Hatırlarsanız bir önceki televizyon dizilerindeki meslekler yazımızda cinayet mahalli ile karşılaşmış ve bir cinayeti aydınlatır gibi dedektifleri neden bu kadar seviyoruz sorusuna cevap bulmaya çalışmıştık. Her ne kadar bir nebze olsa da dedektiflerimizi neden sevdiğimizi açığa çıkartsak da katilin kim olduğu sorununa henüz bir açıklık getiremedik. Bunun için maktulümüzü en yakın adli tıp birimine, otopsi için götürüyoruz ve biz de bu sırada televizyon ekranlarındaki doktorlardan bahsetmeye başlıyoruz.

Sizin de bildiğiniz gibi doktor: insan sağlığının sürdürülmesi ya da bozulan sağlığın yeniden düzeltilmesi için uğraşan ve bu konular hakkında eğitim almış insanlara verilen genel ad. Bu noktada sizden daha fazla bir bilgim yok, sadece sözlükte yazan ifadeyi söylüyorum. Bizim içinse doktorlar, akıllarına son saniyede gelen sıra dışı fikirler ve yenilikçi çözümlerle hastalarını kurtaran ve bunu yaparken de her zaman güzel ya da yakışıklı görünmeyi başaran insanlar topluluğu. En azından televizyon ekranlarının bize gösterdiği şey bu… Peki, hayatlarını başka insanları kurtarmaya adayan bu ulvi meslek, tam olarak ne zaman bir yandan ameliyat yaparken diğer yandan da aşk yaşayabilen insanlara evrildi?

Özellikle yazın gelmesiyle beraber ekranlarımızda yer almaya başlayan doktorların televizyon ekranlarında görünmesi 1951 yılına dayanıyor. İlk defa CBS ekranlarında Salı günlerinde yayınlanmaya başlayan City Hospital adlı televizyon dizisinin ömrü çok uzun olmuyor ve başladıktan iki yıl sonra sona eriyor. Yine de insanlarda bıraktığı etki çok kısa sürede olumlu tepkiler topluyor ve sadece kendisinden bir yıl sonra türevlerinin çıkmasına yol açıyor. Böylece televizyon ekranlarında “medikal drama” diye bir tür doğuyor ve neredeyse yetmiş yıldır ekranlarımızda yer ediyor.

Bu türün tutmasının altında elbette birden çok sebep yatıyor. Bunlardan ilki olan “insanoğlunun bilinmeze olan tutkusu” ile başlayalım isterseniz. Bana göre içerisinde doktor olan dizilerin tutmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi bu. Eğer doktor değilseniz ve çevrenizde sık sık görüştüğünüz bir doktor yoksa bu meslek dalı dünyanın büyük bir çoğunluğu gibi sizin için de muammadan ibaret. Yani bir doktorun bizimle görüştüğü on beş dakikadan sonra gününün geri kalanının nasıl geçtiğini bilmiyoruz ve aslında biraz da merak ediyoruz. Oysa ki sadece bizim gibi on beş dakikalık hastalardan bir iki düzine daha görüp evlerine gidiyorlar. Ama işte nedense biz, randevumuzun bitmesinin ardından bir doktorun inanılmaz büyük bir ameliyata girip son saniyede hastanın göğsüne yumruk atarak kurtardığını hayal etmeyi daha çok seviyoruz.

Doktorluk bizim için erişilemez bir kule gibi aslında. Birçoğumuz doktor olma hayallerimizi küçük yaşlardan itibaren bırakıyoruz, kalanlarımızdan ise çok azı bu hayali gerçeğe dönüştürebiliyor. Haliyle içinde bulunduğum çoğunluk için doktorlar; bütün gün Latince konuşarak anlaşan, beyinleri normal bir insan beyninden çok daha farklı çalışan, isteseler dünyayı ele geçirebilecek kapasitede olan ama tamamen kendi istekleri doğrultusunda “kulağım şavlıyor” diyen amcaları tedavi eden bir insan topluluğu. Hal böyle olunca onların bize söylediği o Latince hastalık isimlerinin ne anlama geldiğini, bu hastalıkları nasıl bildiklerini ve tedavi yöntemlerine nasıl karar verdiklerini deli gibi merak ediyoruz. Bu yüzden de televizyon ekranlarında arka arkaya iki Latince terim kullanan beyaz önlüklü birisini görünce elimizde olmadan ağzımızı açarak ekrana kilitleniyoruz.

