1. Justice League: Darkseid War
J.H.: DC Comics, 2015’te DC You diye bir atılım kararı alınca, altından neler çıkacağını tahayyül etmek güçtü. Bir çoğu da saçmalar saçması çıktı aslında. Tuttular çizgi romanların göbeğine reklam aldılar, Superman’i tişört ve kotla gezdirdiler –ki Greg Pak’ın serisi fena da değildi aslında-, Damien zibidisine kendi serisini verdiler… Ama herhalde en akıl kârı hareketleri, “Geoff Johns ve Jim Lee ana devamılıktan kopuk bir Justice League hikayesi mi çizmek istiyorlar? Varsın çizsinler!” demeleri oldu. Onları gerçekten DC yapan şeyin, orijinal hikayeler olduğunu fark ettiler. The Darkseid War da öyle başladı işte. Tüm DC evreni bir yanda çırpınırken, sanki hiçbir şey olmamışçasına New 52 çizgisinden devam edip, daha dakika birden gazla başladılar. Hani zaten söylemeye gerek yok ama, Geoff Johns da şahaneydi, Jim Lee de. Sonradan onlara desteğe gelen herkes de küçük omuzlar attı seriye. Yan hikayeleri, esas çizgisi, külliyatı derken, 2015’in büyük Justice League macerası, aynı zamanda bizce senenin en iyi çizgi romanı oldu.
Yiğitcan: Marvel kahramanlar yaratır, DC ise tanrılar. Bu böyledir ezelden beri. Darkseid War, bu prensiple açtı kapılarını, bu prensiple hikayesini inşa etti ve tüm muhteşem, dudak uçuklatan anlarını da bu prensiple yarattı. Batman’in Mobius Chair’e oturması, Flash’in ölümle olan yarışı, Shazam’in sınavları, Lex Luthor’un Apokolips’teki hesaplaşması… Her biri aynı zamanda ilginç, merak uyandırıcı ve huşuya sevk edici olmayı başardılar. Her karakter biraz daha ete kemiğe büründü gözümüzün önünde, ama aynı anda bir o kadar da insanlıktan uzaklaşıp, panteonlarındaki haklı yerlerini edindiler. Henüz Darkseid War bitmedi, o yüzden finali Millar vari bir kötülükte olursa pişman olup olmayacağımızı sorgulayabilirsiniz. Olmayacağız. Zira şu dakikaya kadar olan kısımları, hatta sadece yan hikayeleri kesip atsak bile Darkseid War’ın posası diğer tüm çizgi roman alemine yeter bu sene.