Aslında aksi gibi gözüküyor, ama video oyunları üzerinde deneyler yapılmaya geçtiğimiz on sene içerisinde başlamadı yapımcılar. Ezelden beri, video oyunu diye bir şey varsa, deney illa ki var. Hatta pek çok sevdiğimiz oyun türü ve janrı, bu tip deneyler sayesinde var oldular. Yalnız son on yılda, oyunlar bizzat deneyin kendileri olageldiler. “Başka bir şey yaratmak”, yavaşça yerini “Başka bir şey yaratmak” konseptine bıraktı. Ve sonunda elimizde var olan hiçbir kategoriye uymayan bir takım oyunlar kaldı. Listemizin bugünkü konukları işte o oyunlar.
Her zamanki gibi kriterlerimiz şu şekildeler:
- Her seriden sadece bir oyun alıyoruz.
- Deneysel oyunları, basitçe, bu serimizde daha önce yaptığımız ve daha sonra yapmaya devam edeceğimiz video oyunu janrlarının hiçbirine uyum sağlamayan oyunlar olarak tanımladık. Özellikle norma ve bilinene aykırı bir oynanış mekaniği sunan, ama bunu sistematikleştirmediği için peşinden bir oyun türü yaratmayan oyunları deneysel olarak kabul ettik. Türü böyle belirledik, listeyi böyle oluşturduk.
- Ve her zamanki gibi, tarihi önemlerinden çok, safi kalitelerini ele aldık, eğer aynı seride bir oyun ilk oyunun tüm hatalarını düzeltmişse, sadece ilkinin ehemmiyeti fazla diye o oyunu listeye almamazlık etmedik.
Bu serideki diğer listelerimiz ise şu şekildeydi:
Hazır mıyız? O zaman gelin, hikayeli, duygulu, anlaşılmaz oyunların çok garip dünyasına balıklama dalalım. Hislerin yükselişine hazırlanın, listemize başlayalım. Buyurun!
10. The Graveyard
İki Belçikalı arkadaşın kurduğu Tale of Tales’in, çok ufak bir oyunu The Graveyard. 2009 yılında piyasaya sürüldü. Tek bir şey yapıyorsunuz bu oyunda. Yaşlı bir kadını, bir mezarlığın içerisinden, bir banka yönlendiriyorsunuz. Kağıt üzerinde anlatınca pek fazla bir şey değilmiş gibi duruyor. Ve öyle gerçekten de. Pek fazla bir şey değil. Ama eğer bir deneysel oyunlar listesi yapıyorsak, burada bir oyunun ne kadar dolu olduğundan çok, neler hissettirebildiğine bakmamız gerekiyor. Ve Graveyard, çok kısa süre içerisinde, çok fazla şey hissettiriyor size.
.
9. Proteus
2013 senesinde PC’ye çıkan, sonradan PlayStation sistemlerine de gelen Proteus, her şeyden önce bir ses oyunu. Ve her şeyden önce bu yüzden alkışlanmayı hak ediyor. Proteus’dan önce, Proteus’un yaptığını yapmaya çalışan; yani yordamsal bir dünyayı keşfetmeniz için sizi teşvik eden çok oyun vardı. Ama onlar, dünyadaki diğer tüm oyunlar gibi, bu keşfi daha ziyade görsel bir zemine oturttular. Proteus’un başka bir planı vardı. Proteus’un dünyasını, tamamen seslerle keşfediyordunuz. Müzik, bulunduğunuz bölgeye, rakıma, iklime göre değişiyor, gelişiyor, sertleşiyor ya da yumuşuyordu. İnanın bize, Proteus’da bir tepeden aşağıya inmenin hissini başka hiçbir oyunda yaşamamışsınızdır!
8. Katamari Damacy
Katamari Damacy hakkında ne desek boş. Yani, gerçekten. 2004 yılında PlayStation 2’ye çıkıp dünyamızı şenlendirdiğinden beri herhangi bir muadili gelmedi bu dünyaya. Namco’nun geliştirdiği oyunu, size şöyle anlatalım. Siz küçük bir topsunuz. Daha doğrusu, o topu itmekle mükellef küçük bir prenssiniz. Topunuz, üzerinden geçtiğiniz her şeye yapışıyor. Ve siz o küçük topu, çığ gibi büyütmeye çalışıyorsunuz. Ve büyüyor da. Ve yerden ataş toplamaktan, birkaç dakika içerisinde o ataşın üstünde durduğu masayı almaya, ondan birkaç dakika sonra da komple bütün binayı götürmeye varmak, insana inanılmaz bir haz veriyor!
7. Passage
Deneysel oyunlarla ilgili bir şey söylenecekse elinde mikrofonuyla orada bekleyen Jason Rohrer’ın geliştirdiği Passage, öyle hissediyorum ki yapımcısının yüzünü eskitmesiyle biraz normalleşti son yıllarda. Halbuki o kadar özel bir oyun ki Passage. Sadece soldan sağa hareket ettiğiniz bir oyun bu. Tek bir detayı var. Passage’ın dünyasında, sol doğum, sağ ise ölüm. Ve siz, sağa doğru ilerledikçe, bir kadınla tanışıyorsunuz. Yavaşlıyorsunuz. Başınıza bir şeyler geliyor. Ve en sonunda, ölüyorsunuz. Biz şimdiden uyarımızı yapalım. Passage insanın omzuna biraz yük bırakan bir oyun. Biraz düşündürüp, biraz hislendiriyor. Ve o yüzden mutlaka oynanmayı hak ediyor.
6. Little Inferno
Little Inferno, 2012 yılında önce Wii U’ya, sonra PC’ye, sonra da mobil cihazlara uğramış bir oyun. Tomorrow Corporation tarafından geliştirilmiş. Bu listede bir türe ait olmaya en yaklaşan oyun belki de, adına pek çok kişi “puzzle” diyor. Ama değil işte. Oyunun ana mekaniği, birbirleriyle yandıklarında herhangi bir tepkime verecek olan objeleri karşınızdaki şömineye atıp, tek tek listeden o tepkimeleri silmek. Ve bu sırada, o şöminenin ardındakileri merak etmek inceden. Karşınızda bir şeyler yanarken, sizin neleri yaktığınızı sorgulamak. Ve en sona geldiğinde, hayran olmak, hem de çok. Little Inferno, bir puzzle oyunu değil bizce. Little Inferno, bu listedeki diğer oyunlar gibi, bir his oyunu. Ve bu alanın en iyilerinden biri.