House of the Dragon bu aralar seratonin kaynaklarımızın başında geliyor. Dizinin çıktığı pazartesi gününden itibaren diziyle ilgili konuşmak, teoriler kurmak ve dizide bulunan karakterler hakkında tabiri caizse dedikodu yapmak inanılmaz mutlu ediyor beni. Hani henüz Game of Thrones seviyesinde değil fakat ona en yakın deneyimi sunduğunu söyleyebiliriz. Bu mutluluğumuzu daha fazla giriş paragrafıyla harcamayacağım ve hemen House of the Dragon’un, “We Light the Way” isimli beşinci bölümünü spoilerlı olarak konuşmaya başlayacağım.
Alicent, Oyuna Katıldı!
Aslına bakarsanız bu bölümü konuşmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum ve bu benim gözümü korkutuyor. Bölümde bulunan her karakter, her diyalog, her sahnenin apayrı bir anlamı vardı desem yalan söylemiş olmam. Her ne kadar bölümümüzün açılışı Daemon ile olsa da yüksek müsaadenizle ben, bölüme ismini veren kişiden, Alicent Hightower’dan bahsederek başlamak istiyorum yazıma.
“We Light the Way” yani “Yolu biz aydınlatırız” mottosuna sahip olan Hightower Hanesi bu bölüme büyük bir ayrılık yaşayarak başladı. Görevinden azat edilen Otto Hightower, King’s Landing’den ayrılırken kızına nasihatlerde bulundu ve ona Rhaenyra konusunda gözünü açmasını tembih etti. Diyarı bekleyen tehlikeler hakkında Alicent’i uyaran Otto son olarak Aegon’u tahta çıkması için hazırlamasını tembih etti ve sahneden çekildi.
Bu zamana kadar babasıyla hiçbir şekilde yakınlık kuramadığını hissettiğimiz Alicent, babasının gidişinden kendini suçlu tutsa da hâlâ daha en yakın dostu Rhaenyra’ya yönlendirilen suçlamalara inanmamaya devam etti. Yine de babasının gidişiyle birlikte artık Alicent, Rhaenyra aleyhindeki konuşmalara biraz daha kulak kesilir oldu.
Neyse ki beklenilen bu dedikodular çok daha kısa bir sürede Alicent’a ulaştı. Tek başına bahçede dolaşırken yeni Kral Eli Lyonel Strong’un küçük oğlu Larys Strong, Kraliçe’nin kulağına doğru soruları sormasını sağlayacak bilgiler getirdi ve Viserys’in, Rhaenyra’ya yolladığı “ertesi gün” çayından Alicent’ın haberdar olmasını sağladı. Bu noktadan sonra Alicent, her şeyi bildiğini düşünerek Daemon ile Rhaenyra arasındaki ilişkiyi öğrenmek adına Sör Criston Cole’u huzuruna çağırdı. Her ne kadar Sör Criston, beklediğinden oldukça farklı bir cevap verse de bu cevap Alicent’ın, Rhaenyra’ya karşı fikirlerinin değişmesine yetti ve arttı bile.
Tam olarak iki kere bölünen Viserys’in konuşması sırasında davete yemyeşil elbisesiyle katılan Alicent, Larys Strong’un hepimizin anlaması için altını çizdiği bir şekilde Rhaenyra’ya açıkça savaş ilan etti. Rhaenyra’yla yüz yüze geldiğinde ona “üvey kızım” diyerek hem aralarındaki köprüleri yaktığını belirtti hem de kendisinin daha üst bir konumda olduğunu Rhaenyra’nın yüzüne vurdu. Ve böylece dizimiz bir karakterin daha yükselişine şahit oldu. Alicent Hightower, tüm motivasyonunu gözlerimizin önünde kazanarak muhteşem bir karakter gelişimi yaşadı.
Yaktın Kendini Be Sör Criston Cole!
Bu bölümün en kilit adamının Criston Cole olduğunu söyleyebiliriz. Rhaenyra’ya âşık olduğunu düşündüğümüz Criston, Rhaenyra’nın zorla evlendirilmesine engel olmak için onun karşısına çıktı ve Rhaenyra’ya her şeyi bırakarak onunla kaçması için teklifte bulundu. Fakat Rhaenyra, Criston’un düşündüğü gibi bir karşılık vermeyince bir anda çirkinleşti ve aslında onun da gerçek yüzünü görmüş olduk.
