Öncelikle, bir şeyi netleştirelim. 4 Kasım 2016 sabahı başka bir Türkiye’ye uyandık. Siyasi olarak nerede duruyor olursanız olun, önemi yok. 3 Kasım 2016’da yastığa başımızı koyduğumuz Türkiye ile, 4 Kasım sabahı uyandığımız Türkiye aynı değil. Bunun farkındayız. Fakat üzerine yazı yazmadık, daha doğrusu, ben yazmadım, çünkü gerçekten, şu yazının üzerine bir şey söyleyebileceğimi sanmıyorum.

Tamam? Bunu belirlediğimize göre, esas meselemize gelebiliriz.

Şu an dünyada en çok istediğim şey yarın özel bir kararla Doctor Strange’in MCU’dan kopartılması.

Doctor-Strange-Marvel-Comics-Cover-Art

Öncelikle bu cümle ile oluşabilecek bir yanlış anlaşılmanın önüne geçeyim: Batman v. Superman ya da The Amazing Spider-Man 2 gibi filmlerin düştüğü “paylaşılmış evrene pas atalım, ama her yere atalım, filmin kendisine yer kalmasın” gibi bir hata yok Doctor Strange’de. Hatta bilakis, Marvel evreninin en kendi sınırları dahilinde hareket eden filmi. Filmin nizami iki saatlik süresi dahilinde başka Marvel işlerine olan yegane referans, iki yerde Wong’un kullandığı iki kelime, bir de arkada gözüken Stark Tower silüeti.

Yani kast ettiğim sorun, MCU’ya referansları ile şişmanlayan bir film olması değil Doctor Strange’in. Dürüst olmak gerekirse, filmle ilgili çok fazla bir sorun da yok zaten. Film Marvel evreninin bugüne kadar gördüğü en zekice konu elementlerini, görsel olarak en tatmin edici dövüş sahnelerini, açık ara bir süper kahraman filminde yazılmış en ilgi çekici ve orijinal akıl hocası – öğrenci ilişkisini ve çok kaliteli bir kötü adamı içeriyor. Parlayan senaryonun üzerine kelimenin tam anlamıyla bir kat dahi çıkamamış bir yönetmen olmasaymış, bir de montaj masasından biraz daha dirayetle kalkınabilseymiş, Marvel’ın açık ara en iyi filmi de olurmuş.

Peki şikayetim neye yönelik? Bunu anlatmak için spoiler vermem gerekiyor, müsaadeniz varsa onu da çılgınlarca, kendimi tutmadan vermek istiyorum. Vermeye de şu resimden sonra başlıyorum:

landscape-1459632762-benedict-cumberbatch-doctor-strange

Şikayetim filmin bugünüyle değil, yarınıyla ilgili. Doctor Strange’in şüphesiz en güçlü yanı, senaryosunun kuvveti. Elimizde klasik bir orijin hikayesi var; ancak bunu muadillerinden ayıran yanı, karakterleri. Doctor Strange temelinde dört karakter üzerinden dönüyor. The Ancient One, Mordo, Kaecilius ve elbette, Strange. Bu dörtlünün kesişim noktası, The Ancient One, zira hepsinin hocası o. Onun üç öğrencisi de, geçmiş hayatlarındaki kırılmış kemiklerini ve tinlerini toparlamaya çalışan, Ancient One’ın öğretileriyle yüzleşme sürecinde üç farklı adam.

Üçü de bu sürecin farklı noktasındalar. Kaecilius, Ancient One’ı çoktan reddetmiş biz onunla tanıştığımızda. Onun aksine, ölümün yaşamı güzelleştiren şey değil, yaşamı çirkinleştiren şey olduğuna inanıyor. O yüzden de ölebilme hakkına savaş açmış vaziyette, en azından kendi inancında, yaptığı şey bu. Mordo, Kaecilius’un tam tersi, tipik bir Lawful Good karakter. Doğanın bir düzeni olduğuna, ve ona ait olmayan hiçbir şeyin dünyada yeri olmaması gerektiğine inanıyor. Katı kuralların, bir sebebi olduğuna inananlardan. Strange ise hayatta kontrol edemeyeceği şeyler olduğuna inanmakla, her şeyin yeterince efor ve zekayla çözülebileceğine dair olan inancı arasında kalan; kibirli bir savaşçı.

