Sessiz Çığlık Peggy
Peggy Carter için “sessiz çığlık” ironisini kullanmamızın en büyük sebebi, yaşadığı dönemdeki önyargı ve baskılara rağmen her türlü engeli aşıp büyük işler başarabilmiş biri olmasıdır. Bir kadın olması sebebiyle zaten o yıllarda ikincil bir insan türü olarak görülen Peggy, kendine olan güveni ve kararlılığıyla bütün bunların üstesinden gelebilmiştir.
Yirminci yüz yılın başlarında, hala etkisi devam eden on dokuzuncu yüz yıl Viktorya Dönemi “kadın eve hapsedilmelidir” düşüncesinin ağırlığında ezilmeyi reddeden birisi Peggy. Kurulu olan otoriteyi kökünden kazıyıp etrafı yakıp yıkarak yeni bir düzeni inşa etmek, elbette ki o dönemdeki bir kadın için en zorlu eylem olacaktı. Peggy, zekasını kullanmayı bilerek bu baskıya karşı bizzat onların yöntemiyle savaşabilmiş ve sonucunda da fısıltılı haykırışların arkasındaki isim olabilmiştir. Onu aykırı bir figür olarak tanısak da, sivri zekası ile kendisini hor gören her bir erkeğin ağzının payını vermeyi başarabilmiş ve en nihayetinde değerini kanıtlayabilmiştir. Zaten sırf bu yüzden diğer tüm kadın figürlerden ayrılıp en tepeye oturmayı başarabiliyor ya.
“Kadınlar saha görevine gitmez; kadınlar asker olamaz; kadınlar onu yapamaz; kadınlar şunu beceremez.” gibisinden milyarlarca saçma cümleye göğüs geren Peggy Carter, bugünkü Marvel kadın kahramanlarının çok şey borçlu olduğu bir isim aslında. Kronolojik olarak kendinden çok daha önceki vakitlerde vuku bulan kadın kahramanlar ve etkileri daha büyük ve önemli gözükse de; Marvel çizgi roman dünyasındaki yaşına binaen Peggy’nin kurduğu “feminizm” temelli kadın gücünün ve insan olmanın değerini kanıtlayan “hümanizm” anlayışının en sağlam yapıtaşı olduğunu kimse inkar edemez. Bu sebeple de çoğu zaman sadece kadınların erkeklerden üstün olduğunu savunan bir düşünce gibi görülse de; feminizmin asıl amacı ve bugünkü anlamıyla tamamen bir hümanizm temelli fikir yapısı olduğunun en önemli kanıtlarından biri Peggy Carter. Bir bakıma, yerleşik olan taslak “ideal insan” düşüncesinin yok edicisi; kadınların Marvel evrenindeki güçlü tarihinin öncüsü ve de her türden dışlananların sessiz yardım çığlığı yani.
Bir erkek olmasına rağmen akranları arasında fazlasıyla hor görülen Steve Rogers’ı en iyi anlayan kişinin Peggy Carter olması kesinlikle bir tesadüf değil. Cılız, güçsüz ve iş beceremeyen olarak görülen Rogers’ı, elbette ki kurulu erkek egemenliğindeki düzenin saldırılarına maruz kalmış ama yine de her şeye rağmen dik durmayı başarabilmiş Peggy anlayacaktı. İkisi de yaşadıkları toplumda köşeye itilmişti; ikisi de genel kanının aksine giden tiplerdi. Sonuç olarak baktığınızda; ikisinin de başardığı işler sayesinde tüm önyargılara rağmen her insanın “insan” olduğu için değer görmesi gerektiğini ve içindeki iyilik filizlerinin sağanak yağmurlarla sulanmasının farz olduğu gerçeğini anlamak pek ala mümkün.
Çorap Söküğü Misali
Olayları birbirine bağlarken sebep-sonuç ilişkisi kurmak adettendir. “Şu olmuştu ki, bu gerçekleşti” temelinin en kolay açıklanabileceği hali de bir çorabı sökme işlemine benzetmektir herhalde. Düğümü söktüğünüz bir yerden ipi çekmeye başladığınızda, yaptığınız eyleme devam ettikçe elinizdeki bütün, ta en temeline kadar ayrışmaya devam edecektir. Eh, o bütün ortaya çıkmadan önce atılan ilk adıma, her şeyin başlangıcına kadar gitmiş olursunuz bunun sonucunda da.
