Küresel salgın sebebiyle çekimlerine ara verilen, gösterim tarihi ertelenen veya doğrudan iptal edilen bir sürü yapım var malumunuz; ilk sezonu 2019’un Aralık ayında yayınlanan The Witcher dizisinin ikinci sezonu da bu durumdan nasibini almıştı. İlk olarak 2020 yılında çekimlerinin tamamlanması ve 2021’de seyirciyle buluşması planlanan ikinci sezonun, salgın önlemleri ve süreç itibariyle çekimlerini en erken 2021’de tamamlayacağı yönünde bilgilerimiz var. Her ne kadar Geralt rolüyle Henry Cavill ve güzeller güzeli Cirilla’ya can veren Freya Allan’ın çalışmalara başladıkları yönünde duyumlar olsa da bir değil, iki yıl beklemek durumunda kalabileceğimizin düşüncesi biraz tat kaçırmıyor değil.
Tabii Netflix’in bilumum yetkilisi hem bir altın yumurtlayan tavuk bulmanın hem de arayı doldurmanın düşüncesiyle harekete geçmişti. Daha önce Vesemir’in hayatını anlatacak olan Nightmare of the Wolf isimli bir animasyon serisinin hazırlandığını sizlere şuradan duyurmuştuk. Öyle görünüyor ki zaman planlamasının bir yıl oynaması, bu insanları tekrar düşünmeye sevk etmiş ve daha henüz bir sezon izleyebildiğimiz The Witcher’ın şimdiden bir spin-off’a sahip olması gerektiğine karar vermişler.
Girişimi biraz coşkusuz bulmuş olabilirsiniz, mazur görün. Zira detay verirken yeterince şenleneceğim için, en azından doğmamış çocuğa don biçmemek adına, genelde nötr bir ton tutturmak istedim. The Witcher: Blood Origin ismiyle duyurulan spin-off’un Geralt’ın hikâyesinden 1200 yıl öncesinde geçeceği ve Kıta’da yaratılan ilk Witcher’ı anlatacağı, ilk verilen bilgiler arasında. Ha bir de animasyon falan değil, baya baya live-action çekilecek dizi.
Witcher’ların yaratılışı, başlı başına ilgi çekici bir konu. Hem Sapkowski bu konu hakkında çok fazla bilgi vermediği hem de daha sonraki oyun uyarlamaları dâhil, Ot Sınavı’nın detayları olsun, Witcher okullarının oluşumu olsun; bunların artık birer mit seviyesine geldiği zamanlardan bahsedildiği için, yeni yeni ufuklara gitme şansımız var. Bu kısma kadar zaten Witcherlık müessesesinin teminini keşfetme düşüncesi beni ve eminim hem eski hem de yeni, serinin tüm sevenlerini heyecanlandıracaktır. Bir adım daha öteye alalım.
Bilmeyenler için özet olsun, Sapkowski yarattığı evren açısından detay vermeyi tercih etmeyen bir yazar. Şurada bahsettiğim gibi evrenin onaylı bir haritası yok çünkü yazar, dünyanın kafasında sürekli ya genişlediğini ya da değiştiğini söylüyor mesela. Kitapların yazımı ve bence çoğu insanın ilk sezondaki zaman karmaşasını sevmemesinin nedeni de bu, arada büyük boşluklar var; yazar her zaman karakterin ne yaptığını ve nereden nereye, nasıl ulaştığını peşi peşine anlatmak istemiyor ya da elinden gelmiyor. Bu tarzı beğenen olur, beğenmeyen olur, orası ayrı bir konu fakat bir de şöyle bir durum var; bu hikâye daha ziyade Cirilla’nın hikâyesi. O yüzden Sapkowski Cirilla’ya ilgi çekici bir arka plan vermek için bahsediyor aslında dünyasından. Tüm bu sebeplerle bilgilerimiz, öncesinde Kıta denilen dünyada büyünün bulunmadığı; cücelerin, insanların ve dahi canavarların bu dünyaya çok sonraları geldiği kadarıyla sınırlı. Tarih normal seyrinde ilerlerken bir noktada detaylarını bilmediğimiz bir “kürelerin birleşimi” hadisesi yaşanıyor ve olaylar böyle gelişiyor.
