Bir rock grubunun frontman değişikliği sonrası hayatta kalması zor bir olaydır. Çünkü frontman dediğimiz kişi, grubun en öne çıkan ismidir, yüzüdür, sembolüdür. İnsanlar grubun ismini dile getirdiklerinde akıllarına ilk olarak o insanın ismi gelir. Bu frontman illa ki vokalist olmak zorunda değildir, ama elbette, genelde şarkıyı söyleyen, grubu önde taşıyan kişi de olur aynı zamanda. Radiohead Thom Yorke’dur mesela, Muse Matthew Bellamy’dir…
Tarihte bu beyanın, yani “frontman değişikliğinden çıkmak zordur” beyanının istisnası olan bir grup var: AC/DC. Rock tarihinin en önemli gruplarından biri olan AC/DC, 1980’de çok büyük bir frontman değişikliği yaşamak zorunda kaldı; zira grubun sound’ını belirleyen kilit ögelerden biri olan vokalist Bon Scott o sene aşırı alkol tüketimine bağlı sebeplerden dolayı vefat etti. AC/DC bir süre grubu dağıtmayı düşündü, ama devam etmeye karar verdiler, ve Scott’ın yerine Johnson geldi. Zordu, ama AC/DC zoru başardı, en az Scott dönemi kadar sağlam işler yapmaya devam ettiler.
O yüzden geçtiğimiz günlerde artık poposunun kılları kadayıf olmuş olan Brian Johnson; doktorlar tarafından kendisine daha fazla konsere çıkarsa komple duyma kaybı yaşayacağı uyarısı yapınca turnenin ortasında ayrıldığını açıkladı. Peki AC/DC ne yaptı? Daha önce mühür bir vokalisti, eşit derecede mühür bir vokalistle değiştirme tecrübeleri olduğundan, şöyle bir hareket yaptılar: Axl Rose’u turne bitene kadar transfer ettiler.
Malumunuz, Axl Rose Coachella’da baya beklenen bir performanstaydı geçtiğimiz gün; efsane grubu Guns n’ Roses’ı tekrar toparlamıştı. Hatta GNR da yakında turneye çıkacaktı. İşte ondan önce araya böyle muazzam bir hareket sıkıştırmışlar. Yani çok samimi söylüyorum, içten bir AC/DC hayranı olarak daha iyi bir yedek düşünemezdim Brian Johnson için. Bir kere hem Rose’un vokal tarzı AC/DC’ye fena uyuyor, hem de… Axl Rose lan bu! Axl Rose ve AC/DC aynı sahnede yani? Oha ya, nasıl acayip bir birliktelik bu?