Amon Amarth’ın, üzerinde bolca yazılıp çizilen, bazılarına kendini ölümüne sevdirten, bazılarına ise “Kulağımın dibinde ne bağırıp duruyorsunuz öyle?!” dedirten bir grup olduğu doğru. Haliyle hakkında iyi veya kötü birçok yorum yapabiliriz. Durum böyleyken şunu da inkâr edemeyiz ki Amon Amarth gerçekten de Death metal dediğimizde aklımıza ilk gelen gruplardan biri. Böylesine herkese hitap etmeyen bir türün içinde kaybolmamak, adını duyurmak da kolay bir iş olmasa gerek. İtiraf etmeliyim ki ben de uzunca bir süre Amon Amarth dinlemedim, önyargılıydım çünkü.

Amon Amarth, İskandinav mitolojisi üzerine parçalar yapıyor arkadaşlar. Öyle ki canlı performanslarında sahneye Jörmungandr ile çıkıyorlar! Arkada kocaman bir yılan, önde bağıran çağıran gitarlı baterili abiler… Düşünsenize atmosferi! Tabii ki bu bazıları için bir artıyken bazıları için de bir eksi, grubun sürekli kendini tekrarladığını düşünenler de az değil. Öyle bir kaynaktan besleniyorlar ki bir gün bahsetmedikleri hikâye kalmayacak ve ne yapacaklar yani, tekrar aynı şeyler üzerine yeni konsept albümler mi çıkaracaklar? Bir diğer yandan da şunu düşünüyorum, kendini dinletebilen bir grup bu, o halde neler üretirlerse üretsinler kendilerinin tarafında duran hayranlara sahip olacaklar. Biz bu eleştirileri göz ardı edelim şimdi, ben kolay eğlenen bir insan olarak bu tür yorumlarla pek ilgilenmiyorum açıkçası. En sevdiğim iki şeyi yani mitolojiyi ve müziği birleştiren sanatçılara saygım ne olursa olsun sonsuz.

Tıpkı diğer üretken gruplar gibi, Amon Amarth’ın da tüm diskografisinden bahsetmek sayfalar sürer, o yüzden bu yazımda sadece Deceiver of the Gods albümü hakkında konuşacağım. Dikkat, mitoloji bazlı da olsa albüm Death metal olduğunu her şarkıda belli ediyor; kendinizi vahşete, kana ve bilumum Viking acımasızlıklarına hazırlayın derim!

Deceiver of the Gods, (Türkçesiyle, “Tanrıların Aldatıcısı”) albümün isminden de anlaşılacağı üzere İskandinav tanrısı Loki hakkında. Albümün kapağında da Ragnarök esnasında Loki ve Thor tasvir edilmiş. Hikaye anlatan bir albüm kapağı olduğu için ilk olarak kapağıyla beni çekti bu albüm kendine esasında- hastasıyız böyle güzel işlerin. Bu albüm için Arch Enemy, Unearth gibi gruplarla da çalışan prodüktör Andy Sneap ile çalışmışlar ve bu mixing işlerinden her ne kadar derinlemesine anlamasam da vokallerin ve enstrümanların kulağa temiz geldiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Gitarlar çok tatlı, vokal de vahşi ve brutal- parçaların belki de hepsi dinlemeye doyamayacağınız riffler içeriyor. Brutal vokale olan bakışı bildiğim için söylüyorum bunu, vokali sevmeseniz de gitarlar için dinlemeye devam edebilirsiniz.

Albüme ismini veren Deceiver of the Gods şarkısı ile başlıyoruz bu zorlu yolculuğa. Deceiver of the Gods, yumuşak bir intro ve akılda kalıcı bir riff ile başlıyor. Sonra tak! diye ikinci gitar geliyor ve parça beklediğimiz brutal vokal ile sertleşmeye başlıyor. Amon Amarth abilerimiz, Loki’den bahsettiklerini daha ilk sözlerle belli ediyorlar. “Asgard her zaman evim oldu ama ben farklı bir kandanım / onların tahtlarını yıkacağım,” şeklinde bir nakarata sahip olmasıyla da vokal gerçekten Loki olduğuna sizi ikna ediyor. Tamam, hadi geçelim bu kısımları da beni en çok yükselten yere geleyim artık. “Diz çök!” şeklinde gelen katmanlı vokallerden sonra son nakarata geçmeden önce introda duyduğumuz o tatlı riff tekrar geliyor. Ben buraya hastayım! Özetle Deceiver of the Gods, hem albüm için mükemmel bir intro hem de Loki için bir biyografi olmuş gibi, haksız mıyım?

Image result for ragnarok painting

Albümün ikinci parçası As Loke Falls, Ragnarök hakkında. Büyük gemi Naglfar’ın gelişi, her şeyi gören Heimdall’ın kaderi, Heimdall ve Loki’nin Vigrid’deki karşılaşması… Hepsinden biraz biraz bahsediyor. Sadece sözleriyle değil enstrümantali ve atmosferiyle de size Ragnarok’u hissettirebilen bir parça olduğu görüşündeyim ben. Şöyle düşünüyorum ayrıca, eğer bir eser size bir şeyler hissettirebiliyorsa o eser başarılıdır. “Heimdall biliyor kaderini, dokuz dünyanın da sona ereceğini” diyor vokalistimiz Johan Hegg ve dinleyiciler olarak biz de bir miktar hüzünlenmekten kendimizi alamıyoruz. Şarkı bir noktada Loki ve Heimdall’ın son karşılaşmasından bahsetmeye başlıyor ve Loki’nin kaderinden söz ediyor. Hemen ardından, yine, dinledikten sonra aklınızdan çıkamayacak bir riff geliyor. “Heimdall’ın bıçağı eti ve kemiği keserken yaradan kanlar akıyor, Loki’nin kafası yuvarlanıyor ateşler içindeki zeminde,” diye bitiyor bu parça, akabinde sürekli tekrarlayan riff de yavaş yavaş kayboluyor, Loki’nin ölümüyle birlikte sessizliğe gömüyor dinleyiciyi adeta.

