Oyunun ikinci kısmı ise değişen zaman düzeninde ilerliyor. Draco Malfoy, Sihirli Yaptırımsal Dairesi başında yer alıyor ve Muggle olanları öldürmesiyle bayağı bir ün yapmış. Scorpius da babasının sayesinde okulda oldukça popüler bir çocuk vaziyetinde. Slytherin ise o yıllarda, bizim Harry Potter yıllarında olduğundan çok daha karanlık ve vahşi bir halde. Muggle doğumlu olan büyücü ve cadıları zindanlarda çürütme konusunda oldukça ilerleme kaydedilmiş okulda. Tam bir safkanların egemenliği durumu var koskoca okulda yani.
Scorpius hiçbir şeyi kavrayamıyor ve durum hakkında babasıyla konuşmaya gidiyor. E tabii her şey değişik geliştiği için Draco da bunları kabullenemiyor ve oğluyla arasında bir tartışma yaşanıyor. Scorpius annesinden bahsedince ise ortada tuhaf bir an oluşuyor. Ayrılma zamanları geldiğinde ise baba oğul el sıkışıyor ve “Voldemort ve cesaret” diyorlar. Öğrendiğimize göre bu yeni evrende insanlar böyle el sıkışıyorlarmış.
Hani her şey değişti demiştik ya, değişen şeylerden biri de Severus Snape’in aslında hiç ölmemiş olmaması. Scorpius bu yaşananlar konusunda Snape’ten yardım istemeye gidiyor fakat ne yapsa da kendini bir türlü ispatlayamıyor. Sonunda Snape’in Lily Evans’a olan aşkından ve Harry’nin de doğan oğluna Severus ismini verdiğiden bahsettiği zaman ise, Snape’in Scorpius’a inanmaktan başka çaresi kalmıyor. Bunun üzerine Snape, Scorpius’u gizli odasına götürüyor ve genç Malfoy üyesi orada Ron ve Hermione ile karşılaşıyor. Orada öğreniyoruz ki Snape, Ron ve Hermione Voldemort’a karşı direnişte oldukça etkin bir rol oynuyorlar fakat Ron ve Hermione ne yazık ki sadece arkadaşlar, yani evlenemiyorlar yine.
Scorpius her şeyi anlatıyor ve en sonunda kendini Ron ile Hermione’ye inandırıyor. Hep beraber her şeyi geri alabilmek adına plan yapıyorlar. İki aşamadan oluşan bu planın ilk kısmı yolunda gitse de ikinci kısmında karşılarına bir engel çıkıyor: Ruh emiciler. Hermione kahramanlık yapıp hepsine kaçmasını söylüyor ve kendini ruh emicilerin önüne atıyor. Bu sırada ne hikmetse Ron’a onu hep sevdiğini falan söylüyor. Sonrasında tuhaf bir şekilde kıvılcımlar alevlenen bu ikili arasında Ron da kalmaya karar veriyor ve iki aşık beraber ruh emici öpücüğüne maruz kalarak hayatlarını kaybediyorlar. Bu sırada kaçan Snape ve Scorpius da bir süre sonra son raddeye geliyorlar ve Snape kendini oracıkta feda ediyor. Scorpius’a söylediği son sözler arasında, Harry’nin oğluna kendi ismini verdiğinden ne kadar gurur duyduğu yer alıyor. Ulan adam ikinci kez ölürken bile duygusal yahu. Snape bize neler yaşattın sen, bir dur yahu!
Scorpius en sonunda görevi başarıyla tamamlıyor ve geleceğe her şeyi düzeltmiş bir halde geri dönüyor. Tabii herkes ona fazlasıyla kızıyor, bağırışlar mı dersiniz cezalar mı dersiniz… Hepsi havada uçuşuyor. Zaman döndürücüyü de yok etmeye karar veren Scorpius, Albus ile Baykuşhane’ye gidiyor. Bu sırada karşılarına, Amos Diggory’nin yeğeni olan Delphi çıkıyor ve onlara nasıl yok edeceklerini anlatmaya başlıyor.
Delphi tam bir yalancı bu oyunda. Hogwarts’a hiç gidemediğinden bahsediyor falan ama aslında Amos Diggory’nin kaldığı huzurevinde çalışan biri yalnızca. Aynı zamanda Delphi’nin sırtında bir dövme var ve bu dövme Voldemort destekçisi olduğunu ispatlıyor. Bu kız, zaman döndürücüsünü kullanıp Voldemort’u geri getirmek istiyormuş aslında ve bunu yaparken de Albus ile Scorpius’u da yanında götürme amacındaymış. Zira Voldemort’u hayata döndürecek kehanette Albus’a ihtiyacı olduğuna dair bir inancı falan varmış.
Albus ve Scorpius’un ortadan kaybolduğunu gören Harry ve Ginny o sırada deliye dönüyorlar ve bunun üzerine en son görüldükleri yeri söyleyen Ron oluyor. Hepsi beraber, Delphi’nin yakını olan Amos Diggory’ye gidiyorlar fakat öğrendiklerine göre aslında Amos’un Delphi adında bir yeğeni hiç de yokmuş. Delphi aslında Voldemort’un ve Bellatrix’in kızıymış! Seyirciler o sıra şok tabii.
