
Şimdi ikinci acayip detay: Bu serinin 22 kitabı var, 23.sü de yakında çıkacak. Yalnız hemen hemen hiçbirini George R. R. Martin yazmamış. Diziyi de o yazmayacak zaten, zira kendisinin HBO ile münhasırlık anlaşması, bir de bitirmesi gereken Winds of Winter‘ı var. Fakat gerçekten de seri ona ait, tüm kitapların tashihini ve editörlüğünü “sağ kolum” diye anlattığı Melinda Snodgrass ile o yapıyor. Zaten Gregory Noveck ile birlikte, dizinin patronluğunu da Snodgrass üstlenecek. Yalnız seriyi tartışmasız bir şekilde Martin’in yapan bir şey daha var, o da onun GM’i olduğu bir FRP oyunundan çıkmış olması. Kitapların yazarları da, Martin’in oyuncuları zaten çoğunlukla.
Superworld isimli bir RP oyunundan çıkan Wild Cards, gayet enteresan ve eşsiz duruyor. Bugüne kadar gırla yan işi çıktığı için, dizi yapımcılarının beslenebileceği çok zengin de bir materyali var. Martin’in projede aktif yer alamayacak olması üzücü, ama Snodgrass onun bayrağını taşıyacaktır. Bize de heyecanla bekleyip, gazla izlemek düşüyor. Martin “bir iki seneye ekranlarda olur” diyor, ama zaman vermek için çok da doğru bir adam değil kendisi. Biz o yüzden “bakalım” diyoruz. Siz ne diyorsunuz?