Hırvatistan ’98 Dünya Kupası’ndan sonra ilk defa yarı finale çıktı. Bu hafta İngiltere’yle oynayacak; ardından da ya finalde ya da üçüncülük maçında Belçika – Fransa maçından nasiplerine düşen rakipleriyle karşılaşacaklar. Peki bu zafer, bu başarı bir Hırvat için ne ifade ediyor? Eski zaman olsa bulup bir Hırvat’a sormamız icap ederdi, şimdi ise şükür Reddit var. Reddit’te /u/dax90 gibi çiçek insanlar var. Bu çiçek insanlar duygularını güzel şeylere bulayıp anlatıyorlar.

Bize de size aktarmak düşüyor. Bu başarı, Hırvatlar için ne ifade ediyor? Buyurun, içinde bize de çok tanıdık bir kilometre taşı bulunan öyküyü şuradan bir okuyun:

Sevgili Reddit,

Ben şu an Hırvatistan’da olmayan (Hollanda’da çalışan) gururlu bir Hırvat’ım, ve bunu etrafımda hiç Hırvat olmadığı için biriyle paylaşmak zorundayım.

Belki biliyorsunuzdur, Hırvatistan bağımsızlığını 90’ların başında kazandı ve katıldığımız ilk Dünya Kupası ’98 Fransa’ydı. O zamanki takımımız efsanelerle doluydu. Efsane diyorum, çünkü hepsi harika kariyerler yaşamışlar, ancak epey de yaşlılardı. Suker, Boban, Prosonecki, Asanovic, Bilic… Hepsi o Dünya Kupası’nın birkaç sene ardından emekli oldular. Dünya Kupası maceramız epey boktan başlamıştı aslında. Alen Boksic’i sakatlıktan dolayı kaybetmiştik. Hajduk, Marseille ve Lazio’da (Juventus’taki dönemi kısa sürmüştü) efsane olan bu ismi hatırlamayabilirsiniz, hatırlamıyorsanız da sebebi Fransa ‘98’dir. Orada değildi çünkü. Tüm 90’lar boyu tartıştık, Suker mi daha iyi yoksa Boksic mi diye. Suker bu tartışmayı bizi bronz madalyaya taşıyarak kapattı, ama bizi Dünya Kupası’na götüren de Boksic’in Ukrayna’ya attığı gollerdi. Hatırlıyorum, sekiz yaşındaydım, ailemle birlikte rahmetli babaannemin evindeydik, Almanya’yı 3-0 yenmiştik. Kafamda dönen cümleyi anımsıyorum hâlâ: Hayatta bir kez başa gelecek bir şey bu. Çok gençtim, ama gerçekçiydim. Dört milyonluk bir ülkeden ancak bir noktaya kadar yetenekli atlet çıkabilir. İlk defa ismimiz dünyanın dört bir yanında zikrediliyordu, tüm dünya ilk defa damalı formayı görüyordu. İlk defa bir önem arz ediyorduk dünya sahnesinde.

Suker 98

Yıllar geçti, Ivanisevic Wimbledon’ı kazandı (ömrümün en güzel zamanıydı), hentbol takımımız dünyanın en iyi üç takımından biriydi, Ivano Balic’i çıkarttık, gelmiş geçmi en iyi hentbol oyuncusuydu. Sutopu takımımız ilk üçteydi, Janica Kostelic kayakta rakiplerini mahvediyordu. Futbol takımımız ise 98 neslinin gölgesi altındaydı ve bu gölge gelenek değil, ağırlık yaratıyordu.