Doktorları izlememizin bir nedeni de ölümle her saniye burun buruna yaşamaları… Her ne kadar burada kastedilen ölüm ana karakter olan doktorumuzun değil, her bölüm değişen hastaların ölümü olsa da; ölümün yol açtığı etki sayesinde her bölümü canlı ve izlenebilir kılıyor. Neredeyse her medikal drama dizisi sıra dışı bir vakanın hastaneye gelmesi ve onu yine sıra dışı bir tedavi metoduyla iyileştirilmesini anlatan birkaç yüz bölümden oluşsa da bu bölümlerin her birinde ölüm riskinin olması bizi diziye bağlıyor. Böylece izlediğimiz bölümü bir önceki bölümle karşılaştırmayı bırakıp hastanın kurtulup kurtulmamasına odaklanmış bir şekilde ekrana kilitleniyoruz.

Hani bunu şey olarak düşünebilirsiniz; bir bomba imha uzmanının her hafta farklı bir bombayı imha etmesini izliyorsunuz. Ama siz de hak verirsiniz ki bomba imha uzmanının her hafta, ölüm kalım mücadelesini izlemek bir süre sonra insanı yormaya başlar. Medikal drama dizilerinin ise bu konudaki en büyük başarısı ölüm kalım mücadelesinde olanlar başroller değil, yan karakterler. Her bölümün başında gelip bir sonraki bölüm unuttuğunuz bir karakterin yaşadığı bu ölüm kalım mücadelesi hem sizi ekranın başında tutmaya yetecek kadar ilginizi çekiyor hem de bir sonraki bölümde aynı şeyleri tekrar yaşasanız da bunaltmıyor. Böylece aynı karakterlerin arka arkaya yüz bölüm boyunca ölüm gibi insanı diken üstünde tutan bir konu üzerinde çalışmalarını keyifle izliyoruz.

Eh konumuza suçla başladık suçla bitirmemiz gerekiyor. Sonuçta hala ortada katilinin kim olduğunu bilmediğimiz bir ceset var. Bu yüzden biraz da otopsi ve adli tıp hakkında konuşmamız gerekiyor öyle değil mi?

17. yüzyılda Fransızların, Eski Yunancadaki “αυτοψία” yani autopsia kelimesinden türettiği otopsi sözcüğü “kendi gözüyle görme” anlamına geliyor. Tam manasıyla ölümlerin doğal yolla mı yoksa dışarıdan yapılan müdahaleler sonucu mu olduğunu ya da ölüme sebep olan hastalığın belirlenmesi için kullanılan tıbbi bir metot. Her ne kadar kelimenin kullanımı 17. Yüzyılı bulsa da ilk otopsi çalışmaları milattan öncesine dayanıyor. Yine de kelimenin yaygınlaşması ve bilindik şekilde ceza hukukunda yer almaya başlaması bize daha yakın bir tarihe denk geliyor.

Pek tabi ki medikal drama türünün vazgeçilmezlerinden biri de bu bahsettiğimiz otopsi ameliyatlarının ta kendisi. Dizinin sadece hastane içerisinde değil dışarıdaki dünyada olan bir karmaşayı çözmesi açısından ara sıra gelen bu adli tıp işleri de türe apayrı bir heyecan ve tempo katıyor. Bu da türün içerisine bir de adalet ve yargı sistemlerinin mekaniklerini sokuyor ki işte o zaman dizinin tadından yenmiyor.

Öhöm sözü fazla uzattık otopsi sonuçlarını unuttuk. Gelen otopsi sonuçlarına göre katil uşak! Gelecek yazımızda da hem katil uşağın sorgulamasını yapacağız hem de televizyon dizilerindeki avukatlardan bahsedeceğiz. Sakın bizden ayrılmayın!

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.