Ve bir de Ancient One var. Filmin en dahiyane anı, Ancient One’ı gri bir akıl hocası olarak konumlandırdığı noktada geliyor. Çünkü tam o noktada, yani Ancient One’ın da Dormammu’dan beslendiğini öğrendiğimiz an, Kaecilius daha haklı gözükmeye başlıyor, Strange’in mücadele ettiği kibri biraz daha güç kazanıyor ve Mordo’nun karakter çizgisine bir viraj ekleniyor. Bu anları da, söylemek gerek, Mikkelsen-Cumberbatch-Swinton-Ejiofor dörtlüsü paçalarından aktörlük akıtarak, döktürerek oynuyor ve vasat yönetmenin cürmünün üzerine çıkartıyorlar eseri.

maxresdefault

İşte tam bu noktada, filmi izlerken, içimden tüm samimiyetimle şu cümle geçti: Mordo’nun buradan çıkıp, Strange’le baş düşman olmalarını izlemek istiyorum. İstiyordum çünkü. Mordo ve Strange’in baş düşman oldukları cümlemize malum. Yazanlara da malumdu. O yüzden onlar, bu ikiliyi dost olarak başlatıp, yoldaş olarak başlatıp, kırılmalarını anlatmak istediler. Ve ben de o kırılmayı izlemek istedim. Mordo’nun iyiden iyiye düşmana dönüşmesini istedim. Bunu izlerken, bir yandan da Mordo’ya hak vermek, aslında iki tarafın da kötü olmadığı bir kardeş kavgasında taraf tutamamaktan dolayı kalbimin kırılmasını önleyememek istedim. Ben olası Doctor Strange 2 bana bir “You were the chosen one!” anı yaşatsın istedim.

Sonra film bitti, creditler aktı, Doctor Strange Thor’la saçma sapan bir diyalog yaşadı.

Okey, anlıyorum, “her şey birbirine bağlı”, ama bu her şey hareket ederken de mi birbirine bağlı kalacak demek? Aynı evrende geçiyor olmak demek, artık bundan sonra tamamen her film bir sonraki MCU filminin prequel’ı mı demek? Kimse bu evrende kendi köşesini açıp, tamamen bağımsız bir şekilde devam edemeyecek mi artık? Daha da önemlisi, etmese ne olurdu Allah aşkına? Prosedür, prodüksiyon ve hikayesel olarak Doctor Strange MCU’dan kopsa; Marvel’ın 2020’ye kadar belirlediği takvimine göre hareket etmek zorunda kalmasa, Kevin Feige’nin takvimine itaat etmek durumunda olmasa, sanki yeni çıkmış bir hit film gibi kendi yolundan devam etse, ne olurdu?

doctorstrange2

Yanlış anlamayın, MCU’nun birbirine bağlı olmasının keyfini çıkarmıyor falan değilim. Bilakis benim şahsi MCU sıralamamda ikinci sırada Iron Man 3 var, ki kendisi tamamen Tony Stark’ın Avengers sonrası yaşadığı PTSD üzerine bir hikaye. Ama bir yandan… Iron Man ve Iron Man 2 gibi, First Avenger ve Winter Soldier gibi sadece birbirini bağlayan, bir öncekinin değerlerinin üzerine çıkmaya çalışan ve esasında solo vazife gören birinci ve ikinci filmler gelmeyecek sanıyorum artık MCU’ya.

Bu Ant-Man’de böyle oldu mesela. Scott Lang’in yeni bir süper kahraman olarak kızıyla olan ilişkisi nereye evrilecek, Hope ile nasıl bir dinamik yakalayacaklar, Hank Pym ile çatışmaları ne şekiller alacak, içindeki Robin Hood, süper kahramanlığına nasıl uyacak gibi soruların cevabını almamız gerekiyordu Ant-Man’i ikinci görüşümüzde. Ancak onun hikayesinin ikinci adımı, bu kompleks değerlerle değil, şöyle yazıldı: Scott Lang Civil War’a gider, Giant Man olur. Hapse girer. Çıkar. Bu Vision’a da böyle oldu. Scarlet Witch’e de böyle oldu.

Şimdi biz Doctor Strange’i tekrar gördüğümüzde, kendi karakter gelişimi ve hikayesi bağlamında olmayacak. Büyük ihtimalle onu bir sonraki görüşümüzde, akıl hocasının ona ihanetini sorgulamıyor olacak Strange. Arkadaşıyla düşman olmaya başladıkları gerçeğiyle yüzleşmeyecek. Biz onu bir sonraki görüşümüzde, kendisi MCU’nun paylaşım prensibine hizmet ediyor olacak. Ondan sonra tekrar görüşümüzde de, bazı karakter eşiklerinin atılması için her şey çok geç olacak artık. Biz Strange’le sıkı fıkı olacağız. Tekrardan bir “kendini tanıma, tanırken sorgulama, sorgularken zenginleşme” hikayesi izlemek, eğreti duracak.

Belki fuzuli endişedir. Belki de amaçsız bir arzudur. Ama gerçekten, şu an biri “Doctor Strange 2’yi, takvimden çıkarttık, sadece bittiği zaman çıkartacağız, Kambırbeybi’nin de illa Infinity War şovu yapmasına gerek yok” dese, gerçekten kendimi çok mutlu hissedeceğim sanırım.

Siz ne diyorsunuz?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.