Game of Thrones, geçen sezonu sevdiğimiz her şeyi yıkarak kapatmıştı. İlk sezonun sonunda Kuzeyin Kralı diye bağrımıza bastığımız, kendi liderlerimizden daha çok sevdiğimiz Robb yedi Tanrının rahmetine kavuşmuş, Lannister cenahı hemen hemen yarıştığı her kulvarı önde bitirmişti. Ya da en azından, her şey öyle gözüküyordu. En nihayetinde burası Westeros’tu, Daenerys’in olduğu her yerde umut vardı ama, J.H.’nin çok samimi bir itirafla dillendirdiği gibi insanın ruhu kırılmıştı bir kere. Bu karmaşık dünyada bir raund entrikaya daha kalkmak zor gözüküyordu.
Ama belli ki, hesap etmediğimiz bir şey vardı: Benioff ve Weiss’ın stratejik hesaplamaları. Game of Thrones, kitaptan diziye aktarılırken pek çok kilit faktörü alttan alta değiştirilmiş bir dizi. Ve her dizi gibi, her dizinin olması gerektiği gibi izleyicilerin tepkilerine göre organik bir şekilde de yönü farklılaşıyor. Bu şekilde karşımıza başka şekilde çıkan şeylerden biri de dizinin ahlaki merkeziydi. Herkesin birbirinin sırtında bir bıçaklık yer aradığı bir dizide sevmesek de güvenebileceğimiz bir karakterin varlığı, Benioff ve Weiss’ın çok doğru bir şekilde tespit ettiği üzere çok gerekliydi. Çünkü bir kitabı okurken, özellikle de üçüncü şahıs perspektifinden yazılmışsa anlatıcıya güvenmeniz yeterlidir. Ama dizide gördüğünüz karakterlerden birini merkez almanız gerekir. Daha da önemlisi, bu karakterin etraftaki her şeye kafa tutabilecek denli güçlü olduğuna inanmamızdır.
İlk üç sezon için bu ahlaki merkez Batı’da Robb Stark, Kuzey’de Jon Snow, Doğu’da ise Daenerys’ti. Lannister-Baratheon-Stark savaşını Robb’un gözlerinden, Wildlings-White Walkers-Night Watch muharebelerini Jon’un gözlerinden, Dothraki’ler ve Doğu’nun tüm infiallerini ise Daenerys’in gözünden tecrübe ettik. Stark gittikten sonra, Batı’da kendimize gözcü belirleyebileceğimiz, kılavuzumuz olmasını arzulayacağımız bir karaktere ihtiyaç vardı. Benioff ve Weiss, Stark’ı üçüncü sezonun sonunda öldürdü ve karşımıza yeni merkezimizi dördüncü sezonun başında çıkardı. Merkez demem yanlış aslında, zira bu sefer birden fazlalar. Merkezler demeliydim.
Game of Thrones S04E02 içerisindeki ufak diyaloglardan ve sonundaki büyük olaydan şu ortaya çıktı: King’s Landing etrafında dönen mücadelede artık kendimize temel alacağımız karakterler Tyrion ve Oberyn. Tyrion zaten dizinin açık ara favori karakteriydi, fakat kendinin de telaffuz ettiği üzere, taht oyunlarının çok fazla içerisindeydi ve bunlarda çok fazla iyiydi. Lannister tarafına olan -isteksiz de olsa- sadakati, onu ahlaki bir temelden ziyade, ne yapacağını bilmediğimiz keyifli bir jokere dönüştürüyordu. Şimdi, bölümün son twisti sayesinde, artık Lannister kampından kopartıldı ve bundan sonra yapacakları, izleyicinin gözünde öncekine kıyasla daha doğru ve daha desteklenebilir olacak, zira…
Not: Buraya kadar yazı spoiler’sızdı, ama bundan sonrası için S04E02’yi izlememiş olanlara aşağıdaki şarkıya tıklayıp, sekme değiştirmelerini öneriyorum. Red Wedding’den sonra dizinin en büyük spoiler’ını yemenize sebebiyet vermeyelim.