Peki Peggy Carter’ı, bir çorap söküğü misali tüm katedilen yolun başlangıç noktası olarak özel kılan şey ne?
Steve Rogers’ı Steve Rogers yapan Peggy eğer olmasaydı; muhtemelen ne çizgi romanlardaki Nazi Almanya’ya karşı savaşan Amerika’nın başarısı, ne de şimdiki süper kahramanların temelini atan S.H.I.E.L.D gibi oluşumların hayatı olmayacaktı. Her şeye rağmen azmi ve kararlılığıyla, iyi niyeti ve bağlılığıyla kendini diğer güçlü akranlarına oranla daha çok kanıtlayan Steve Rogers’ı, Amerikan Ordusu’na ve hatta Süper Asker Deneyi’ne sokmayı başaran kişi temelinde Peggy, evet. Bütün bu özelliklerin farkına varmasındaki en büyük sebep olaylara “duygusal” yaklaşması, dolayısıyla da bir kadın olması, olarak nitelendirilecekse; nitelendirilsin efendim. Eğer elde edilen galibiyetin ve elbette ki “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözünün hakkını veren Peggy’yi duygularıyla hareket ettiği için suçlayacaksak; kendisi suçludur hakim bey! Yalnız tam da bu noktada, yine genel kanının aksine giden yoldaki Peggy’nin, duygularına tamamen yenik düşmeden mantığı ve zekasını de yaptığı işte dengeli kullanmayı başardığı için böylesine mühim biri olduğunu da unutmamak lazım. Çünkü, Amerikan Ordusu’nda bir şekilde görev alan onlarca kadının seçmek zorunda olduğu “kadınsı” ya da “erkeksi” ayrıştırıcı pozisyonlar arasında, her iki tarafı da dengeleyerek “Süper İnsan” olgusunun oluşmasındaki en net kanıt kendisi. Güçlü görülmek için erkek olmanın gerekmediğini; anlayışlı ve içten olabilmek için de kadınsı duygusallığa yenik düşmenin saçmalığını Peggy ile anlamadık mı biz zaten? Eğer ortada bir “Süper İnsan” varsa, kimsecikler kusura bakmasın ama; bizce o Steve Rogers değil, Peggy Carter’dır.
Her Şeyin İlki, En Etkili Kıvılcım
Üzerinde biraz düşününce, Peggy Carter’ın sahiden de günümüz Marvel dünyasının ihtiyaç duyduğu isim olduğuna hiç şüphe yok. Peggy olmasaydı Steve Rogers da olmazdı. Steve Rogers olmasaydı süper kahraman fikri çok farklı şekillerde tezahür ederdi. Süper kahraman ideolojisi yaratılmasaydı bugünkü Marvel kahramanlarımız sıradan vatandaşlar olurdu. Onlar sıradan vatandaş olsaydı, dış dünyalardan gelen tehditlerin saniyeler içinde hakimiyet kurup yok edebileceği bir geleceği olurdu Marvel aleminin. Kabataslak bir şekilde tümdengelim yaptığımızda, maddeleştirdiğimiz ağaç dalları böyle olsa da çoğaltmak mümkün.
Peggy Carter SSR’ın en önemli çalışanlarından biri. HYDRA’ya karşı verilen savaşta SHIELD kurucularından üstelik. Çizgi roman dünyasından ufak bir sıyrılıp gerçek dünyadaki önemine baktığımızda da, Agent Carter ismi altında modern dönemlerin ilk kadın başrollü çizgi roman dizisi olma şanına eriştiğini de atlamayalım tabii. Zira, her ne kadar aynı sene içinde yayın hayatına kavuşmuş olsalar da ne Supergirl ne de Jessica Jones, Agent Carter kadar bir ilki başarmış değil. Zaten diğer iki dizi de, 2015’in sonbaharında gelmesi sebebiyle Ocak aylarında yayınlanan Agent Carter’a istinaden bir “başlatıcı” olarak görülmüyor maalesef.