Zira Criston Cole hiç de bizim sandığımız gibi Rhaenyra’ya aşık falan değil. Ya da en azından şöyle diyelim: Criston Cole’un, Rhaenyra ile evlenmek istemesinin sebebi ona âşık olması değil. O da Westeros’taki diğer herkes gibi sadece kendini düşünüyor. Bir Beyaz Pelerin olarak ettiği yeminlere sırtını dönen Criston Cole, eğer Rhaenyra ile evlenirse bu lekeden kurtulabileceğini sanıyor. Fakat dünyanın en şaşırtıcı şeyi oluyor ve Rhaenyra da kendini düşünüyor(!). Her ne kadar kendisine kraliçenin metresi olma teklifi sunulsa da zaten hâlihazırda gururu fazlasıyla incinen Sör Criston Cole daha fazla dayanamayarak arka arkaya hatalar yapıyor.
Bu hatalardan ilki az önce bahsettiğimiz gibi gereksiz bir itirafta bulunarak Alicent ile Rhaenyra arasındaki savaşı başlatmasıydı. İkinci ve en büyük hatası ise kendisine yarı şantaj yarı empatiyle yaklaşan SörJoffrey “Öpücük Şövalyesi” Lonmouth’u yumruklarıyla vahşi bir şekilde öldürmesi oldu. Dizinin, bu ikili arasındaki çatışmanın başlangıcını ve sonuçlarını yeterince iyi bir şekilde işlemediğini düşünsem de iyi bir şövalye olduğu kadar, iyi bir diplomat olmadığını kanıtlayan Criston kendisini bir anda çok büyük bir sorunun içine attı.
Sör Criston’u düştüğü bu bataklıktan çıkaracak kişi ise Kraliçe’nin bizzat kendisi oldu. İlerleyen zamanlarda Rhaenyra ile Alicent arasındaki savaşta çok önemli rol oynayacak olan Criston Cole’un, böylece Rhaenyra’nın saflarından, Alicent’ın saflarına geçtiğini söyleyebiliriz. Öte yandan bu taraf değişikliğinin, ilerde Rhaenyra’nın canını çok ama çok yakacağının da farkında olmanızı isteriz.
Geçtiğimiz günlerde Rings of Power’a yaptığımız bölüm incelemesinde “Bu evrende gri karakterler yok” demiştik ya hah, Westeros evreninde de siyah ya da beyaz karakterler yok diyebiliriz. Şimdiye kadar tam bir şövalye duruşu sergileyen, beyaz atlı prens gibi görünen Sör Criston Cole, kendi onuru için Rhaenyra’nın hayatındaki her şeyden vazgeçmesini isteyebiliyor. Öte yandan yine bu zamana kadar “Özgür değilim ben, keşke özgür olsaydım, bu siyasi evliliklerden çok sıkıldım” diyen Rhaenyra da kendisine “Her şeyi bırak benimle gel” diyen Sör Criston’ın teklifini acımasız sözlerle reddedip, büyük bir iki yüzlülük örneği sergileyebiliyor. Anlayacağınız bu evrende iyi ya da kötü yok, herkesin iyi ya da kötü yanları var.
Daemon’un Koyunu, Sonra Çıkar Oyunu…
Üstat Gyldayn der ki “Nesiller boyunca Targaryen Hanesi’nden birçok kahraman ve birçok canavar ortaya çıkmıştır fakat Daemon Targaryen, bunların her ikisi birden olmuştur”. Bu sözü daha iyi anlayabileceğimiz bir bölüm var mıydı bilemiyorum. Ateş ve Kan kitabında sadece “Attan düşerek öldü” diye anlatılan Daemon Targaryen’in ilk eşi Rhea Royce’un, bizzat Daemon tarafından öldürüldüğünü gördük. Düğün sırasında Rhea’nın kuzeninin kendisine yönelttiği suçlamaları büyük bir yüzsüzlükle görmemezlikten geldi. Bir de üstüne üstlük Rhea’nın sahibi olduğu Runestone topraklarına göz dikti.
Fakat Daemon’ın göz diktiği tek şey Runestone toprakları olmadı… Bir önceki bölüm King’s Landing’den tekrar kovulan Daemon’un, abisinin konuşması bölerek düğün davetine icabet etmesi, hepimize “Rhaenyra’ya aşık, o yüzden böyle şeyler yapıyor.” dedirtti. Fakat daha sonra Rhaenyra’nın kendisine yönelttiği “Kaçır beni buralardan!” isteklerini görmezden gelerek, kuzeni Laena Velaryon ile ilgilenmeye başladı. Böylece bir kez daha Daemon’un, aradığımız kurtarıcı olmadığını anlamış olduk. Bu adamın gözünü güç bürümüş, başka hiçbir şeyi görmez olmuş. Demir Taht’a giden yolda Rhaenyra, Laena ya da bir başkasını kolaylıkla harcayabilecek biri o.
Kadim, Gerçek, Cesur: Karşınızda Velaryon Hanesi!
