Normalde New 52 ve Marvel Now ile ilgili çok süper fikirlerim vardı, ikisini birbiriyle kapıştıracaktım, o olmadı toplu olarak inceleyecektim falan ama hem zamansızlık, hem de fikirleri tam uygulanabilir bir hale getiremediğimden en sonunda vazgeçip teker teker incelemeye karar verdim. Sonuçta her biri incelenmeyi hak ediyordu ve zaman geçtikte piyasada bulunma olasılıkları düşünüyordu. Yazmaya karar verdikten sonra ilk konuğumun da Flashpoint’te başrol oynayarak New 52’nin başlamasını sağlayan the Flash olması mantıklı gibi göründü. Ben de oturdum bilgisayarımın başına bu kırmızı gölgenin yeni maceralarını incelmeye.
Şimdi Flashpoint gibi efsane bir crossover’ın başrolünü oynadıktan sonra nasıl bir hikaye anlatırsanız anlatın tatmin edici olmayacaktır. O sebeple bu hikayelerin o tadı devam ettirmeyeceğini kabul ederek başlamanız gerekir ki, romandan hak ettiği zevki alabilesiniz. An itibariyle Arkabahçe Yayıncılık tarafından dilimize kazandırılmış 4 cildi var New 52 the Flash’ın, ki en son 25. sayıya tekabül ediyor fasikül olarak. Yani oldukça dolu bir külliyat olduğunu söyleyebiliriz elimizde. Dört cilt de Franscis Manapul ve Brian Buccellato tarafından yazılmış ve Francis Manapul tarafından çizilmiş, ki bu seriye başlamadan da ikilimiz Flash’ın son dönem işlerinde de bolca yer almışlardı. Peki beklentilerin ne kadarını karşılıyor bu yeni hikayeler?
Şimdi her tartışmada DC’yi ciddiyetinden, sertliğinden, karanlığından dolayı seviyorum diyen fanboylardansınız bu Flash size göre değil. Ama yok Flash’ın ne olduğunu, nasıl bir karakter olduğunu bilen biriyseniz bu hikayeler -bazı karakterlerin hikayelerinde yapılan bir kaç değişiklik dışında- tam sizin aradığınız gibi. Normalde titanlardan oluşan DC karakterleri arasında güç olarak değil –adam zaten Roma tanrılarından Mercury’den ilham alıyor bir şekilde-, kişilik olarak en insancıl, en ayakları yere basan karakterler biridir the Flash. Bu seride seçilen hikayelerin de bu özellikleri iyi yansıttığını düşünüyorum. Yani Flash en baba düşmanlarıyla bir bir karşılaşıyor ama vurucu bir durum yaratacağım diye kişilik özelliklerini hiç kaybetmiyor.
The Flash – New 52 kesinlikle karanlık değil, hatta tam tersi. Zaman zaman sert sonuçları olan maceralar yaşasa da karakteri dizide gördüğümüz anlamsız buhranlara sokmamaları, içindeki eğlenceli yönü hiç bir noktada atlamamalarıyla bize son derece keyifli hikayeler anlatmayı seçmiş yazar ikilimiz. Bu arada eğlenceli derken Spider-Man gibi -olumsuz anlamda söylemiyorum- daha ergen bir mizah değil Flash’ınki. Daha olgun, yetişkin ama eğlenceli bir adam Barry Allen. Bunu her durumda gösteriyor, ki kız arkadaşı Spivot’un da bunda etkisi büyük. Ayrıca akılcı bir hareketle ismi Flash, gücü süper hız olan bir adama uygun olarak aksiyon dozu yüksek hikayeler seçmiş olmaları da ekstra güzel olmuş. Maceraların tempoları genel olarak yüksek geçiyor ve sizi kesinlikle sıkmıyor.
Çizimleri çok bana hitap etmese de, biraz fazla “light” bulsam da yakalamak istedikleri tonla güzel bir uyum yakaladığını kabul etmem lazım. Yukarıda bahsettiğim havanın yaratılmasında görselliğin de önemli bir etken olduğu aşikar. Hani daha etkileyici bir çizer kullansalardı belki bu havadan biraz götürebilirdi, o sebeple yerinde bir tercih olmuş. Bu arada yukarıda laf çarptım ama çizgi romanı okuyunca CW dizisinin de nasıl bir hava yaratmak istediğini anlıyorsunuz, ki zaman zaman -özellikle ilk sezonda- başardıklarını söyleyebiliriz. Yani diyeceğim odur ki, Flash’ı televizyonlardan tanıyanlar için de çizgi romana geçiş için güzel bir tercih olacaktır New 52.
Dört cilt boyunca Flash’ın en baba kötü adamlarından bazılarını sırayla görme şansı yakalayıp, hepsinin yenilenmiş evrende kendilerine yeniden yer buluşlarına keyifli bir şekilde şahit olacaksınız. İlk cilt Flash’ın New 52 evreninde kendine yeniden yer bulmasına odaklandıktan sonra, ikinci ciltle beraber Captain Cold önderliğinde Rogues, üçüncü ciltte Grodd ve dördüncü ciltte Reverse Flash arz-ı endam edip Flash’ın başına bela olmaya çalışacaklar. Reverse Flash’a yapılan -bence gereksiz- twist dışında kötülerimizin yeni halinin tatmin edici olduğunu söyleyebilirim. Ama esas hoşuna gidenin Flash’ın yancıları olduğunu düşünüyorum. Diğer yan karakterler de son derece güzel oturmuş ama özellikle Patty Spivot’un Barry’nin karakterizasyonunda oynadığı rolü çok sevdim. Sanırım diziden dolayı Iris çok hoşuma gitmiyor, o yüzden bu yeni kız arkadaş konsepti daha keyifli geldi. İkisinin dinamiği de son derece keyifli olmuş.
Şimdi romanın genel tarzına alışmak için the Flash – Rebirth ile başlayan ve yeni yeni dilimize çevrilmeye başlayan -benim de bir araya burada konuk etmeyi düşündüğüm- hikayeleriyle başlamanız faydalı olabilir, buradaki hikayelerin başını da öğrenmiş olursunuz ama The Flash’le ilgili genel bir bilginiz varsa, hatta sadece diziyi izlemişseniz bile kolayca adapte olup keyfile okuyabilirsiniz. Sizi çok sıkmayacak, keyifli zaman geçirmek için okunabilecek ideal bir tercih the Flash New 52 serisi.
Peki okuyanların fikirleri nelerdir, siz nasıl buldunuz Yeni 52’den Flash’ımızı? Yorumlarda paylaşıp katkıda bulunabilirsiniz. Ayrıca mutlaka incelenmeli dediğiniz, genel olarak merak ettiğiniz, satın almadan önce benim fikirlerimi almak istediğiniz Türkçe Basılmış çizgi romanlar var ise yorumlara yazın, belki de gelecek bölüm konuğumuz sizin seçiminiz olur. Bir sonraki yazıda görüşene kadar esen kalın efendim.