Zira Joffrey’nin ölümünden hemen önce yaşanan aşağılama sahnesi, o sırada Cersei ve Tywin’in keyifle izliyor oluşları, Margaery dışında kimsenin kılını kıpırdatmamaya yanaşması Tyrion’ı Lannister cephesinden olabildiğine uzaklaştırdı. Bir önceki bölümde girizgahı yapılan Tyrion – Oberyn yakınlığını ve Oberyn’in Lannister ekibiyle yaşadığı kısa ama felaket derece tatmin edici diyaloğu da düşünürsek, bundan sonra Batı karmaşası içerisinde desteğimizi alacak, arkasında duracağımız karakterlerin onlar olduğunu görmek daha da kolaylaşıyor. Tyrion artık, ne olursa olsun, tam manasıyla bir Lannister değil. Bu yüzden ona artık “şimdi ne yapacak bakalım?” demek yerine, “Hadi yap be oğlum!” demek lazım gelecek, öyle de olacak. Oberyn’in de tam manasıyla bir Zeytinburnu delikanlısını çağrıştıran giderleri zaten gönlümüzdeki tahtı yaptı, artık bu ikili, bize sorarsanız, bizim diziyi izlerken elimizden tutan karakterler olacaklar.
Beri yandan, dizi Bran hikayesiyle ne yapacağını tam bilemiyor gibi. Eğer hızlanırsa, eyvallah, tadını bulacaktır. Ama şimdiki haliyle, Jojen-Bran ikilisi çok kayıp gözüküyorlar. Bran’in karakter gelişimi ve daha da önemlisi, bir warg olarak gelişimi hep ekran dışında meydana geliyor. En son bıraktığımızda bir warg olduğunu yeni yeni kabullenen Bran, artık o kadar ustalaşmış ki, etrafındaki insanlar “dur oğlum abartma, çık biraz” diye uyarı yapma ihtiyacı hissediyor. Bran’in karakter gelişiminin ne derece eksik yapıldığı, benzer bir tecrübeden geçen Arya’yı görünce iyiden iyiye ortaya çıkıyor. İşte bahsettiğim organik gelişmelerden birinin sonucu da bu; Arya çok daha sevilen bir karakter ve onun içindeki gücü ortaya çıkarma, gelişme ve büyüme eğrisi tam teşekküllü bir biçimde yayınlanırken, Bran daha ziyade “İşte o da o sıralarda kurttu” cümlesine özetlenip, hızlıca geçen sahnelerde vuku buluyor.
Öte taraftan bir de Bolton’lar var. Ramsay muhteşem bir karakter ve Iwan Rheon onu inanılmaz derecede harika oynuyor. Game of Thrones sık sık güç sahibi birilerinin, altlarındaki kişilere azar kaydığı bir dizi. Uzun süredir Ramsay Snow kadar bu tip azarlardan birine, bu kadar muhteşem bir cevap verenini görmemiştik. Theon’u öylesine zavallı bir hâle getirdi ki artık Winterfell’e yaptıkları için ona kızmayı bıraktık. Ramsay’nin Bolton’un atarını döndürüp kendisine çevirişi gerçekten inanılmaz bir sahneydi ve bize sorarsanız, Ramsay’nin gelecekte yapacaklarının da teminatı sayılabilir.
Joffrey’nin ölümü, dizide her şeyi yeniden başlatan bir şey. Doğu ve Kuzey cephelerinde pek bir şey değişmedi, hatta artık kitapları uyarlama konusunda hızı iyice kestiklerinden, bu bölüm de o cephelerden neredeyse hiç ses gelmedi. Ama uğruna beş kralın çarpıştığı Demir Taht artık boş. Cersei Tyrion’ın yaptığına inanmak istiyor, fakat bölümün sonunda gardiyanların Tyrion’ı alıp götürme konusunda tereddüt etmeleri, dizinin de genel olarak bu yöne gitmeyebileceğine işaret ediyor. Aklı başında herkesin ilk gözünün önüne gelen fail ise Margaery hâliyle. Zaten öyle bir psikopatın kanına girebilmek için eşit derecede büyük bir psikopat olması lazım. Tyrell’ler bize ilk dakikadan beri, Lannister’ların piçliklerini kibarlıkla gizlemeyi öğrenmiş versiyonları gibi geliyorlardı. Bu dakikadan sonra yapacakları da bu izlenimin ne derece doğru olduğunu doğrulayacak ya da yanlışlayacaktır.
Game of Thrones’ta, kaba tabiriyle hikayeye bir restart atıldı. Bundan sonra nereye gidileceği, acayip merak uyandıran bir soru işareti olarak bizi bir sonraki bölümlere atacak. Ve öyle gözüküyor ki, bu hızla giderlerse, sezonun sonunu zor edeceğiz.
Not: Allah Bronn’dan razı olsun. İnsanın yüreği hafifliyor herif konuşmaya başlayınca.