Filmi 2006’ya doğru ileri saralım. Euro 2008 elemeleri başlamış ve biz Rusya ile İngiltere’nin olduğu zor bir gruptaydık. Yeni bir nesil vardı; genç Modric, Corluca, Rakitic ve unutulmuş bir oyuncu: Eduardo da Silva. Silva’nın sakatlığından önce aklı başında kimse Modric’in da Sivla’dan daha iyi olduğunu iddia edemezdi. İkisini de gençken izleyenler buna muhtemelen katılacaklardır. Da Silva Suker gibiydi, ama daha iyiydi. Taylor onun bacağını kırıp, neslinin en yetenekli forvetlerinden birini mahvedip sadece üç maç ceza alana kadar (Arsenal taraftarları, bana katılacaktır; hâlâ acıtıyor değil mi?). Elemeleri yine de mahvettik. İngiltere’yi Wembley’de yenip turnuvanın dışında bıraktık. O İngiltere’yi biliyorsunuz… Gerrard, Lampard, Rooney, Beckham, Scholes, Campbell, Rio Ferdinand. Evet, o İngiltere. Yani bizden intikamı 2010 Dünya Kupası’nda bizi yok ederek aldılar, ama hey, bir rekabet doğmuş oldu! Her neyse, biz İngiltere’yi yeniyoruz, da Silva sağlıklı, ileri sarıyoruz, Euro başlıyor ve ümidimiz Olic’te. Hırvatistan’da ona bir efsane gözüyl bakıyorlar, ama tabii ki da Silva’nın yeteneğine yaklaşamıyor bile. Ancak çekirdeğimiz o kadar güçlü ki, Almanya’yı yeniyoruz, Polonya’yı yeniyoruz, Avusturya’yı yeniyoruz ve sonra… Türkiye oluyor. O maçta ne olduğunu bilmiyorsanız, lütfen Google’layın. Çünkü benim için o gün, futbol yüzünden ağladığım tek gündür.

Croatia Euro 2008

O Türkiye maçı bu nesilde bir iz bıraktı. 2008’in şeytanları asla gitmediler. Büyük turnuvalarda bunu görebilirsiniz. Euro 2016’da grubu mahvettik, gittik Portekizlendik. Bu sene de, grup aşamasında korkunç bir performans. Danimarka ve Rusya’ya karşı o şeytanlar yine oradaydı. Penaltı atışlarından önce penaltı kaçırdık, Rusya’ya uzatma devrelerinde üstünlüğümüzü yitirdik. Zihnen hazırlanmadığımız için değil. Takımımızın en cesur insanı bile korkutacak bir gençlik travması olduğu için.

Ancak işte buradayız. Yirmi yıl geçti ve ben yine takımımın yarı final oynadığını izleyebileceğim. Gurur duyuyorum demek az kalır. Yarım yıl önce Dünya Kupası’nda oynayabileceğimizi bile düşünmüyordum. Ancak gerçekçi olmalıyım. Bu takım ’98 takımını yer. Modric o neslin tüm oyuncularını aştı. Rakitic de Suker ve Boban ile iki numara için yarışır. Subasic gelmiş geçmiş en iyi kalecimiz, hiç tartışmaya gerek yok. Prso, Olic ve Petric bizim kahramanlarımız, ancak Mandzukic çalışkan forvetler geleneğimizi başarıyla sürdürüyor ve onlardan daha fazla parlıyor.

Croatia 2018 Dünya Kupası

Sekiz yaşındaki hâlim bunun hayatta başa bir kez gelecek bir şey olduğunu söylerken haklıydı. Şimdi daha fazlası için doğru vakit geldi. Artık bahane yok, çocukluk travmaları yok. En iyi performansımızı vermeliyiz ve verirsek, İngiltere’nin hiçbir şansı yok. Dört milyonluk bir ülkenin dünya çapında ses getirmesi için var olan yöntemler kısıtlı. Kim olduğumuzu biliyorsunuz, o yüzden daha fazlasına ihtiyaç yok. ’98 harikaydı, ömrümün en iyi yıllarından biriydi, ama o yılın ağırlığının bir önemi kalmadı. Daha fazlasını yapabiliriz. O yüzden haydi Hırvatistan!

Not: Hâlâ inanılmaz duygusalım, o yüzden beynimin akışına bıraktım gittim yazıyı. Günün sonunda hâlâ Hırvat gibi yapıyorum bazı şeyleri, ne yapayım?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.