Bütün bunları öğrenene kadar Albus ergeni de Delphi’den hoşlanıyormuş. Ne yapsın, kanı kaynıyor oğlanın. Delphi ile beraber geçmişe giden Albus ve Scorpius’un ise başlarına gelmeyen kalmıyor. İki belalı kötünün kızı, bizim oğlanların asalarını kırıyor ve Scorpius’a Crucio Laneti’ni uyguluyor. Bu sırada arkadaşının acı çekmesine daha fazla dayanamayan Albus ise Delphi ne derse yapacağına dair söz vermek zorunda kalıyor. Delphi tüm pislikliğiyle bizim oğlanları öldürmeye kalkışmadan önce Cedric çıkageliyor ve ona engel oluyor. Bunun üzerine kurtulan Albus ve Scorpius, genç Diggory ölüme gitmeden önce Amos’un, yani babasının onu ne kadar sevdiğinden bahsediyorlar.
Delphi tabii durur mu hiç, az önce ona engel olan Cedric’in büyüsünden kurtuluyor ve Albus ile Scorpius’u kapıp bir güzel geçmişe götürüyor. Geçmişe götürdüğü tarih ise Potter ailesinin öldüğü o gece, yani 1981 yılı. Delphi’nin kafasındaki plana göre Harry’yi bizzat kendi öldürecekmiş. Albus ve Scorpius da bebek Harry’yi ve battaniyesini görüp gelecekten yardım istemek için bir plan yapıyorlar. O beğenmediği battaniye işte tam da bu sırada işe yarıyor ve Albus’un üzerine yazdığı mesajda şunlar yer alıyor: “Lütfen yardım et baba. 31 Ekim 1981”
Bunlar yaşanırken de Harry ve Draco beraber. Draco karısının nasıl öldüğü konusunda oldukça içten konuşma yapınca Harry de bir sempati beslemeye başlıyor ona karşı. Aynı zamanda lanetli çocuğun Scorpius olduğuna dair dolaşan söylentiler de cabası.
Hermione bütün bakanlığa kırmızı alarm veriyor ve bulabildiği her çalışanı topluyor. Draco Malfoy da kendi oğlunun tüm bunlara neden olduğu gerekçesiyle sorumluluğu üzerine alıyor. Harry de herkesin kendisi yüzünden öldüğünü söyleyerek duygusallaşıyor ve Albus’un odasına gidip ağlamaya başlıyor. Ginny de ona bu konuda destek olmaya çalışırken hemen manevi çöküşünü battaniye ile gidermeye çalışan Harry, üzerindeki yazıyı fark ediyor. Bunu görünce bizim eski kadro olan ebeveynler bir araya geliyor ve bir zaman döndürücü ile geçmişe gidiyorlar. Kullandıkları zaman döndürücüsünü ise Malfoy’dan alıyorlar, aslı zaten ondaymış; Albus, Scorpius ve Delphi’nin kullandığı ise prototipten başka bir şey değilmiş.
Geçmişe gittiklerinde Harry, Voldemort kılığına girerek Delphi’yi başka bir yöne çekiyor ve ebeveyn olan kadromuz, hep beraber savaşarak kızı alt ediyorlar. Albus ile Harry’nin arası ise oyunun bu civarlarında düzeliyor, zira Albus babasını birkaç kez kurtarıyormuş o sırada. Her şeyin normale dönebilmesi için yaşananların bir daha yaşanması gerektiğinden, hepsi mecburen Lily ve James Potter’ın ölüşünü izlemek zorunda kalıyorlar. Harry bu sahneye dayanamayıp yere yığılıyor ve ağlamaktan yorgun düşüyor. Daha sonrasında ise hep beraber kendi asıl zamanlarına dönüyorlar ve Delphi’yi bir güzel Azkaban Hapishanesi’ne kapatıyorlar. Oyun sonlanırken ise Scorpius Rose’a çıkma teklifinde bulunuyor ve Cedric’in mezarını Harry ile Albus baba-oğul ziyarete gidiyorlar. Oyun sonlanırken şu sözler vuku buluyor: “Bugün güzel bir gün olacak gibi.”
İşte oyun aynen böyle ey cemaat-i geek. Yalnız tekrar söylemekte fayda var, hiçbirimiz gidip Londra’da ön gösterimi izlemedik, bu bilgilerin hepsi oyuna giden hayranların internet üzerinde paylaştığı bilgiler, daha önce de yazdığımız gibi, Reddit’ten, Twitter’dan ve FantastikCanavarlar.com çevirilerinden derlemeler. Gerçekliğine inanıp inanmamak tamamen size kalmış yani. Ama yine de her şeyi geçin ve bize tek bir şey söyleyin: Sizin düşünceleriniz neler? Lanetli Çocuk sizce kim? Tüm olay boyunca orada olan Scorpius Malfoy sizce bahsi geçen lanetli çocuk olabilir mi? Oyun hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyoruz, yorumlarda oraya buraya bir iki kelam yazıverin, olur mu? Kitap çıkana ve bizim elimize de bir şekilde oyun hakkında somut bilgi ulaşana kadar, esenle kalın, sihirle kalın!