İlk iki sezonu arasında hafızaları zorlayacak bir süre bırakan Invincible 3. sezonuna 3 bölüm birden yayınlayarak tam gazla başladı.

Süper kahraman hayranlarını tatmin etmek zor iş. İlk sezonun ardından 2.5 yıl ara veren, üstüne üstlük 2. sezon içerisinde de ara veren Invincible, bu konuda çok fazla eleştiri almıştı. Bundan sonra sezonlar arasında bu kadar beklemeyeceğimizin garantisini veren ekip, yeni sezonun arasız yayınlanacağını da söylemişti. Ama kimse Invincible 3. sezonun üç bölüm birden yayınlanarak başlayacağını beklemiyordu! Bu kadar uzun aralardan sonra hayranların gönlünü almak isteyen bir dizi için üç bölümlük yeni sezon galası harika fikir. Şahsen ben de heyecanlandım, bir günde üç bölüm Invincible izlediğim için çok mutlu oldum fakat iki bölüm yeterliymiş diye de düşündüm. Bunun sebeplerine geleceğiz, önce sezonun nasıl başladığına bakalım isterseniz.

invincible 3. sezon incelemesi

Mark’ı fragmanda olduğu gibi çalışırken görüyoruz ilk bölümün başında. Yeni sezon açılışı için oldukça güzel, gaz veren bir başlangıç. Sonrasında Mark’ın çok sayıdaki Multi-Paul’ü çok sayıda parçaya ayırmasıyla Invincible’ı Invincible yapan brutality‘i gördük. Seyirciye “İşte bu diziyi bu yüzden seviyorum” dedirtecek bir giriş yaptılar. Fakat sonrası pek de öyle ilerlemedi.

Bölüm boyunca Doc Seismic’e o kadar fazla odaklanıldı ki, bölümün kötüsünün o olacağı çok belli edildi. Kurduğu plan aslında iyi düşünülmüştü, ama iyi uygulanamadı bence. O kadar fazla yaratık aynı anda nasıl saldırdı, yer hareketlerinden nasıl yararlandılar göremedik. Bu kadar çok süper kahramanı yakalamak için kusursuz bir plan gerekiyor ve seyircinin o planın nasıl işlediğini görmesi gerekiyordu. Bölümün en keyif verecek anından mahrum kaldığımızı düşünüyorum.

Doc Seismic’in bu kötücül planını Invincible ve Atom Eve bile durduramayınca her zaman bir B planı olan Cecil düğmeye bastı; Darkwing ile ReAnimen’leri devreye soktu. Bunlar kimdi diyorsanız merak etmeyin, 2. sezonda çokça olay örgüsü açarak kafa karıştıran Invincible aynısını 3. sezonda yapmıyor. Darkwing’in Midnight City’de öldürdüğü insanları, D.A. Sinclair’in kaçırdığı insanlardan yarattığı cyborg’leri hatırlatıyor. Mark’ın kendisini ve diğer süper kahramanları kurtaran Cecil’e celallenmesi de bu yüzden oluyor: geçmişte ne yaptıklarını hatırlamak.

invincible 3. sezon incelemesi

Invincible 3. sezon fragmanında duyduğumuz ve süper kahraman hikâyelerinin temel çatışmalarından birine dikkat çeken “Ya iyi insanlar olacağız, ya da dünyayı kurtaran insanlar olacağız” cümlesi ile savunuyor kendini Cecil. “Kötü insanların yeteneklerini heba etmeyip onları rehabilite edebiliriz” diyor. Cecil’le Mark’ın kopuşu bu şekilde başlıyor; Cecil’in neden böyle düşündüğünü ise uzun zamandır merak ettiğimiz geçmişini de didikleyen 2. bölümde öğreniyoruz.

3. sezon 2. bölüm, tam olarak “sağlam Invincible bölümü” şeklinde nitelendirebileceğimiz bölümlerden. Mark – Cecil kavgası ve Guardians of the Globe’un dağılması -hele ki Captain America: Civil War gibi bir örneği izledikten sonra- aceleye getirilmiş gibi görünse de 2. bölüm gerçekten iyi. Bölümlerin kendi arasında kurduğu sağlam bağlantı, ilk bölümdeki yüksek aksiyonun ardından olayın sonuçlarını yaşayan karakterlerini izlemek derken ilk iki bölüm mükemmel bir sezon başlangıcı sunuyor. Ancak tatları kaçıran şey 3. bölüm oluyor.

Buraya kadar yazdıklarımı düzgünce okuyan geeklerden özür dileyerek biraz teklifsiz konuşmaya geçmek istiyorum; çünkü 3. bölüme dair memnuniyetsizliğim Mauler’ların dengesizce güçlenmesi, Oliver’ın hızlıca gelişmesinden falan değil, Oliver’ın ta kendisinden kaynaklanıyor. Kardeşim sen “ikiniz oynarsınız işte” diye emanet edilen fırlama misafir çocuğu musun, bayramlarda mecburen eylemek zorunda kalınan kuzen misin, insanlara baktıkça “şimdiki gençler çok şımarık, avcumuza cetvelle vururlardı gıkımız çıkmazdı” diye çağ dışı düşünceleri savundurtacak o velet misin? Yaşın kaç başın kaç, bu ne fırlamalık, bu ne iş bilmezlik? Pek sevdiğim Debbie büyüttü kendisini ama Mark’la Oliver’ı yan yana koyunca kimin Debbie’nin eğitiminin yanı sıra genlerini de aldığı çok belli oluyor.

