Düzenlenmeye başladığı günden beri hemen hemen her Gaming İstanbul etkinliğine katılmaya çalışıyorum. Türkiye’de az gerçekleşen, gerçekleşse bile bir parçası olmaktan utanmayacağız nadir oyun etkinliklerinden biri olan GİST, bir yıllık bir pandemi arasından sonra nihayet yeniden organize edildi. Her ne kadar evde oturup oyun oynama fikri aklıma çelmeye çalışsa da GİST’e gidip benimle aynı tutkuyu paylaşan insanlarla konuşma fikri daha ağır bastı ve bir anda kendimi organizasyon alanının girişinde buldum.
Aslına bakarsanız GİST’e gitmek için en büyük motivasyon kaynağım bağımsız Türk oyun yapımcılarının yaptığı oyunları görmekti. Bu yüzden biraz geç gittiğimi kabul ediyorum. Bir iki saat indie oyun oynayıp geri dönmeyi planlıyordum ama şimdi ne kadar büyük bir hata yaptığımı anlıyorum. Zira bu sene neredeyse elliden fazla indie oyun katılım sağlamıştı. Tüm oyunları oynamaya çalışsam da ne yazık ki zamanım yetmedi. Yine de fuar alanında gördüğüm ve ilerleyen zamanlarda gelişmelerinden haberdar olmanızı istediğim on beş oyunu sizler için toparladım.
Unfortunate Tales of Violate
Unfortunate Tales of Violate, Violate adındaki bir cadıyı yönlendirdiğimiz bir şahsına münhasır aksiyon oyunu. Bir cadı olmamızdan anlayacağınız üzere karşımıza çıkan düşmanları büyü yaparak etkisiz hâle getirmeye ve bu şekilde bölümleri geçmeye çalışıyoruz. Fakat oyunun şahsına münhasır kısmı tam olarak burada başlıyor. Büyü yapmak için faremizle ekrana şekiller çizmemiz gerekiyor. Bu şekiller sayesinde algoritma hangi büyüyü yapacağımızı anlıyor ve yapıyor. Küçük bir örnek vermemiz gerekirse eğer farenizle ekrana üçgen çizerseniz alev büyüsü yaparken, karakterinizin etrafına çizdiğiniz bir kare şekli size kalkan sağlıyor. Bir savaş ortasında ekrana çizim yapmak biraz zor olabiliyor fakat eğer geliştirici arkadaşlarımız bu zorluğun üstesinden gelir bir de birbirleriyle kombine edebileceğimiz farklı büyüler ekleyebilirlerse çok hoş bir oyunun bizi beklediğini söyleyebiliriz.
Tetra
Fuar alanında denediğim ilgi çekici oyunlardan biri olan Tetra, Tetris ve satrancı birleştirerek sıra tabanlı bir strateji oyunu meydana getirmiş. Roguelike olması planlan oyunda her tur size bir satranç taşının hareketini kullanma yetisi bahşediliyor. Bu yetenek ile üzerinize gelen düşmanlara saldırabiliyor ya da onlardan uzaklaşabiliyorsunuz. Beyninizi fazlasıyla çalıştıran bir oyun olmasının yanı sıra hızlı oynanışıyla sizi içine çekiyor. Hani böyle bir oyun atıp, saatlerce başından kalkmadığınız küçük oyunlar vardır ya Tetra tam olarak böyle bir oyuna benziyor.
Restless Land
Restless Land, GİST’e katılan bağımsız oyunlar arasından neredeyse bitmiş bir hikâyeye sahip oyunlardan biri. İskandinav Mitolojisindeki “Iðunn’un elmaları” hikâyesinden ilham alan oyun, bize iki boyutlu bir platform macera sunuyor. Özellikle piksel artı sayesinde görür görmez etkilendiğim ve maharetli ellerin değdiğini anladığım oyun tam olarak benim oynamayı sevdiğim türden bir deneyim barındırıyor. Eğer ileride bir de blok ve parry gibi ögeler de eklenirse benim için tadından yenmez olur. Şimdiden hikâyenin geri kalan kısmını öğrenmek için can attığım bir yapım oldu kendisi.
Pile Up
Şehir kurma oyunları ilgimi çektiği için çok oynamak istiyorum fakat çok fazla kafa yormak zorunda kaldığım için de bu oyunlara başlamaktan kaçınıyorum. Gaming İstanbul etkinliğinde deneme fırsatı bulduğum Pile Up ise hem şehir kurmanın tüm kompleksliğini içerisinde barındırıyor hem de bunu yaparken oynanışı basit ve oyuncu dostu bir şekilde tutmayı başarıyor. Oyunun size verdiği kartların üzerindeki binaları doğru bir şekilde adanıza yerleştirerek vatandaş sayınızı yükseltmeye çalıştığınız oyun aynı zamanda vatandaşlarınızın mutluluğunu da bir mekanik olarak değerlendiriyor. Oyunun benim en fazla ilgimi çeken noktası, diğer şehir kurma oyunları gibi yataya değil dikeye genişlemenize olanak sağlayan bir tasarım sunması. Bana göre bu, onu emsallerinden fazlasıyla ayırıyor. Ayrıca son olarak şehrinize kuracağınız, su binası, elektrik binası ya da çöp binası gibi farklı işlevleri olan binaların yan yana geldiklerinde kendilerine has avantajları ve dezavantajları oluyor. Bu da oyunumuzun ne kadar detaylı bir şekilde düşünüldüğünü kanıtlıyor.