Spesifik konularda geek olmak, o konuları bilmeyen insanların anlayamayacağı göndermeleri hemencecik tespit edip kendi kendimize küçük küçük mutlu olmamızı sağlıyor ya hani, Father of the Wolf da ismini duyar duymaz kendi kendimize “Aa, şey değil mi bu ya, Fenrir!” dediğimiz, sonra da doğru bildiğimiz için kendi kendimizi alkışladığımız bir parça. Evet, bu şarkı tamamen Fenrir’in doğuşuyla alakalı. Fenrir’in kim olduğundan biraz bahsedeyim de hepimiz hatırlamış olalım: normalde tanrılar tarafından eli kolu bağlanan fakat Ragnarök sırasında zincirlerini kırıp Odin’in hakkından gelen kurttur Fenrir. Ayrıca Loki’nin de yavrucağı. Böyle deyince garip olduğunun farkındayım da, işte, mitoloji bu. Çok da irdelememek lazım. Bu akrabalık bağının nereden geldiğini parçada da açıklıyorlar. Hikâyeye göre Loki, Tanrılar tarafından yakılarak cezalandırılan Gullveig ismindeki bir cadının kalbini bulur ve onu yer. Ardından da İskandinav mitolojisindeki korkunç su yılanı Jörmungandr ile Fenrir’i doğurur. Amon Amarth da bundan bahsediyor, “Yılanın akrabası, günahtan doğan, içi karanlıklarla dolu, Kurt’un babası!” diyor.

Albümün belki de en bilindik parçasından söz etmeye hazırım artık. Blood Eagle, kelimenin tam anlamıyla kan donduran bir giriş yapıyor. Sözleri de kan donduruyor elbette, sonuçta isminden anlaşılmıyor mu iç açıcı olmayan bir meseleden bahsedeceği? Blood Eagle için Vikingler tarafından bolca gerçekleştirilen bir öldürme ritüelidir, ya da tarzıdır, diyelim. İskandinav mitolojisiyle şöyle bağdaşıyor: Blood Eagle’a ilk olarak İskandinav mitlerinden Orkneyinga Saga’da rastlıyoruz. Aynı yazının iki farklı yerinde bu ritüelin Odin’i onurlandırmak için olduğu söyleniyor. Şimdi ritüelin ayrıntılarına gireceğim ama uyarımı yapmazsam eğer vicdanım rahat etmez: eğer canilikten hazzetmiyorsanız sonraki paragrafa geçebilirsiniz. Hazır biz bizeyken fısıldıyorum şimdi, Blood Eagle’da, cezalandırılan kişinin kolları iki yana açılır, sırtı bir bıçak yardımıyla ikiye ayrılır ve kişinin ciğerleri çıkartılıp iki yana konulur ki gerçekten bir kartala benzesin. Acaip, değil mi? Mitlerde ayrıca bu ritüelin bir intikam metodu olduğu yazıyor, Amon Amarth da bunu kullanmış. “Ruhumu aldın, ailemi aldın benden / Hepsini vahşice katlettin, işte ben de sana bunu veriyorum,” diyorlar nakaratta, bunun bir intikam meselesi olduğuna açıklık getiriyorlar. Vahşet!

Artık yoldan geçen insanın bile çat-pat aşina olduğu Hel ile ilgili bir parça da var albümde, çok sevdiğim için bahsetmeden geçemem. Konuşan bu defa Hel’in hükümdarı olan Hel- kulağa karışık geliyor, farkındayım, hatırlayalım hemen: Hel aslında Loki’nin kızı. Tabii ki Loki’nin kızı olması size onun da fesatlığı hakkında bir bilgi veriyor olmalı. Mitlere göre Odin, Hel’in, kendisiyle aynı isme sahip olan Hel diyarında kalmasını ve sözünü oraya geçirmesini hükmediyor. Parçada, Amon Amarth’a Candlemass grubunun efsanevi solisti Messiah Marcolin eşlik etmiş, bu da Hel’i albümün en iddialı parçalarından biri yapmış. “Burada tabağında açlık vardır, bıçağın kıtlıktır, sonsuza dek burada kalacaksın, Hel’e hoş geldin,” diyerek bize Hel’e giden ruhların acımasız kaderini hatırlatıyorlar. Mitoloji severler olarak biz de Hel’e giden ruhlar için garip hisler içerisine giriyoruz, kalbimiz Valhalla diye atmaya başlıyor.

Amon Amarth, sadece bu albüm ile değil, hepsiyle İskandinav mitlerini anlatıyor, mitoloji dersi veriyor. Canınız brutal bir şeyler dinlemek istiyorsa ve nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız bu yazıda bahsettiklerime bir şans vermenizi öneririm. Belki de önyargılısınızdır bu türe, “bağırmalı” şarkı sevmiyorum diyorsunuzdur ama hiç dinlememişsinizdir aslında. Amon Amarth, Death metal önyargınızı kırmanıza yardım edecektir. Yalnız kılıç kalkan kuşanarak dinlemenizi öneririm; belki, bir umut, Odin sizi Valhalla’ya buyur eder!

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

1 Comment

  1. Hayırlı olsun internet bağlatmışsın 🙂 Şaka bi’ yana güzel bir yazı olmuş.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.