Geniş bant internet hayatımıza gireli kaç yıl oldu? On iki, on dört? O civarlarda. Peki internetin hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru olması kaç sene? 3G’nin gelmesi, büyük telekomünikasyon firmalarının 3G’li akıllı telefonları tüketiciye ittirmeye başlaması desek –Hidayet’li Turkcell 3G reklamları misal– yedi, sekiz sene? Türkiye’de böğrüne basa basa internet kullanımı tam okul çağında yani anlayacağınız. Biz de buradan yola çıkıp, internete ait tabirlere, özellikle de İngilizce olanlara bir sözlük yapalım dedik.
İlk konuğumuz da clickbait. Bunu ilk konuğumuz olarak seçmemiz de tamamen taraflı, zira biz clickbait olmak ve olmamak arasındaki ince çizgide bilerek ve isteyerek durmaya çalışıyoruz bir süredir. Bu yüzden “clickbait olmak” ile sık sık itham ediliyoruz, ancak, clickbait de bizim sektörümüzde ahlaki olarak ciddi bir kusur. O yüzden de netleştirmek, faydamıza. Ama *asayla yazıya üç kere vurur* yemin ediyoruz hayırsız bir şey düşünmüyoruz.
Clickbait internet yayıncılığına ait bir tabir ve onu netleştirmeden önce, internet yayıncılığının sürecinden kısaca söz etmek gerekiyor. Büyük mecralar; yani dergiler, gazeteler ve benzeri yayınlar 2000’li yılların ortalarından 2010’lu yılların başlarına kadar işleyen bir süreçte parça parça internete taşındılar. Bu esnada bir ton da internette doğup büyüyen mecra ortaya çıktı. İnternete sonradan taşınanlar –Variety, Newsweek gibi– uzunca bir süre dergide atarmış gibi başlıklar attılar.
Bunun anlamı da şuydu: başlığın yazıya dikkat çekmesi değil, yazının bir uzvu ve bir uzantısı gibi hizmet etmesi gerekiyordu. Başlık yazının ana fikrinin bir uzantısı ya da tüm ana fikrin bir özeti vasfını görürdü yani. Ancak bu internette sökmedi. Özellikle Facebook’un tüm internete dağılan bir otogar hüviyetine bürünmesiyle birlikte, mesele yazıyı özetlemek değil; yazıya tıklattırmak oluverdi. Çünkü sizin gibi –ve sizinle aynı konularda– yayın yapan onlarca mecra vardı. Ulaştığınız müşteri sayısı da aynıydı.
Vakti zamanında haberlere bakıp “Ben ayıp ya da tabu olanları abartırsam, daha çok satıyorum” diyen sansasyolanist insan aklı, burada da bir kısayol buldu elbette. Başlığa yazıya dair her şeyi koymamak, insanların yazıya tıklamak istemelerine sebebiyet veriyordu. İşte tam o an, internet yayıncılığı göbekten üçe bölündü. Bir kısım adeta hâlâ baştan 6 liraya sattığın için içeridekileri özel olarak dikkat çekici yapmanın gerekmediği yıllar gibi başlık atmaya devam ettiler. Bir kısım, başlıklar üzerinde deney yapmaya, incik cıncık oynayarak yanıltıcı olmayan, ancak tüm detayları da başlıkta vermeyen o ince çizgiyi aramaya başladılar. Bir kısım ise Türkiye basını oldu. Örnekleyelim.
Şimdi, şöyle bir sahne çizelim sizlere. 17 Aralık dönemleri. Her gün yeni bir tape sızıyor internete. Türkiye Siyasi Kupası’nda ikinci turda Derin Devlet, çeyrek finalde Ordu’yu, yarıda da Halk’ı eleyerek finale çıkmış olan malum partinin karşısında malum organizasyon var. Ülke dev karışık, savcıların “tutuklayın” emri verdiklerini polis içeri almıyor; ülkenin mevcut başbakanıyla ilgili elim iddialar var. Tam bu esnada, gayet alakasız bir şekilde –ülkeyi tam hatırlamadığım için, sallayarak yerini dolduruyorum, doğrusunu yorumlarda yazabilirsiniz, fakat mühim değil– Singapur Başbakanı istifa ediyor. Elbette ki siz bir haber sitesiyseniz, bunun da bir haber değeri var; neticede bir devlet liderinin istifası, Timbuktu da olsa haber değeri taşır. Biz başta belirlediğimiz üç kategoriye dönelim, onlar üzerinden farazi örneklemeler yapalım.