Quadrata
GİST’te deneme fırsatı bulduğum bir diğer puzzle oyunu olan Quadrata benim çok hoşuma gitti. Size verilen kısıtlı hamle sayısıyla, ikiye bölünen ekranınızın iki tarafındaki kareleri aynı anda yönlendirerek istenilen noktalara ulaştırmaya çalıştığınız oyun gerçekten tam anlamıyla beyin yakıyor desek yeridir. Özellikle fuar alanına bölümlerin ne kadar kompleks olabileceğini gösteren bir demoyla gelen yapımcı dostlarım beni çok zorladılar. Fakat bu oyunu daha çok sevmeme sebep oldu. Böyle başına oturup saatlerce aynı bölümü geçmeye çalışacağım türden bir oyun gibi geliyor. Her on bölümde gelen farklı mekanikler de oynanışı canlı tutuyor. Bölümleri geçtiğinizde oluşan tatmin hissi, insanı fazlasıyla zeki olduğuna ikna ediyor.
Swarm Grinder
Görsellik olarak belki de alanın en dikkat çeken oyunlarından biri olan Swarm Grinder, son zamanlarda adından sıklıkla bahsettiğimiz Vampire Survivor’ın izinden gidiyor. Oyunu geliştirmek açısından henüz çok yolun başında olsalar da yakaladıkları sanat tasarımı ve oyun mekanikleri, oyunun gelecekteki hâlini merak ettiriyor. Özellikle yapımcı arkadaşlarımız ile yaptığımız konuşmalar, bizi Swarm Grinder için daha da heyecanlandırdı. Umarım tam sürüme eriştiği günleri görürüz ve bu platformdan hep birlikte inceleriz.
Ingression
Şimdi oyun seçerken seçici olduğumu söyleyebilirim. Zira bunun üzerine içerik üretiyorum ve insanların, önerdiğim oyunları satın alıp mutsuz olmasını istemiyorum. Fakat eğer birisi Celeste ve Portal gibi iki tane çok sevdiğim oyunu alıp tek bir potada erittim derse çok fazla beğenmeme şansım kalmıyor. Celeste’in platform bulmacalarına bir de Portal mekaniklerini ekleyen Ingression, çok zorlu bir işin altından kalkmış gibi gözüküyor. Tek bir öneri olarak bence oyunun hikâyesinin arka planına ve ana karaktere daha fazla özen gösterilmesi gerekiyor. Ondan sonra yapımcı dostlarımın yıllar boyunca gururla adından bahsedecekleri bir iş ortaya çıkacaktır bence.
Moonlight
İtiraf ediyorum bağımsız oyun seçerken tam anlamıyla adil olamıyorum. Eğer bir tarafta piksel art diğer tarafta büyük oyun stüdyolarının elinden çıkmış gerçekçi görselliğe sahip iki farklı oyun varsa benim tercihim her zaman piksel art kullanan oyundan oluyor. Moonlight: Among Darkness oyununu ilk gördüğümde bunun yanlışlıkla hatta “torpille” indie oyun alanına konulan bir yapım olduğunu düşündüm zira görselliğiyle, oynanışıyla, hikâyesiyle kısacası her şeyiyle Triple-A bir oyun gibi duruyordu. Daha da ilginç olan korku oyunu tek bir kişinin ellerinden çıkmış. Gerçekten hem etkilendim hem de biraz annemin her zaman bahsettiği “komşu çocuğu” ile yüzleştim sanırım.
Castle of Alchemists
Tower defense türünde bir oyun olan Castle of Alchemists, simyacı ve büyücü karakterleri karşı karşıya getiriyor. Simyacı bir karakteri oynayarak üzerimize gelen düşman dalgalarını yok ettiğimiz oyun, türün diğer oyunlarından farklı olarak bizzat karakterimizin de savaşmasına imkân tanıyor hatta bunu gerektiriyor. Farklı tuzakları, farklı harita ögeleriyle birleştirerek düşmanlar üzerinde yeni etkiler ortaya çıkarmamızı sağlıyor. Örneğin haritada bulunan bir su birikintisine elektrik veren bir tuzak hazırladığımızda bu su birikintisinin üzerinden geçen düşman dalgaları sersemliyor gibi. Anlayacağınız oldukça uzun süreli bir eğlence vadediyor Castle of Alchemists.