İşte Blood Origin’in beni asıl heyecanlandıran kısmı burası. İyi kotarırlarsa, sadece bir Witcherlığın kökeni hikâyesi, bir ot sınavının tehlikeleri isimli çalışmayı izlemeyeceğiz. Çok çok eski ama yine Sapkowski’nin anakronik tarzındaki bir zamanı, canavarların Kıta’ya gelişini, belki elflerin ormanlara çekilmek zorunda kalmadıkları çağları görecek; büyünün ve mutasyonun gelişimini izleyeceğiz.
Geralt’ın zamanında Kıta’da Witcherlara o kadar da ihtiyaç yok, bu yüzden Geralt’ın canavar kesme hikâyesini değil, Ciri’yi bulmak için çıkılan bir ailenin yolculuk hikâyesini izliyoruz. Geralt’ın zamanında Kıta’da diğer bütün insansılar gibi Witcherlar’dan da nefret ediliyor çünkü artık başka bir çağ başlayacak, bu yüzden Ciri’nin bu çağa bizi ulaştırmasını romanlarca takip ediyoruz. Blood Origin bunları anlatacaksa Witcherlara en çok ihtiyacın hâsıl olduğu bir zamana gidecek ve çok farklı bir Kıta bulacağız gözlerimizin önünde.
Sanırım şu an yazının tonunu neden nötr tutmaya çalıştığım anlaşılır hâle gelmiştir. Bu, hızla ilerleyen büyük bir top ve pas verecek bir Sapkowski de yok. Yeni baştan inşa edilecek çok fazla şey var, bunlar da Netflix’in vizyonu ve sağladığı imkânlarla yapılacak. Sürpriz bir şekilde açıklanan dizinin emanet edileceği iki isimden birisi, The Witcher’ın ilk sezonunun başyazarı ve ana sorumlusu olan Lauren Hissrich ki bu kişisel olarak kendisinin, en azından, The Witcher’ın neyi anlattığını anladığını düşündüğüm için, sevindirici bulduğum bir şey. Kifayeti ne kadardır, orası tartışılır. Fakat ismi başta zikredilen ikinci isim, Declan De Barra, kendisinin senaryosunda yer aldığı bilinen işleri, tövbeler olsun, The Originals ve Iron Fist. Bakın tövbeler olsun yazdım çünkü köken vampirler falan gibi bir iş çıkartmış bir insana, tam manasıyla Blood Origin diye Witcher emanet ediyorlar. Yani ismi o bulduysa şaşırmayacağım.
Altı bölüm planlanan The Witcher: Blood Origin’in yapım aşaması ve çekimlerine ne zaman başlanacağı henüz belli değil. Planlandığı söylenen bir yayın tarihi de yok elbette. İlerleyen zamanlarda gerek yapım aşamasından, gerek oyunculardan gerekse de dizinin şekillenecek detaylarından bilgi geldikçe sizlerle paylaşmaya gayret edeceğiz tabii. O vakte kadar, ne dersiniz? Bir spin-off lazım mıydı körüklemek için yoksa olmasa daha mı iyi? Beklentileriniz iyi düzeyde mi yoksa hiç güveniniz yok mu? Ha bir de, yeterince nötr kalabildim mi?
2 Comments
Witcher dizisinde tema olarak karakter hikayeleri ve gelişimleri merkeze alınmıştı. Bu beni çok rahatsız etmişti. Evren ve siyaset hakkında hiçbir şey anlatılmadı. Ben witcher oynarken ana hikayeyi severek oynadım ama beni asıl etkileyen o evren o evrenin tarihi orada dönen siyaset oyunlarıydı. Jennifer’ın gözlük takan çirkin stajyer kız nasılda güzelleşti tadında yaz dizisi misali gelişimini izlemek beni hiç mutlu etmedi. Karakter odaklı olmasına rağmen karakterleri de doğru düzgün anlatamadan sezon bitti. Hele bazı efektlerin kalitesizliği ejdarhanın o basit detayları diziyi iyice gözümden düşürdü.
Gerçekten witcher hakkında her şey araştırip ve hatta ileriye gidip her oyununu bile full achievement bitirmiş, kitaplarını notlar tutarak okumuş birisi olarak bu dizi beni inanılmaz heyecanlandırdı çünkü bizim gibi manyaklara bile yeni şeyler katabilecek bir potansiyeli olan bir sezon olacağına inanıyorum.Ama umarım trollemez ve aynı kalitede devam ederler keza ilk sezon hikayeye hakim olmayanlar için karışık olsada benim gayet hoşuma gitmişti.