invincible 3. sezon incelemesi

Invincible, birçok süper kahraman hikâyesinin ele aldığı “öldürmek ya da öldürmemek, işte bütün mesele bu” mevzusunu çok iyi ele alıyor. Özellikle 2. sezon finalinde görmüştük bunu. O incelemede de belirttiğim üzere Mark’ın üzerinde bir “Superman yükü” var. Bu yükü şu 3 bölümde fazlasıyla gördük. Tüm bu kaosta gücünü kimseyi öldürmeyeceği şekilde kontrol etmeye çalışması, eve döndüğünde bulaşık yıkayacak normal bir insan gibi davranması, bir yandan bir ilişki sürdürmeye (evet, çıkma teklifi geri dönmüş ve Mark ile Eve artık çıkıyor!) çalışması derken bir iyilik timsali olmaya çalışıyor Mark. Kişiliğindeki, Debbie’nin de sayesinde eklenen bu parçaların antitezi olan Omni-Man’in düşünceleri ise Oliver’ın vücudunda vuku buluyor.

Bir paragraf önce alev püskürttüğüm bu çocuk, Omni-Man ile adını bile hatırlamadığım karınca bir ablanın genlerini taşıyor. Bu noktada Oliver isimli dünkü çocuğun insanların ölmesini savunması mantıklı olabilir, ancak Debbie tarafından Cecil gözetiminde çok iyi eğitim almış bir çocuğu düşündüğümüzde ailesinden bu kadar uzaklaşmasını beklemiyor insan. Ayrıca sen ne ara büyüdün de abinin -ki dünyanın en güçlü ve YENİLMEZ insanından bahsediyoruz- hayatından endişe edecek hale geldin? Valla Invincible şu Marvel’ın kabak tadı verdiği dönemde bünyelere ilaç gibi geliyor, ancak ciddi izlendiğinde verdiği firelere göz yummak da kolay değil arkadaşlar.

Sezonun açılışında gördüğümüz en güçlü haline gelen Invincible’ın Doc Seismic ve Mauler’ı yenemeyişi, diğer süper kahramanların da bu durumlarda pasif kalması bence hikâyeyi en çok baltalayan şey oldu bu bölümlerde. Invincible gibi güç oranı sınırının bilinmediği işlerde en azından karakterlerin arasındaki güç dengesinin korunması oldukça önemli. Invincible bunu ilk 2 bölümde koruyamadı, 3. bölümde de 2 sezondur izlediğimiz Mauler ikizlerinin dünkü çocuk tarafından tarumar edilmesiyle kafaları iyice karıştırdı.

invincible 3. sezon fragmanı

Evet, bu izlediğimiz şey Oliver’ın bir anda ne kadar güçlendiğini anlatmak için yapılmış olabilir. Ama kimse beni -her ne kadar karınca anasının genleri sayesinde hızlı büyüyor olsa da- bir çocuğun ölüm/yaşam meselesini kafasında bu kadar net çözümlemesine ikna edemez. Bakın birazcık kasarsam yazarların “bu dünyada çocukların bile ölümle ne kadar iç içe olduğunu” anlatmak istediğine varabilirim, ama Invincible ve Oliver buna izin vermiyor. Şahsen şiddetin çok karşısında bir insan olarak Mark’ın Oliver’a tokat atabileceği en az 3 sahne yakaladım 3. bölümde. Bu derece çileden çıkardı beni Oliver.

Oliver’ın Mark’a böyle hayatı sorgulatacak bir karakter olması, kişilik olarak öldürmeyi savunan bir insan olmasını algılayabilirim; çizgi romanı okuyan arkadaşlar belki de Oliver’ın gıcıklığının nereye vardığını çoktan biliyordur. Ancak bunu bu şekilde mi yansıtmalılardı? Oliver gerçekten çok hızlı büyüdü ve hayatında çok fazla şeye alan açan Mark, sadece onu engellemekte geri kaldı. Ben de Oliver’ın şımarıklığına katlanamayan bir insan olarak Oliver’ın engellenemeyişini yiyemedim.

Yani demem o ki ilk 2 bölümü gayet iyi olan Invincible 3. sezon, 3. bölüm ile tatları kaçırdı. Yeni sezonun 3 bölümle açılış yapması heyecan yaratıyordu fakat 3. bölüm beklenileni vermeyi geçiyorum, sinirlerimi bozdu. Sizde de böyle mi bilmiyorum ama 2 bölümü izleyip heyecanlansam, sonraki hafta sadece 3. bölüme sinirimi yönelteceğim bir inceleme yazsam ben daha mutlu olurdum. Siz ne dersiniz geekler, Oliver’a ısındınız mı, “o sadece bir çocuk” geyiği sizi de yordu mu, yoksa bardağın dolu tarafına mı bakıyorsunuz? Yorumlara bekliyorum.

Author

Genellikle popüler kültür evrenlerinde yaşıyorum çünkü Thanos'un da dediği gibi "Reality is often disappointing."

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.