“Delikli demir icat oldu mertlik bozuldu” der Köroğlu ama Fallout: New Vegas’ı yapan Obsidian Entertainment’ın bir diğer başarılı RPG serisi Pillars of Eternity’de durum tam tersidir. Eora denilen bu sıradışı dünyayı değiştiren durumlardan birisi de barutlu silahların geliştirilmiş olmasıdır ki bu silahlar yeni dünyada yer alan Dyrwood insanının kendi çay partisini düzenlemesine olanak sağlamıştır. Bu ateşli çubuklar sayesinde artık herkes birer pyromancer olmuş ve eski dünyanın emperyal güçleri yenilgiye uğratılmıştır. Eora öyle bir dünyadır ki ruh mühendisliği yapılabilir, yabancılara koca koca lanetli kaleler miras kalabilir ve tanrılar öldürülebilir. Tanrıların ejderhalardan daha kalabalık olduğu, ejderhaların daha eski olduğu, binlerce yıllık kadim uygarlıkların öylece ortadan kaybolduğu ve yeni doğan çocukların herhangi bir ruhtan yoksun olarak dünyaya geldiği bu dünyayı gelin sizinle biraz daha yakından tanıyalım.
Oyun Hakkında Kısa Bilgiler
Pillars of Eternity, eski zamanların unutulmaz isimlerinden Baldur’s Gate, Planescape: Torment ve Icewind Dale gibi oyunlardan esinlenilerek yapıldı. Önce bir Kickstarter projesi olarak duyurulan oyun Knights of the Old Republic ve Fallout gibi eserler ile tanınan Obsidian Entertainment tarafından geliştirildi. Gelişmiş bir diyalog sisteminin yanı sıra onu destekleyen ve önceki oyunlardan miras kalıp bu oyunla birlikte evrimleşen bir “reputation” mekanizması ile de öne çıktı. İstediğiniz karakteri yaratarak oynayabileceğiniz bu hikâyede ortaya koyduğunuz absürt kişilikler için cezalandırılmamanız da yine Pillars of Eternity’i diğer RPG oyunlarının arasında farklı bir noktaya koyuyor. Dahi bir barbar, aptal bir büyücü, yozlaşmış bir rahip ve buna benzer birçok farklı saçma ama bir o kadar da eğlenceli karakteri yaratıp oynayabiliyorsunuz ve oyundaki diyaloglar da yine bu güzel ölçüsüzlüğü destekleyecek şekilde yazılmış.
Ejderhasız Olmaz!
Eora aslında çok fazla ejderhaya yuva görevi görmüyor. Bu varlıklar tanrıların kendilerinden bile çok eskiler ve yüzlerini pek az gösteriyorlar ama emin olun, yüzlerini gösteriyorlar. Bazıları denizlerin derinliklerinden yükseliyor, bazıları göklere çıkan zirvelere kuruluyor. Dünyanın köklerine uzanan mağaraların en dibinde komplo kuranlardan türlü türlü yaratıklarla işbirliği yapanlara kadar bu görkemli varlıklar çok farklı hikâyelerin içinde eşsiz konumlarda yer alıyorlar. Her birinin farklı bir arzusu, kişiliği, biçimi ve hatta etiği var ama hiç şüpheniz olmasın hepsi de aynı şekilde dehşet verici.
Tanrılar Eksik Kalır mı?
Hem birinci oyunun hem de ikinci oyunun hikayesinde tanrısal varlıklar çok yüksek bir öneme sahipler. İkinci oyunun doğrudan olay akışında yer alan bu varlıklar, birinci oyunda çok daha gizemli bir konuma sahip olsalar da oyunun arka plan hikâyesinde yine önemli bir noktadalar. Yer yer bilge mutlak varlıklar gibi gösterilen bu tanrıların aradan çok geçmeden insanlardan çok da farklı olmadıklarını anlıyorsunuz. Kör bir şekilde kendilerine inanan kullarının gözlerinde bile her bir tanrı kendi emellerinin peşinde koşarak komplolar kuruyor ve fedakârlıklar talep ediyor. Her bir tanrı, bir diğerini çekemiyor, bir başkasını da karşısına alıyor. Geçmişte olaylara o kadar fazla dahil olmuş durumdalar ki farklı güçler arasında yaşanan büyük savaşlarda etkin bir şekilde taraf halindeler, çatışmanın karşıt yönlerinde mevzileniyorlar.
Buna verilebilecek örneklerden bir tanesi Dyrwood’da kolonicilere karşı verilen savaş. Tanrıların bir kısmı isyancıların tarafında olurken bir kısmı da doğrudan güçlerine tutunmak isteyen soyluların tarafındalar. Bu yüzden savaşın sonunda kaybeden tanrıların tapınakları da kulları da oldukça zor zamanlar yaşıyorlar. Bir başka örnek ise Eothas denen bir tanrının Waidwen denen bir çiftçinin bedeninde kendini dünyaya göstermesi ve dini bir hareket başlatmaya çalışması. Bu şekilde çevresinde sayısız taraftar toplayan Waidwen yeni dünyayı kendi emelleri altında birleştirmeye çalışırken düşman güçleri Magran denen başka bir tanrının yardımı ile Godhammer adlı bir silah yapıyorlar ve bu silahı Waidwen üzerinde kullanarak Eothas’ı öldürüyorlar
Waidwen’ın Mirası
Eothas’ın ölümünden sonra Dyrwood’da doğan çocuklar, ruhları kayıp bir şekilde dünyaya geliyorlar. Bu çocuklara Hollowborn, bu duruma da Waidwen’ın Mirası deniyor. Bir kısım insan bir tanrıyı öldürdükleri için cezalandırıldıklarını düşünürken bir kısım insan da kendi tanrılarına daha yoğun bir şekilde hizmet etmeleri gerektiğini söylüyorlar. Tabii bu sorunu çözmek de Dyrwood’a bir kervan eşliğinde gelirken Biawac denen kelimenin tam anlamıyla ruh parçalayıcı bir fırtınaya yakalanmış bir yabancıya düşüyor. İşte bu noktada bu yabancının kim olacağına, önüne çıkan olayları nasıl çözeceğine, kimlerle yoldaş olacağına karar vermek de siz değerli geeklerin düş gücüne kalıyor.
İnsanlar, İnsan Olmayanlar ve Daha Fazlası
Pillars of Eternity kendisine ilham veren tüm o hikayelerle, kitaplarla, filmlerle ve oyunlarla çok fazla benzerlik taşıyor ama aynı şekilde bir o kadar da farklı. Dünyanın farklı halklarına, coğrafyalarına temellendirilmiş bir kurgu ve bu deneyselliği sayesinde insanın damağında eşsiz bir tat bırakıyor. Deneyimlediğiniz diğer hikayelerdeki kadar sayıda elfe veya ejderhaya sahip olmayabilir ama emin olun bu oyun size böyle bir ihtiyaç da hissettirmeyecek. Eğer bu aralar kendinizi fantastik bir dünyanın içine atıp bambaşka maceralara çıkmak istiyorsanız Pillars of Eternity kesinlikle iyi bir seçim.