Size bu bölümde sevdiğim şeyleri yazmakla bitiremeyeceğimi söylemiştim. Fakat beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi Velaryon Hanesi’ni övmezsem içimde kalır. Driftmark adındaki kalelerinde Viserys’i ağırlayan Velaryonlar, Yedi Krallık’ın koruyucusuna karşı bile olsa fazlasıyla gururlu bir aile olduğunu kanıtladılar. Kralı, limanda karşılamaya gitmeyen ama evladına sunulan evlilik teklifi üzerine pazarlık yapma cüreti gösteren Corlys Velaryon’un yanı sıra, kuzenini büyük bir sevgiyle karşılıyormuş gibi gözüken ama “yanlışlıkla” onun hastalık yüzünden kesilen parmaklarını kontrol eden Rhaenys Targaryen da bize ne kadar kurnaz ve tehlikeli olabileciğini gösterdi.
Öte yandan Velaryon Hanesi’yle ilgili en çok hoşuma giden şey, sanırım birbirlerine sıkı bağlarla bağlı bir aile görüntüsü çizmeleri oldu. Targaryenlar sürekli birbirlerini yerken Velaryon Hanesi’nin üyelerinin birbirinin arkasını kollayan görüntüleri benim çok hoşuma gitti. Ayrıca Velaryon Hanesi’nin, yemek davetine yaptığı girişin şimdiye kadar izlediğimiz en görkemli girişlerden biri olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.
Kurbansız Westeros Düğünü Olmaz!
Westeros sınırları içerisinde ne zaman bir kraliyet düğünü olsa korkmaya başlıyoruz. Zira Red Wedding ve Purple Wedding’in bizde bıraktığı şok etkisi hâlâ geçmiş değil. Rhaenyra ile Laenor’un düğününde de elbette bir şeylerin bizi beklediğini biliyorduk. Nitekim öyle de oldu ve daha dans bitmeden bir anda karışıklık çıktı ve bu karışıklığın ortasında Sör Criston Cole’un, SörJoffrey “Öpücük Şövalyesi” Lonmouth’u çıplak yumruklarıyla öldürdü.
Fakat önceki ya da tarihsel olarak daha sonraki düğünlerde yaşanan olaylara nazaran bu düğünde çıkan olayın çok daha basit ve üzerinde yeterince düşünülmeden işlendiğini itiraf etmemiz gerekiyor. Sör Criston Cole’un, Sör Joffrey’i öldürmek için yeteri kadar motivasyonu olmaması şöyle dursun, Yedi Krallık’ın en önemli insanlarının arasında birinin elinin kolunu sallaya sallaya böylesine bir cinayet işleyip bir de hiçbir şey olmadan ortamdan ayrılması gerçeklikten oldukça uzak.
Düğün sırasındaki en önemli olaylardan bir tanesi de oluşan karışıklık sırasında Sör Harwin ‘Kemikkıran’ Strong’un, babasından aldığı bir kafa işaretiyle kalabalığın arasına girerek Rhaenyra’yı kurtarmasıydı. Bu hareket ilerleyen zamanlarda hem Sör Harwin ile Rhaenyra arasındaki ilişkileri güçlendirecek hem de bir sürü dedikoduya yol açacaktır. Fakat Strong ailesine mensup üç üyenin de diziye fazlasıyla renk kattığını şimdiden söyleyebiliriz. Her biri rollerini muhteşem bir şekilde oynuyorlar!
Gelecek Bölüm Bizi Neler Bekliyor?
Aslında bu bölüm, House of the Dragon dizisi için çok önemli bir kilometre taşıydı. Alicent Hightower’ı canlandıran Emily Carey ve Rhaenyra Targaryen rolünde gördüğümüz Milly Alcock’u bu bölümde son kez izledik. Gelecek bölümde şimdiye kadar tanık olduğumuz en büyük zaman atlamasıyla karşılaşacağız ve hem Alicent hem de Rhaenyra’yı canlandıran oyuncular değişecek ve daha yetişkin bir Alicent ile Rhaenyra izleyeceğiz.
Son olarak bu düğüne de bir renk vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda sıklıkla duyacağımız “Yeşiller ve Siyahlar” adı bu düğün için gayet uygun olsa da ben Targaryenları temsil eden siyah rengin yeterince öne çıkmadığını öne sürerek bu düğüne Green Wedding demeyi öneriyorum. Bundan sonrasını da sizin kararınıza bırakıyorum.
Siz nasıl buldunuz We Light the Way bölümünü sevgili dostlarım? Sizce de Criston Cole biraz fazla fevri davranmadı mı? Alicent sizce Rhaenyra’ya sinirlenmekte haklı mı? Ve bu Daemon Targaryen niye böyle? Yorumlarınızı bekliyoruz.