Judas Priest
Çok net itiraf edeyim, Judas Priest o kadar doğru bir metal grubu ismi ki insan bunun spesifik olarak bir metal grubuna konulmasından başka bir amaçla yaratıldığına pek inanmak istemiyor. Gelin görün ki vaziyet bu. Üstelik metal tarihinin en büyük efsanelerinden biri ismini belki de metalden en uzak adama, Bob Dylan‘a borçlu. Dylan’ın mühür albümlerinden John Wesley Harding‘in en uzun şarkısında birbiriyle konuşan iki karakterden biri Judas Priest. Ki lafı açılmışken, şarkıyı da dinlemenizi tavsiye ederim. Komple albümü de öyle. Hazır başına durmuşken birkaç Dylan üst üste dinleyin hatta ya.
Everything Everything
2010’lar başında bir anda patlayan Everything Everything‘in adını Radiohead’den aldığını biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum. Öhöm. Düzeltmek istiyorum. Everything Everything’i ilk EP’lerinden beri şevkle takip eden ve kolunda bu gruba ismini veren şarkının dövmesi olan bir insan olarak bilmiyordum. Ayıbım dağ devirir yani. Grubun bu adı seçmesinin sebebi ise kültürel. Thom Yorke’un Kid A açılışında söylediği ilk iki kelimeyi almışlar, çünkü o albümle birlikte Radiohead’in rock ve elektronik müzik arasındaki perdeyi kaldırışından çok etkilenmişler. Müziklerinden de anlaşılıyor bu!
Radiohead
https://www.youtube.com/watch?v=sSjYDJtX_-E
E bahsi geçmişken almamazlık olmazdı. Orijinal olarak sadece Cuma günleri prova edebildikleri için On A Friday adıyla hayatlarına başlayan grup, bir noktada Talking Heads’in şarkısına baktı ve “Evet” dedi, “Bizim dünya müzik tarihine damga vurabilmemiz için gereken isim bu“. Peki arkasındaki müthiş hikayeyi biliyor musunuz? Şöyle, yılların emektar karakter aktörlerinden Stephen Tobolowsky (Californication, Memento, Silicon Valley) 70’lerin başında psişik bir deneyim yaşıyor. Tobolowsky, insanların melodilerini duyabildiğini hissetmeye başlıyor. Bu melodilerden yola çıkarak da bir nevi fal bakıyor.
O dönemki kız arkadaşı -herhalde Amerikan olmanın getirdiği bir mantıkla- “E hadi bilet keselim buna” diyor ve takıldıkları tiyatro kumpanyasında birkaç kuruşa bu şekilde fal bakmaya başlıyorlar. Tobolowsky’nin melodi falı çok isabetli oluyor. Fazla isabetli oluyor. İsabetli olmayacak sanıyorsunuz, yine oluyor. Hani bazı teyzelerimiz vardır, kahve falı dünyasını bırakırlar, çünkü çok acı şeyler görüp söyledikleri için tatları kaçmıştır? İşte Tobolowsky de öyle birkaç tecrübe yaşıyor, tövbe ediyor.
On beş yıl sonra, Talking Heads grubunun frontman’i David Byrne bir proje peşinde. Adı True Stories. Bir müzikal film / albüm olacak, amacı gerçek insanların başına gelen enteresan hikayeleri derlemek. Bir barbekü partisi var, Tobolowsyky’ye “Hadi bilet keselim” diyen sevgilisi Beth Byrne’e “Benim manita bir ara insanların melodilerinden fal bakıyordu, onunla bir konuş istersen” diyor. Byrne ve Tobolowsky konuşuyorlar. Byrne öyküye çok coşuyor. Tobolowsky’nin öyküsünü şu şekilde hikayeye döküyor:
Baby your mind is a radio
Got a receiver inside my head
Baby I’m tuned to your wavelength
Lemme tell you what it says:Transmitter!
Oh! Picking up something good
Hey, radio head!
The sound…of a brand-new world.