Tartışmasız en başından beri DC evreninde en heyecanla beklediğim film Suicide Squad. Pek çok kişi için de öyle olduğunu tahmin ediyoruz. Kadrosunun yıldız topluluğu olması, iyi bir yönetmenin elinde olması falan da etken tabi ama genel olarak esas sebep Suicide Squad’ın konsepti sanırım. Evet daha gri alanlarda dolaşan karakterler topluluğu –Guardians of the Galaxy gibi– yeni bir şey değil ama has, gerçek villain’ların toplanması, sınırlarının olmaması falan artık “kötü adama karşı toplanan iyi adamlar” anlayışından sıkılmış olan bana çok cazip geliyor. Sinemaya adapte ederken –Deadpool’dan da gaz alarak– ellerini korkak alıştırmazlarsa, oldukça keyifli bir filmin çıkması büyük olasılık.
“Hazır Türkçe Basılmışken” serimizin bugünkü konuğu girişten de anlayabileceğiniz gibi -ya da başlığı da okuyabilirsiniz tabi 🙂 – JBC tarafından dilimize kazandırılan “New 52 – Suicide Squad”. Daha önce de zaman zaman belirtiyorum, New 52’nun şu ana kadar dilimize kazandırılan hikayelerinin büyük çoğunluğundan ziyadesiyle keyif aldım ve elimizdeki çizgi roman da kesinlikle bu seriyi devam ettiriyor. İlk yedi sayıyı toplayan cildimiz Adam Glass tarafından yazılıp Federico Dallocchio ve Cleyton Henry tarafından resmedilmiş. Hemen aradan çıkartayım çizim kalitesi son derece başarılı, görsel anlatım olarak tutturdukları ton da hikayeyle son derece uyumlu.
Şimdi bilmeyenler için Suicide Squad, A.R.G.U.S. adlı gizli devlet örgütünün başında bulunan Amanda Waller‘ın bir yan projesidir. Devletin pis işlerini yapmaları için müebbet yemiş, vahşi psikopat suçlulardan cezalarında indirim yapılacağı vaadiyle bir takım kurulur, kaçmasınlar diye boyunlarına bir bomba bağlanır, görev yerine salınırlar. Konsept güzel, çünkü bu psikopat suçlular oldukça yeteneklidirler, iş bitiricidirler ve daha da önemlisi kolayca harcanabilmektedirler. New 52 Suicide Squad’daki kadromuzun liderliğini kıdemli villain’lardan Deadshot yapıyor. Kendisi büyük ihtimalle filmde –Will Smith‘in de etkisiyle- buradaki gibi gri değil de daha iyiye yakın bir rol üstlenecektir ama temelini buradan almasını bekleyebiliriz.
Bir diğer üyemiz Arkham oyunlarıyla ünününe ün katan, DC’nin önemli marka yüzlerinden biri haline gelen Harley Quinn. Kendisinin New 52 çizgi romanını incelediğim yazımda fazla Deadpool olmakla eleştirmiştim. Burada ise tam sevdiğim gibi kafadan kırık ama içinde bulunduğu gerçeklikten de kopmamış halini görmekten çok keyif aldım. Diğer sabit karakterlerimiz filmde de göreceğimiz El Diablo, filmde büyük ihtimalle Killer Croc’un ikameliğini üstleneceği King Shark ve filmde görmeyeceğimiz Black Spider. Bunların yanında farklı karakter katılıyor, ayrılıyor falan, ki bu da Suicide Squad’ı çekici kılıyor. Herhangi bir karakter, herhangi bir sebepten ölebilir -Game of Thrones gibi dramatik bir durumdan da bahsetmiyorum tabi, kötü karakter ya bunlar- yerine bambaşka biri gelebilir, o da ölebilir, ölmezse bile yerine biri gelebilir vs. vs. Takımımız durağan değil yani.
Seride en hoşuma giden şeylerin başında bize karakterleri anlatmak, her birine zaman ayırmak, sevdireyim diye uğraşmak derdinde olmaması geliyor. Yani üç beş karakterimizin geldiği noktayı kısacık flashback’lerle geçip hemen doğruca aksiyona geçiyorlar. Zaten karakterlerle ilgili bilmeniz gerekenleri ya halihazırda biliyorsunuzdur, ya hikayeden kolaylıkla çıkarabiliyorsunuzdur ya da bilmeniz çok önemli değildir. Umuyorum filmde de bu şekil bir yöntem izlerler, filmin ilk yarısını karakterizasyonla geçirmeyiz. Kahramanlarımızın “kötü adam” olması takım dinamiği açısından oldukça faydalı. Tek ortak noktada buluşmuş birbirinden farklı karakterlerin toplamda daha fazla bir şey ortaya çıkarmaları güzel bir şekilde işlenmiş. Ayrıca yine kötü adamlarımızın tahmin edilebilir olmamaları, kendi ajandalarına göre hareket etme potansiyelleri de hikayeyi daha sürükleyici kılıyor.
Hikaye demişken, ilk bir kaç bölüm DC evreniyle çok alakalı olmayan daha ziyade takımın görevden göreve geçişini izlerken, son iki bölüm Harley odağında daha kişisel bir hikayeye geçiş yaparken aynı zamanda DC evreninden de -Batman tarafında yaşanan bir olay ama yine de- çok kopuk olmadığımızı görebiliyoruz. Harley’nin orijinini ve kendisinin Joker’le olan ilişkisini de bu hikayeye yedirmeleri çok güzel olmuş.Özellikle o son iki bölüm diğer kısımlara kıyasla daha fazla hoşuma gitti. Haliyle bu düzeyi diğer ciltlere de taşımalarını ümit ediyorum. Yani genel olarak hikaye bazlı vaatlerini yerine getirmeyi de başarıyor Suicide Squad.
Film gelmeden önce mutlaka okumanız gereken işlerden biri bu çizgi roman. Ne beklemeniz gerektiği, nasıl bir hava yakalayacaklarıyla ilgili fikir edinmemiz adına faydalı bir eser. Bu arada Suicide Squad demişken yine filme gitmeden önce DC Animation’dan çıkan “Assault on Arkham“ı da izlemeyi atlamamanız lazım, o da DC’nin en keyifli, en başarılı animasyonlarından biri. Bu iki iş hem sizin filmle ilgili beklentilerinizi belli bir düzeye getirecek, hem de 5 Ağustos’ta film gösterime girene kadar sizi oyalamayı başaracaktır.
Bir “Hazır Türkçe Basılmışken” serimizin daha sonuna geldik. Elimden geldiğince haftalık olarak bir çizgi roman incelemeye çalışıyorum, ne diyorsunuz bu tempoyla ilgili? Yazılarla ilgili herhangi bir geri bildiriminiz varsa aşağıya yazabilirsiniz. İncelenmesini istediğiniz çizgi romanları falan da yorumlarda belirtin, değerlendirelim, belki bir sonraki yazı sizin tarafınızdan belirlenmiş olur. Bir sonraki yazıya kadar esen kalın.