Amok Runner
Gaming İstanbul’da gezerken görmeyi en az beklediğim şey bir kitap uyarlamasıyla karşılaşmaktı. Stefan Zweig tarafından yazılan Amok Koşucusu kitabından aynı isimle uyarlanan Amok Runner, üç saatlik bir hikâye deneyimi sunuyor bizlere. Günümüzde yüz saatten fazla oynanış sürelerine sahip olan ama aynı şeyleri tekrarlamaktan ileriye gidemeyen Triple-A oyunlarının ne kadar fazla olduğunu düşünürsek bu tarz tek bir hikâyeye bağlı, eski okul oyunların izinden giden Amok Runner’ın gözümdeki değeri daha fazla artıyor.
Clonizer
Adında oldukça tatlı bir kelime esprisine sahip olan Clonizer, sıra tabanlı bir deck building oyunu. Toplamda yedi gezegen ve bu yedi gezegene giden onlarca farklı yola sahip olan oyunumuz, her tur elimize gelen kartları kullanarak klonlar çıkarmamıza ve bu klonları güçlendirerek karşımıza çıkan düşmanlarla savaşmamıza olanak sağlıyor. Roguelike türündeki oyun, bu gezegenlerden birinde ölmeniz durumunda sizi en başa atıyor. Farklı gezegenlerde farklı kaynaklar ve farklı düşmanlar ile karşı karşıya kalacağımız Clonizer, bu gezegenlere giden yollarda destemize yeni kartlar katmamıza ve birliklerimizi güçlendirmemize imkân tanıyarak yeniden oynanabilirliği bir hayli arttırıyor.
Lunar Witch
Kendini bir anda beklenmedik bir yerde bulan bir cadının hikâyesini dinlediğimiz Lunar Witch, oldukça kompleks bir hikâyeye sahip diyebilirim. Bir cadı olan ana karakterimizle birlikte iksirler yaparak bu garip yerde bizimle birlikte olan diğer karakterlere yardım ettiğimiz oyun ilerledikçe ve bahsettiğim karakterlerle etkileşime geçtikçe nerede olduğumuz ve buraya nasıl geldiğimiz aydınlığa kavuşacak. Birçok derin konuya el atan oyunumuz, eğer tanıtım bültenlerinde bunu hikâyenin temelini açık etmeden verebilirse kendisine sağlam bir kitle elde edebilir. Ayrıca hepimizi tıpkı To The Moon gibi ağlatabilir.
Hitbox Deliver
Hotline Miami’nin ayak izlerini takip eden Hitbox Deliver, zamanında kirli işler yapan bir organizasyonun kuryeliğini yapan bir karakteri yönlendirdiğimiz bir oyun. Haritadaki eşyaları paketleyip, düşmanlara fırlatarak bölümleri geçtiğimiz Hitbox Deliver, kendisinden beklenileceği üzere oldukça seri bir oynanışa sahip. Şimdilik tek eksik, oyuncuları moda sokabilecek müziklerin eksikliği diyebiliriz fakat bu eksikliğin de ilerleyen zamanlarda giderileceğinin sözünü aldık.
Devhell
Oyunun içerisine hapsolan bir programcının macerasını anlatan Devhell, karşımıza çıkan platformları X, Y ya da Z eksenlerinde çekerek haritayı yeniden şekillendirdiğimiz ve her bölüm çıkış için kendimize yol yapmaya çalıştığımız bir oyun. Oyun içerisinde bir dış ses ve bizzat haritayla etkileşime geçebildiğimiz oyun hem zekânızı hem de motor becerilerinizi kullanmanızı istiyor bizden. Harita ile etkileşim konusunda hiçbir sıkıntım yok, sadece karakterimize birkaç mekanik daha eklerlerse harika olur.
Reactivated
Reactivated, iki karakter ile birlikte karşımıza çıkan bulmacaları çözerek ilerlemeye çalıştığımız bir oyun. Oyunda bulunan iki karakterden birini fare ile yönlendirirken diğer karakterimiz olan robotu programlamamız gerekiyor. Karakterlerimiz, harita içerisinde birbirine yardım etmek zorunda kaldığı Reactivated’da, fare ile yönlendirdiğimiz karakteri gönlümüzce hareket ettirebilsek de asıl zorluk robot arkadaşımızı programlama kısmında çıkıyor. Bana göre programlamanın ana mantığını hem çok basit bir hem de çok eğlenceli bir şekilde veren bu oyun, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından gençlere programlamayı sevdirmek açısından rahatlıkla kullanılabilir. Ayrıca oyunun renk paletini ve sanat tasarımını yine fazlasıyla sevdiğimin altını çizmem gerekiyor.
Böylece naçizane listemizin sonuna geldik. GİST’te tanıştığım, oyunlarını oynama fırsatı bulduğum ve muhabbet ettiğim tüm geliştirici dostlarıma teşekkür ediyorum. Zaman yetersizliğinden dolayı oyunlarını oynayamadıklarımdan da çok özür diliyorum. Yazıda yer alan oyunlar hakkında verilen bilgilere eklemek ya da çıkarmak istediğiniz ayrıntılar olursa bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Sürç-i lisan ettiysem affola!
2 Comments
Bir sürç-i lisan uyarısı:
Castle of Alchemist oyunun doğru ismi 🙂
Hemen düzeltildi 🙂