İlk ekol, yani matbudan gelen anlayış, şöyle bir başlık atar olaya:
Singapur Başbakanı Yolsuzluk İddiaları Yüzünden İstifa Etti
Sarih. Net. Verilmesi gereken ilk kritik bilgiyi –Başbakanın istifası– veriyor, üzerine bir de ikincil bir önemli bilgi –sebebinin yolsuzluk iddiaları olması– aktarılmış. Kısa, net ve yazının bir uzantısı olmasa da, tamamlayıcısı vasfı görüyor. Gazetelerin başlıklara göz gezdirerek tüm bilgileri alabilme prensibi üzerine inşa edilmiş. O zaman ikinci kategoriye, yani dikkat çekici mantığa geçelim. O da şöyle bir başlık atar:
Uzmanlar Bizde Bekliyordu, Singapur’da Oldu!
Dikkat ettiyseniz, kritik bilgi başlıkta yok. Spesifik olarak Facebook’ta scroll ederken tüm bilgiyi alamayın diye dizayn edilmiş. İçeriye tık kazandırmak gibi bir derdi var. Ancak, bunu yaparken yalan söylemek gibi bir derdi yok. Gerçekten de uzmanların bizde beklediği bir olay var –istifa– ve gerçekten de Singapur’da olmuş. Bu bir okur olarak sizi ufak oyunlarla tıklamaya mecbur hissettirebilir, ancak tıkladıktan sonra kandırılmış hissettirmez. Peki üçüncü ekol? O ne der bu işe?
SON DAKİKA: Başbakan İstifa Etti
Teorik olarak yanlış mı? Hayır. Gerçekten de bir başbakan istifa etmiş. Etik olarak doğru mu? Hayır. Çünkü sen Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde böyle bir başlık atıyorsan, herkesin kendi başbakanını kast ettiğini düşüneceğini biliyorsun. Bunu bilmene rağmen, insanlar spesifik olarak böyle sansınlar diye bu başlığı atıyorsun. İşte buna clickbait denir. Ve bu ülkede bizzat da yaşanmış bir şeydir bu başlık. İyisiyle, kötüsüyle kapanınca üzüldüğümüz, bir ara bizim de beraber çalıştığımız Radikal atmıştı bu başlığı o günlerde.
Bunu clickbait yapıp, ikincisini yapmayan ne peki? O da kelimenin etimolojisinde gizli. Clickbait, tık yemi demek. Ancak, İngilizce’de bait kelimesi bizdeki karşılığı gibi aynı zamanda samimi bir anlam taşımıyor. Bizdeki yem, gerçekten yem de olabilir. Onlardaki yem ise, ucunda sunulduğu avı kandırma amaçlıdır. Ava adeta bir yiyecekmiş gibi sunulur, ama her zaman arkasında bir kanca vardır, bir tuzak vardır. Clickbait, direkt olarak kandırmaya yöneliktir. Verdiğini iddia ettiği bilgiyi vermemesi bir başlığı clickbait yapar. Geri kalan her şey, sadece dikkat çekici olarak sınıflandırılır.
İnternet sözlüğümüzün ilk sayfasını böylelikle bir kenara kıvıralım. Vakit ilerledikçe, küçük küçük devam edeceğiz bu seriye. Önerileriniz varsa, onları da değerlendirmeye açığız. İlerleyen bölümlerde neyi anlatmamızı istiyorsanız, yorumlara yazabilirsiniz. Çok seviyoruz sizi, çok öpüyoruz, görüşürüz!