3. Esas Mesele Graham İle Bishop Arasında
Zaten şüphe ettiğiniz bir şeyden, diziyi tekrar döndürmeye başlayınca iyice emin oluyorsunuz: Amy Sherman-Palladino’nun kelimeleri ne kadar aksini iddia ederse etsin, Rory ve Lorelai’ın kimyaları öyle ekrandan fırlayıp kucağınıza falan oturmuyor. Bledel ve Graham her zaman izlemesi keyifli iki kadın olarak duruyorlar karşınızda, ancak burada bu keyfi sağlayan şey oyuncuların kimyası değil; daha ziyade Sherman-Palladino’nun kelimeleri. Kimyaları mükemmel tutan esas ikili, Kelly Bishop ve Lauren Graham aslında; yani Lorelai ile Emily. İkisi de karşılıklı birer bakışlarıyla inanılmaz derin ve zorlu bir anne-kız ilişkisini portre hâlinde verebiliyorlar, ve çokça, dizinin sırtını yasladığı duvar da o oluyor zaten. Ancak…
4. Dizi Çok Zeki
Bunu fark ettim ben esas. Gerçekten, her şeyden öte, Gilmore Girls’ü yıllar önce sevme nedenimin o mükemmel anne-kız ilişkisi olduğunu düşünüyordum. Ancak, öyle değil pek. Dizinin arkasında yatan müthiş büyü, esasında harika bir komedi zekasına sahip olması. Üstelik bunu da bas bas bağırma ihtiyacı hissetmiyor dizi. Örneğin bir bölümde, Lorelai Michel’i Rory’nin doğum gününe gelmesi için darlıyor. Michel’in gelesi yok, çok belli. Oradan kısa bir “huysuz Michel” esprisi çıkıyor, geçiliyor. Sonra, doğum günü sekansında bir an dikkatli bir biçimde arkaya bakarsanız, şapkası kafasında yana kaymış, kendisi felaket rahatsız bir biçimde çökmüş ve telefonuyla oynayan bir Michel görüyorsunuz. Dikkat etmezseniz hemen geçiyor o sahne, ve idrak ediyorsunuz ki, dizi bu tip gerçekten çok ince ve tatlı esprilerle dolu. Bu da biraz, diziyi tekrar takdir etmenize sebep oluyor. Bende öyle oldu en azından.
Ee, siz ne diyorsunuz? Var mı Gilmore Girls’e tekrar başlamayı isteyen? Yorumlara yazın! Biz şimdi Stars Hollow’a tekrar dönüyoruz, birkaç hafta ses alamazsanız, çardağın oradan da kart atarız!